Hamit'li Rıza Bey'in babası şair Halil Bey, Cerit aşiretinden Silsüpüroğlu Mehmet Bey'in oğludur. Anası Köşekli aşiretinden Hamza Bey'in bacısı Hüsne kadındır.

Halil Bey (1274 ) 1858'de Kırşehir’in Hamit köyünde doğmuş ve 5 yaşında köy hocasına giderek okuma yazma öğrenmiştir. Kırşehir eşrafından olan dayılarının yanında Kırşehir Rüştüyesinde tahsilini tamamlayıp Akpınar köyünden Ali Efendi namıyla bilinen değerli bir hocadan icazet aldıktan sonra baş tahsildar olarak vazife yapan Halil Bey, 7 si oğlan biri kız olmak üzere 8 çocuk sahibidir. Çocuklarından ilki ünlü Hamit'li Rıza Bey'dir. Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal'in önderliğindeki milli uyanışı boğmak isteyen İstanbul hükumeti, Anadolu'daki bazı illerin valilerini bu iş için görevlendirmiştir. İstanbul hükümetinden aldığı direktiflerle Ankara'ya dönen Vali Muhittin, 1919 Eylülünün ilk günlerinde teftiş bahanesiyle Hacıbektaş’a gitmiş, Çelebi Cemalettin Efendi ve Bektaşî babalarının Kuva-yi Milliye taraftarlığından caydıramayacağını anlayınca Çorum'a geçerek Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey ile Kastamonu'daki 58 piyade alay komutanı Mustafa Bey'i kandırmayı başarmıştı. 14 Eylül 1919 günü, İstanbul hükumeti Dahiliye Nazırına bir bir telgraf yollayan vali Muhittin, topladığı kuvvetlerle Ankara'nın basılabileceğini bildiriyordu.

Ankara valisi Muhittin Paşa'nın faaliyetlerinden haberdar olan Mustafa Kemal, Ali Fuad Paşa'dan vali Muhittin'i tutuklamasını istemiş, Fuad Paşa Hacıbektaş’a giden valiyi Albay Osman'a takip ettirmişti. Kolordu Komutanlığına vekalet eden Mahmut Bey'le haberleşen Fuad Paşa, vali Muhittin'in mutlaka yakalanıp Sivas'a yollanması gerektiğini bildirmiştir.

Ankara'ya dönme kararı alan vali, Çorum'dan ayrılarak 19 Eylül 1919 da Sungurlu'ya gelmiş, oradan da Keskin'e geçmişti. Keskin'le Elmadağ arasındaki Kılıçlarbeli'nde pusu kuran Kırşehir’in Hamit köyünde oturan Kuva-yi Milliye reislerinden Hamit'li Rıza Bey'in Müfrezeleri vali Muhittin'i tutuklayıp Sivas'a göndermiştir.

1877 yılında Kırşehir’e bağlı Hamit köyünde dünyaya gelen ve amcasının kızı Şemsi Hanımla evlenen Hamit'li Rıza Bey, Arapça-Farsça biliyordu. Rıza Bey, 1919 Mebusan Meclisi seçimlerinde mebus çıkarak İstanbul’a gitmiş, Büyük Millet Meclisinin Ankara'da açılması üzerine Kırşehir milletvekili olarak katılmış, Milli Müdafaa Encümeni üyeliği görevinde bulunmuştur. Kardeşi Haydar Bey ile birlikte beş yüz adamıyla Birinci İnönü Savaşına katılan Rıza Bey, bu savaşta büyük yararlıklar göstermiştir. Savaş sonrası Rıza Bey'in adamlarından Hüseyin ve Alişan adli kişiler Kırıkkale'nin Cerid Kalesi köyünü basıp halkın altın ve kıymetli eşyasını gasbetmişlerdir. Köy halkı Ankara İstiklal Mahkemesine başvurarak bu işi Rıza Bey'in yaptırdığını, ayrıca Rıza Bey'in Acı adlı çiftliğine katır satın almaya gelen doğulu kişilerin Şeyh Said'in adamları olduğunu ve bu münasebetle Rıza Bey'in devlete isyan eden Şeyh Said'le işbirliği yaptığı doğrultusunda şahitlik etmişlerdir. Şevket Süreyya Aydemir, cezaevinde beraber kaldığı Rıza Bey'i özetle şu sözlerle tasvir eder. "Aslında bir köylüydü. İri, heybetli, kara bıyıklı ve iyi huylu bir adamdı.... Padişahın Ankara valisini kendisinin dağa kaldırdığını, Atatürk’e Ankara yolunu açtığını ve onu Çankaya'ya kendisinin oturttuğunu söylerdi.

Bir müddet sonra Mustafa Kemal'in karşısındaki grupta yer aldığı iddiasıyla suçlanan Hamit'li Rıza Bey, 11.1.1926 yılında huzursuzluk yaratan suçlarla itham edilerek, Ankara İstiklal Mahkemesinin kararıyla idam edilmiştir.

Düşündüğü gibi konuşan, saf, başarılarını siyasal ranta dönüştürmesini bilmeyen Hamitli Rıza Bey, savaş sonrası vali Muhittin gibilerinin ihtiraslarının kurbanı olmuştur. Derinlemesine incelenirse onun akibeti, bir Türkmen beyi olan Dulkadirli Şehsuvaroğlu Ali Bey'in akibetiyle benzerlik gösterir.

Şair olan ve 1949 yılında vefat eden Hamit'li Halil Bey, oğlu Rıza Bey'in idamını şu içli mısralarla dile getirmiştir.

Yalan dünya senden lezzet almadım
Daim ağu kattın aşıma felek
Her daim ağlattın bir dem gülmedim
Hiç bakmadın gözüm yaşına felek.

Rıza Bey sehpada vasiyet etmiş
şu mektubu evime versinler demiş
Uzatmış urgana boynunu vermiş
Daha ak düşmeden saçıma felek.

Asla idamıma hiç üzülmeyin
Siz beni de öldü diye bilmeyin
Kaleli nesline selam vermeyin
Kalleşi çıkardın karşıma felek.

El bilir değilim haini vatan
İstiklal uğrunda ilk adım atan
Şahit olsun kalem zaptımı tutan
Yalan yafta taktın döşüme felek.

Cumhuriyete muhalif bir iş görmedim
Alçaklıkla namusuma leke sürmedim
Ailem şerefine halel vermedim
Şehit namazı düştü şanıma felek.

Demişler isyana hazır duruyor
Şeyh Said'e iştirake varıyor
Dört alçak Kaleli şahit oluyor
Yalan yafta taktı döşüme felek.

Yüz bin felaketle günüm geçirttin
Nimet deyi bana zehir içirttin
Yıktın evim ta temelden göçürttün
Darbeler indirdin başıma felek.

Türküm Türk’ün imdadına yeterken
Adım adım terakkiye giderken
Vatanıma sadık hizmet ederken
Bu idler gelmezdi düşüme felek.

Üç dört alçak ittifak eylediler
Zamanında bende yardım gördüler
Bir isyana meyli vardır dediler
Bu yalan gitmedi hoşuma felek.

Kuva-yi Milliye'yi ben icat ettim
Beş yüz atlı ile harbe ben gittim
Hilafet valisin ben esir ettim
Bunları yazın mezar taşıma felek.

Kardeşlerim olduğumu bildirtmen
Şerefinizi üstünüzden kaldırtman
Düşmanları kendinize güldürtmen
Hainler karıştı mime felek.

İnkılapta hizmet aranmaz oldu
Hakikat aranıp bulunmaz oldu
Kim vurduya gitti bilinmez oldu
Vatana bir Rıza aramak boşuna felek.

Suçlu olsam buna razı olurdum
Elbet halasıma çare bulurdum
İsteseydim döğüşerek ölürdüm
Hilebaz karıştı işime felek.

Yine sarpa uğrattılar yolumu
Vatanıma feda ettim oğlumu
Akibet sehbada gördüm ölümü
Haksızı düşürdün peşime felek.

Dünya bir fırıldaktır dönüyor
Hanümanlar harap olup sönüyor
Ölüm kuşu her kapıya konuyor
Zehir kattın tatlı aşıma felek.

Halil der inkılap sehpa kuracak
Takdiri ilâhi böyle olacak
Rıza’nin hizmetin vatan bilecek
Hiç bakmadın gözüm yaşına felek.

Kaynak Resim: Mümtaz Boyacıoğlu,  Metin: http://www.webhatti.com/tarih/80018-ceritler.html