Merhabalar,
Belki merak etmişiniz diye bu sefer bloğuma verdiğim ismin kaynağından söz etmek istedim. İnternet üzerinden araştırma yaparken değirmen ve mektup ikilisinden oluşan bir isim gözüme çarpmadı değil... Etkilendim... İnternette karşılaştığım bu hikaye kitabının adı "Değirmenimden Mektuplar" ve yazarı da Alphonse Daudet'ti. Bu hikaye kitabını Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretim100 Temel Eserler grubuna almış ve yazarının da "En beğendiğim eserim" dediği kitabın isminden etkilendim ve söz konusu kitabın ismiyle aynı olmasın diye ben de bloğuma "Değirmenden Mektup Var" ismini vermiştim.
Bugün kitabı bir yayınevinden aldım ve inceledim. Kitabın önsözden sonra 30 değişik hikayeden müteşekkil olduğunu gördüm. Kitabın önsözden sonra ilk hikayesi olan "Yerleşme" yi sizlerle paylaşmak istedim.
YERLEŞME
Buna en çok şaşanlar tavşanlar oldu! Değirmenin kapısının kapalı ve duvarlarla öndeki düzlüğü otlar bürümüş göre göre, sonunda değirmencilerin kökü kurudu sanmışlar ve yeri uygun bularak, burasını tıpkı bir karargaha, stratejik bir üsse dönüştürmüşlerdi. Burası sanki tavşanların Jemmapes değirmeni olmuştu. Geldiğim gün, bunlardan, abartısız yirmi kadarı, çepeçevre düzlüğe oturmuş, ön ayaklarım ay ışığına uzatıp ısınmaktaydılar. Pencereyi aralar aralamaz, fırt! Bütün ordugah bozguna uğradı ve kuyruk havada, bütün o küçük beyaz kıçlar, haydi fundalığa. Umarım, yine gelirler.
Beni görünce şaşıranlardan biri de, yirmi yıldan beri değirmende oturan, birinci katın kiracısı, düşünür tavırlı, yaşlı ve korkunç bir baykuş oldu. Kendisini yukarı ki odada, ana milin üstünde, sıva ve kiremit parçalan arasında dimdik ve kıpırtısız buldum. Bana yuvarlak gözleriyle bir an baktı, sonra beni yabancı bulmuş olacak ki, "Hu! Hu!" demeye ve tozdan kurşuni bir renk almış kanatlarını güçlükle çırpmaya başladı. Ah, bu düşünürler! Fırça nedir, bilmezler!... Neyse, bu kırpışık gözlü ve asık yüzlü sessiz kiracı, bu haliyle hepsinden çok hoşuma gitti. Ben de hemen kira sözleşmesini yeniledim. Eskisi gibi değirmenin bütün üst katı, çatıdaki girişiyle birlikte onun olacak. Bana da alt kattaki beyaz badanalı, tıpkı bir manastır yemekhanesi gibi basık ve kemerli küçük oda kalıyor.
İşte size oradan yazıyorum. Kapım ardına dek açık, çevre günlük güneşlik. Işık içinde, pırıl pırıl, güzel bir çam korusu, karşımda, yamacın eteklerine uzanıyor... Ufukta Küçük Alpler'in zarif tepeleri beliriyor... Çıt yok... Ancak uzaktan uzağa bir kaval sesi, lavanta çiçekleri arasından bir kurlinin ötüşü, yoldan da bir katır çıngırağı... Bütün bu güzel Provence görünümü, ancak ışıkla can buluyor.
Artık, nasıl olur da ben, sizin o gürültülü ve karanlık Parisinizi özlerim! Değirmenimden öyle hoşnutum ki! Burası tam istediğim gibi, gazetelerden, faytonlardan, sisten fersah fersah uzakta, güzel kokulu, ılık bir köşe! Çevremde ne güzel şeyler var! Henüz yerleşeli sekiz gün olmadan, içim anı ve izlenimlerle dolup taşıyor... Bakın, daha dün akşam yamacın eteğindeki bir çiftliğe sürülerin dönüşünü seyrettim. Vallahi bu hafta içinde Paris tiyatrolarında taze taze gördüğünüz bütün o oyunlara bu görünümü değişmem. Siz hak verin!
Şunu bilin ki, Provence'ta sıcaklar başlayınca, davan Alplere göndermek görenektir. Hayvanlar ve insanlar bir arada, yukarıda açık havada, bellerine değin ota gömülü, beş altı ay kalır; sonra, güzün ilk serinliğinde çiftliğe inilir ve biberiye kokan boz tepeciklerde uslu uslu otlanır. Evet, dün akşam sürüler dönüyordu; sabahtan beri çiftlik kapısının iki kanadı da ardına dek açıktı, ağıllar taze samanla doluydu. Herkes, s;ıat başında, birbirine "Şimdi Eyguieres'e varmışlardır; şimdi Paradou'dadırlar," diyordu. Sonunda akşama doğru, "işte gölündüler!" diye bağrışıldı. Artık ta uzakta, sürünün bir toz bulutu içinde yaklaştığını görüyoruz. Sanki bütün yol sürüyle birlikte yürüyor gibi.
Başta tos vurur gibi boynuzlarını uzatmış, yaban yaban, yaşlı koçlar yürüyor, arkada da yavrulamışları biraz bezgin, kuzulan ayak altında, bütün koyun sürüsü geliyordu. Sonra bir günlük kuzulan küfede sallaya sallaya taşıyan kırmızı ponponlu katırlar, sonra dilleri bir karış sarkmış, kan ter içinde çomarlar, daha sonra da harmani gibi topuklarına dek inen devetüyü renginde abalarına bürünmüş iki kabadayı çoban.
Bütün bu topluluk, keyifli keyifli önümüzden geçiyor; bir sağanak gürültüsüyle yeri çiğneye çiğneye kapıdan içeri dalıyordu. Evdeki telaşı görmeliydiniz! Sorguçlu ve yeşilli, yaldızlı kocaman tavuslar, tünekleri üstünde, gelenleri tanıdılar ve korkunç bir boru sesiyle karşıladılar. Kümes halkının uykusu basma sıçradı, herkes ayakta: Güvercinler, beçtavukları, ördekler, hindiler, hepsi... Bütün kümes çılgına döndü, tavuklar sabahlamayı akıllarına koymuşlar!.. Sanki her koyun kendi postunda yabanıl bir Alp kokusu ve dağların o insanı sarhoş eden ve zıp zıp oynatan keskin havasından biraz getirmiş.
İşte böyle bir gürültü patırtı içinde, sürü yerine yerleşiyordu. Bu nasıl da hoş bir yerleşme. Eski yemliklerini görünce, yaşlı koçların gözleri sulanıyor, kuzular, miniminileri, yolda doğup da çiftliği hiç görmemiş olanları, şaşkın şaşkın, çevrelerine bakıyorlardı.
Ama en dokunaklısı, köpeklerin haliydi: O sürünün çevresinde hani koşup duran ve çiftlikte gözleri sürüden başka bir şey görmeyen babacan çoban köpekleri!.. Evin köpeği, kulübesinden istediği kadar kendilerini çağırsın, kuyunun ağzına dek soğuk suyla dolu kovası, istediği kadar onlara işaret etsin; boşuna! Onlar, sürü ağıla girmedikçe, küçük çit kapısının sürgüsü sürülmedikçe ve çobanlar alçak tavanlı yemekhanede sofra başına oturmadıkça, hiçbir şeye kulak asmıyorlar. Ancak o zaman kulübelerine girmeye razı oluyorlar ve tiritlerini yalayıp yutarken, o kurtların dolaştığı ve ağızlarına dek çiğle dolu kıpkırmızı, koskocaman yüksük otlarının bulunduğu karanlık diyarda neler yaptıklarını anlatıyorlar.
Kaynak: Değirmenimden Mektuplar-Alphonse Daudet
16 Yorumlar
Merhabalar,
YanıtlaSilKitabın ilk hikayesi olan "Yerleşme"yi basım ve çeviri yönünden inceledim. Çeviriyi beğenmediğim gibi, basımda ki hataları da görmezden gelemezdim. Tam oniki yerde hem çeviri hem de basım hatası ile karşılaştım. Kitap korsan değil, bandrollü. Yayımevi:Kapadokya Yayıncılık-Ankara. Yabancı yazarların eserleri ile ilgili kitap alırken çevirmenine ve basımevine dikkat edin ve bu konuda seçici olun!
Merhaba Recep Bey;
YanıtlaSilesin kaynağını şimdi öğrendim ama ben hep memleketimizle (daha doğrusu köyümüzle diyelim) olan bağı anlatıyor gibi düşünmüştüm
biraz garip gelebilir ama sanki başka bir isim olamazdı diye düşünüyorum :)
kesinlikle bloğunuzun ismi çok güzel
kitap konusuna gelince;
alır mıydım bilemiyorum ama çevirisini beğenmediğinizi ve basımdaki hataları söylemeniz benim için referans niteliği taşıyor ve sanıyorum bu olumsuz düşüncenizden sonra almam artık diyorum :)
sağlıcakla kalınız...
Bilgilendirme için teşekkürler Recep Bey..Bende bulunmakta bu kitap,ama henüz okumadım.Çeviriler orjinaliyle aynı tadı vermiyor her zaman.Dediğiniz gibi yayınevi ve çevirmen konusunda özen gerekli.sevgiler..
YanıtlaSilMerhabalar Küçük Hala, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilÖnce ziyaretinize ve yazdıklarımızı daha bir anlamlı kılan ve değer katan o güzel, samimi ve içten yorumunuza teşekkür ederim.
Değirmensiz bir köy düşünülemez! Her köyün bir değirmeni vardır. Anadoluda rüzgar değirmeninden çok su değirmenine rastlarız. Neden? suyumuz rüzgarımızdan daha çok ve boldur... Değirmenin de en güzeli yeldeğirmenidir. O daha çok göze hitap ediyor.
Kitabı aldıktan sonra yazarın değirmene yerleşmesini anlatan ilk hikayesi üzerindeki basım ve görebildiğim kadarıyla çeviri hatalarını düzelttikten sonra yukarıda sizlerle paylaştım. Ben belki bu hikayeyi on defa okudum ama hiç zevk alamadım. Kitabın tamamını bitirdikten sonra ilerleyen zaman içersinde kitap ile ilgili düşüncelerimi tekrar paylaşacağım.
Merhabalar Ebruli Hanım, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilZiyaretiniz ve yazdıklarımızı daha bir anlamlı kılan ve değer katan o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim. Kitabın ilk hikayesini bir karşılaştırın ve okuyun bakalım, siz de ne gibi izlenimler bırakacak merak ediyorum doğrusu.
Bu tür paylaşımlar çok yararlı oluyor.Yerleşmeyi okudum ilginç geldi bana ama uyarınızdan sonra açıkçası soğudum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Saygılar...
Merhabalar Şanslı, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilZiyaretiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bu tür kitap paylaşımlarını ben de çok seviyorum. Yabancı kitapların yayımında meydana gelen hataların çeviriden mi, yoksa baskıdan mı dolayı olduğunu anlamak için birazcık uzman olmak gerekiyor.
Aynı kitabın T.İş bankası ve Yapı Kredi Bankası Kültür Yayınları tarafından basılmışları da var, onlara da bir göz atarak, hem çeviri de, hem de basımda hatasız olanı bularak almak gerekiyor.
Bayramınızı kutluyorum Recep abi... Selam ve hürmetler.
YanıtlaSilMerhabalar Deliler Teknesi, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilZiyaretiniz ve bayram kutlamanız için çok teşekkür ederim. Ben de sizin Kurban Bayramınızı kutlarım.
Ben de bloğunuzun adının nereden geldiğini merak ediyor ve Kaman'daki bir değirmenle ilgili sanıyordum, yanılmışım:)
YanıtlaSilYabancı kaynakların Türkçe'ye çevrilmesi oldukça önemli, özen isteyen bir konu Recep abi. Çeviri güzel ve doğru değilse, maalesef okuyucuda hoş bir tat bırakmıyor kitap. Aynı şekilde imla hataları da öyle. Bu tür hatalar aslında kontrol edilip mutlaka düzeltilir ama bu kitapta ihmal edilmiş demek ki. Her neyse, yine de bloğunuzun ismi için güzel bir esin kaynağı olmuş.
Gelmişken, erken de olsa bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum.
Merhabalar Sihirliyazılar, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilÖnce ziyaretinize ve yazdıklarımızı daha bir anlamlı kılan ve değer katan o güzel, samimi ve içten yorumunuza ve bayram kutlamanıza çok teşekkür ederim.
Memleketim olan Kırşehir iline bağlı Kaman ilçesinde hiç yel değirmenimiz yoktur, varsa da ben bilmiyorum. Ancak su ile çalışan değirmenlerimiz çoktur. Fakat bu değirmenlerin hiçbiri ile ilgili bir tane bile anım yoktur. "Değirmenimden Mektuplar" isminden etkilendim ve doğrudan isim kopyacılığı olmasın diye ben de "Değirmenden Mektup var" ismini vermiştim.
Ne olur olmaz, ölümlü bir alemin eşref-i mahlukatıyız. Bugün varız, ama yarın yokuzdur! Bu bağlamda ben de sizin mübarek Kurban Bayramınızı kutlarım.
Merhaba Recep bey..Kitapla ilgili yazmıyacağım arkadaşlar yazmışlar zaten..Ben bloğun ismini görünce Kamanla ilgili sanırdım. Küçükken
YanıtlaSilİstanbul dan köye gezmeye geldiğimde su değirmenine gelmiş, hayranlıkla sanki büyülenmiştim. O çarktan
çıkan suyun şiddeti ve sesi hala kulaklarımda..
Keşke şimdide öğle bir değirmen görme ve resimleme imkanım olsa..Bendeki etkisi
hala dün gibi..Eğer olsa eminim ki
o ses ve köyün zaten yeşillik olan güzelliğiyle birleşince bir terapi, ruha huzur yükleyen bir enerji olurdu derim.En azından bana öğle bir etkisi olacağını biliyorum..Çok teşekkür ediyorum bir isim insanı nasıl yıllar ötesine güzel anılara götürebiliyor..Sağlıkla, huzurla kalınız..Selam. saygılar..
Merhabalar Ege Hanım,
YanıtlaSilZiyaretinize ve yazdıklarımızı daha bir anlamlı kılan, değer katan o güzel samimi, içten ve samimi yorumunuza çok teşekkür ederim. Bildiğim kadarıyla ne ilçemizde, ne de bağlı köylerde hiç yel değirmeni yok! Ancak, mevcut değirmenlerimizin hepsi su gücüyle çalışan su değirmenleridir. Değirmenler oldum olası beni hep etkilemiştir. Hele de yel değirmenleri ile deniz fenerleri...
Tekrar teşekkür eder, hayırlı günler dilerim.
Sevgili Recep Bey
YanıtlaSilBlogunuzun ismi gercekden cok guzel ilk gordugumde cok hosuma gitmisti. Sevgilerimle..
Recep Bey normalde blog listemde yeni yazi yazan arkadaslar listenin basina geciyor fakat sizin blog hep asagida kaliyor anlamiyorum niye bu yuzden yeni yazi yazdiginizda fark edemiyorum, sevgilerimle
YanıtlaSilMerhabalar Devletnur, Hoş Gelmişiniz!
YanıtlaSilZiyaretiniz ve yorumlarınız beni son derece memnun ve bahtiyar etmektedir. Ancak, sizden başka arkadaşlarım da aynı konuda serzenişte bulundular. Araştırıyorum, inşeallah kısa zamanda sorunu çözeceğim.
Bloğumun ismini beğenmenize de sevindim. Teşekkür ederim. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
*YORUMLARINIZ HEMEN YAYINLANIR*