Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış” ata sözüne bakıyorum da ne kadar doğru ve ne kadar yerinde söylenmiş bir söz.

İsterlerse, değil dokuz köyden kovmak, yüz köyden de kovsalar, doğruluktan asla şaşmayacağım. Başıma ne iş gelirse gelsin, ama yeter ki doğruluğumdan, doğru yaptığım bir işten gelsin. Ben onları göğüslerim. Ama yanlış bir işimden dolayı gelecek en ufak bir dokunuşu bile kaldıramam. Bu bağlamda vurgulamak istediğim konu her işte ve her konuda dürüst olmak, doğru olmak. "Doğruluğa ve dürüstlüğe yeter olmaz! " Demiş atalarımız.

Belki de merak edeceksiniz, durup dururken Recep Altun neden böyle bir yazı yazmak ihtiyacını hissetti diye. İçimden geldi, inanın öylesine içimden geldi. Yaşanmış hiçbir olumsuzluk yok, öylesine aklıma takıldı, ben de erinmedim geçtim klavyenin başına ve işte bu cümleler döküldü öylesine...

Şu anda acaba ben gerçekten hiçbir şeyden etkilenmeden böyle bir yazı yazabilir miydim? Asla! İşte ben burada doğru değilim, dürüst değilim. Durup dururken ben bu yazıyı kaleme almadım. Kafam ve gönlüm bazı şeylere takıldı ve ben de yazdım. Ama bu kafama ve gönlüme takılan şeyler, müsaade edin de bende kalsın.

Görüyor musunuz bakın, üçüncü parağrafta nasıl da kıvırttım ve gerçeği yansıtmayan yalan cümleler kurdum. Ondan sonraki parağraflarda gerekli açıklamayı yapmasaydım, bana inanacaktınız ve gerçekten hiçbir şeyden etkilenmeden bu yazıyı kaleme aldığıma kanaat getirecektiniz.

Şimdi insanlara nasıl güveneceğiz, kendimizi onlara nasıl emanet edeceğiz? Gelin de çıkın işin içinden. En güvendiğiniz ve “Bu böyle şey yapmaz!” dediğiniz insanın altından bile bir kalbur b.k çıkıyor. Yani en güvendiğiniz insanlar bile sizi hayal kırıklığına, düş kırıklığına uğratabiliyor.

Bu sorunun çözümü, eğitim ve terbiyenin dışında, insanların refah ve mutluluğunu da sağlamaktan geçiyor. İnsanların refah ve mutluluğunu sağlayamadığımız sürece, en yakın ve güvendiğimiz insanlardan bile darbe yiyebiliriz. Nitekim 2005 yılında ben böyle bir darbeyi en yakınımdan hem de çok acı bir şekilde yedim. Hem de bu yakınım; doğruluğuna, dürüstlüğüne ve insanlığına kefil olduğum biriydi. Onun da içine düştüğü çıkmazdan, bataklıktan kurtulmak için, başkalarının canını yaktığını sanıyorum. Tabi bu içinde bulunduğu çıkmaz; onun yaptıklarının bağışlanmasına ve hoş görülmesine asla bir gerekçe olamaz!

İnsanlardan kaçarak sorunları çözemeyiz. İnsanlarla beraber yaşamak ve bu sorunları çözmek için de her insan üstüne düşeni, yani elinden geleni yapmak zorundadır. Aksi halde, milletçe bataklığa doğru sürüklenir gideriz.

Hani atalarımız “Su akar, yolunu bulur” demişler ya, kaleme aldığım bu yazı da nereden başladı ve nereye doğru akıp gitti. Ben de bu yazının buralara kadar uzanacağını hiç tahmin etmemiştim. Başınızı ağrıttıysam, gereksiz yere zamanınızı aldıysam ve de en önemlisi sürç-ü lisan ettimse affola.