Merhabalar.
Kurtuluş savaşının sıkıntılarını görmüş ve yaşamış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen babam, 1922 yılında doğduğunda henüz daha cumhuriyet bile ilan edilmemişti. Pehlivan gibi bir adam olan amcası Mustafa'yı da Kurtuluş savaşında kaybetmişler. Annesi, Mustafa amcasının nişanlısıymış. Amcası Mustafa cephede kalınca, annesini babası İbrahim'le evlendirmişler. Eskiden böyleydi. Kardeş nişanlısı ya da karısı kalınca, "ele gitmesin" diye sıradaki bekar kardeşle izdivaç ederlerdi. 

Beş sınıflı ilkokulu bitirdikten sonra, babası onu "elif cücük" okuyacaksın diye Hasanoğlan'a göndermemiş. Bir terzi ustasının (Kırşehirli Sami usta) yanına çırak vermiş. Daha sonra evlenmiş ve ardından askere gitmiş. Askerlik bittikten sonra terzilik yapmaya devam etmiş. İlk eşinden bir kız çocuğu dünyaya gelmiş ve ilk eşi daha çocuğunu büyütemeden, ince (verem) hastalıktan vefat etmiş. Daha sonra  ikinci eşini (annemi) almış. İkinci eşinden de bir kız ve beş erkek çocuğu olmuş. Engelli olan kız çocuğu 12 yaşında iken vefat etmiş. Derken, yoksulluk bir türlü yakasını bırakmamış. O da ailesini geçindirebilmek için, yurt dışında çalışmak üzere iş ve işçi bulma kurumuna yazılmış. Ama bir türlü istek kağıdı çıkmamış. Almanya'da master yapan ve annemin akrabası olan ziraat mühendisi Sıttık Sami Gönç, babamı işçi olarak Almanya'ya davet etmiş ve babam da bu davet üzerine gerekli işlemlerini tamamlayarak, 10 Nisan 1966 tarihinde Almanya'ya bir tekstil firmasına işçi olarak gittiğinde ben 11 yaşındaydım. Hiç izne gelmeden iki yıl Almanya'da çalıştıktan sonra, Haziran 1968 tarihinde temelli Türkiye'ye döndü ve tekrar Almanya'ya gitmek istemediği için de biriktirdiği parayla bir bakkal dükkanı açtı. Babam esnaflığı da beceremediği için çok geçmeden bakkal dükkanı iflas etti ve Almanya'dan getirdiği sermayesi bitti. Tekrar Almanya'ya dönmekten başka çaresi de kalmamıştı.

Babam tekrar Almanya'ya gidebilmek için, Almancası iyi olan bir tanıdığımıza, eski firmasına hitaben bir mektup yazdırdı. Mektubu alan eski firması, babama tekrar davet mektubu gönderdi. Babam yine Almanya'ya ilk gittiği gibi işlemlerini tamamladı ve 1969 yılında tekrar Almanya'ya gitti. Bu sefer ki gidişi 6 yıl sürdü. Almanya'da ki son 4 yılını beraber geçirdik. Babam ne beni ne de kardeşlerimi asla Almanya'ya götürmek istemiyordu. "Orası bizlere göre değilmiş." Rica minnet, mektup yaza yaza en sonunda babamı razı ettim, o da beni çalıştığı firmasına işçi olarak davet ettirdi. Ben de 16 yaşımda iken, 8.9.1971 tarihinde  Almanya'ya işçi olarak gittim. Almanya'da geçirdiğim günlerim ile sizleri sıkmak istemiyorum. Nihayet 13 Haziran 1975 tarihinde babamla birlikte Türkiye'ye kesin dönüş yaptık.  Ben 03 Temmuz 1975 tarihinde askere gittim. Babam da yine bakkal dükkanı açarak şansını bir kez daha denedi. Babam esnaflığı beceremediği için yine kaybetti. Bereket Bağ-Kur'dan emekli oldu da emekli aylığı imdadına yetişti.

16 Şubat 1996 tarihinde annemi kaybettik. Babam o günden beri Kaman'daki evinde tek başına yaşamını sürdürmeyi tercih etti. Ama şimdi artık yaşlandı. Babamı bir apartman binasında ama ayrı küçük bir dairede yanımızda kalmaya razı ettik. Bakalım, önümüzdeki güz mevsiminden itibaren yanımızda kalacak.  

Bu hikayeyi neden paylaştım. Bir gün bizlerde yaşlanacağız. Yaşlılık kapıya konulacak bir meslek değil ama, ömrü olanın başına gelecek. Cenab-ı Allah hiç bir kulunu tek başına bırakmasın. Ele ayağa düşürmesin, "oğlum kızım" dedirtmesin. Üç gün ağrı, dördüncü gün toprak eylesin.

Selam ve dualarımla.