"EY Kral! Bizler müşrik bir topluluktuk, putlara tapar, cehalet içinde yaşardık. Bir gün Allah bize, içimizden birisini peygamber olarak gönderdi. O'nun doğruluğunu, güvenilirliğini ve vefasını çok yakından biliyorduk. O bizi, bir olan, eşi benzeri bulunmayan Allah'a ibadet etmeye; atalarımızdan miras aldığımız yanlışları terk etmeye, putları reddetmeye davet etti. Bizleri doğru söylemeye, emanete ve komşuluk hakkına riayete, akrabalık bağlarına saygı göstermeye; cinayetten ve kan dökmekten kaçınmaya, ahlaksızlıkları terk etmeye, yalancı şahitlik yapmamaya, öksüzün malını yememeye ve namuslu kadınlara iftira atmamaya davet etti. Bize namaz kılmayı, zekât vermeyi emretti. Bizler bu peygambere inanmış, onun davet ettiklerini kabul etmiş kimseleriz. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmuyoruz. Allah'ın bize helal kıldıklarını helal, haram kıldıklarını haram kabul ediyoruz..."

Bu sözler üzerine Necaşi, Kuran'dan birkaç ayet okumalarını ister. Cafer, Meryem suresinin ilk ayetleri okur: “... Ey Muhammed! Kitab’da Meryem’i de an. O ailesinden ayrılarak doğu yönünde bir yere çekilmişti. Sonra insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü. Meryem: “Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen, senden Rahman’a sığınırım” dedi. Cebrail: “Ben temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabb’imin sana gönderdiği elçiden başkası değilim” dedi. Meryem: “Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?” dedi. Cebrail: “Bu böyledir, çünkü Rabb’in “Bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız;hem bu önceden kararlaştırılmış bir iştir.” Diyor dedi. Necaşi de Müslümanların kendi ülkesinde diledikleri kadar kalabileceklerini belirtir. İnsanları Habeşistan'a çeken adalet ve özgürlüktür. Risaletin beşinci yılında gerçekleşen Habeşistan göçü bize, Müslümanların o zaman dilimindeki muhtemel sayıları hakkında bir fikir vermektedir. Tahmini rakam yüz kişi civarındadır.