Buğdayı una, unu ekmeğe dönüştürmek adına, değirmen iyi ve güzel şeyler için vardı. Ama ne var ki, bu iyi ve güzel şeylerin yanında kötü ve çirkin şeyler de vardı. Hatta o kadar çok vardı ki, kötü ve çirkinlikler durmadan çoğalıyor, çoğaldıkça da kara bulutlar gibi iyi ve güzel olan şeylerin üzerini örterek,  başta beni olmak üzere herkesi bir karamsarlığa itiyordu.

Meleklerine, yeryüzünde bir halife var edeceğinden bahseden Cenab-ı Allah’a, melekleri nereden biliyorlardı da “yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birilerini mi var edeceksin? Oysa, biz Seni yeterince tesbih ve  takdis ediyoruz” diye Cenab-ı Mevla’ya serzenişte bulunmuşlardı. İşte yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp kan döken insanoğlu, tüm iyi ve güzel şeylerin oluşmasına engel oluyordu. Değirmen buna dayanamadı ve bir müddet kalemi bırakmak zorunda kaldı. Çünkü, kötü ve çirkin rüzgarlar da kanatlarını döndürüyor, iyi ve güzel rüzgarlar da kanatlarını döndürüyordu. Ama değirmen istiyordu ki; iyi ve güzel rüzgarlar döndürsün kanatlarını ve değirmen de iyi ve güzel şeyler öğütsün. Aksi halde kötü ve çirkin rüzgarla dönen kanatları haliyle kötü ve çirkin şeyler öğütüyor ve okuyucularını da hep karamsarlığa itiyordu. Bu bağlamda belki aklınıza şöyle bir öneri de gelebilir: “Kötü ve çirkin rüzgarlarla dönen kanatlar, kötü ve çirkinlikleri iyi ve güzel şeylere tebdil edemez miydi?  Evet, burada önemli olan kötü ve çirkin esen rüzgarlardan da iyi ve güzel şeyler öğütebilmek ve bunu başarabilmekti.” Tabi neden olmasın, çok haklısınız. Ama ben bunu beceremedim ve değirmeni terk etmek zorunda kaldım. Ben bunu yapmakla yolun en kolayını seçtim. Aslında maharet, dikenli ve çakıl taşlı yollarda yürüyerek mesafe almaktı. Kaymak gibi engeli olmayan pürüzsüz bir yolda herkes yürüyebilirdi.

Kendimi hazır hissettiğimde inşallah yeniden değirmenime dönüp kanatlarını her türlü esen rüzgarlara açık tutarak hep iyi ve güzel şeyler öğütmeye gayret edeceğim. Buna inandığım zaman başarabileceğimden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Recep Altun