Prof. Dr. Hüseyin Atay, Kur'an'a göre Araştırmalar (VI) kitabında "Kur'an'ın anlaşılma yöntemlerini" 23 başlık altında toplamış. İlginizi çekeceğini umduğum bu konunun her gün bir başlığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu günkü başlığımız "DİN MANTIĞI" Bu son konuyla birlikte "Kur'an'ın Anlaşılma Yöntemleri" tamamlanmış bulunmaktadır.


DİN MANTIĞI

Din mantığını öğrenmek, onu iyi kavramak ve mantıklı, tutarlı, işinde ve sözünde içi dışı bir olmak konusunda dikkat etmek gerekir. Dindarlık iddia edenlerin hatalarından biri de din mantığını bilmemeleri ve din mantığına aykırı hareket etmeleridir.(5) Din mantığı, genel mantığın içinde kendi şartlarına göre hareket etmeyi, konuşmayı gerektirmektir. Din mantığına riayet edilmezse insanın dinî davranışlarında ve sözlerinde çelişkiler, tutarsızlıklar ortaya çıkar. Bir yerde dindar gözüken ve dinî bir kurala uyan kimsenin dinin başka bir kuralına apaçık zıt davranması hâlinde onun dindarlığına güven sarsılır ve dine karşı tutumunun da olumlu mu olumsuz mu olduğu bilinmez. İnsan, insan olarak hata yapabilir. Dindar bir kimse de insan olması bakımından hata yapabilir. Ancak, böyle kimselerin hataları devamlı değil bilmeden, farkına varmadan, kasıtsız olur ve hemen düzeltilir. Kasıtlı ve ısrarlı hata yapmanın ve bunda ileri gitmenin din mantığının eksikliğinden kaynaklandığını söylemek gerekiyor. Yoksa ona ikiyüzlü, münafık, din sömürücüsü damgasını vurmak lazımdır. Böyle insanlar da bulunmaktadır. Onları iyi tespit etmeli ve zararlarından sakınmalıdır. Şimdi din mantığına örnek verelim: 

-Namaz kılan bir kimsenin fuhş ve munker şeyler işlememesi lazımdır.(6) Burada din mantığı açıktır: Namaz kılmak şart, fuhş ve munker işlememek meşrut. Şart bulununca meşrutun bulunmaması lazımdır yani namaz varsa fuhş ve kötü iş yoktur. Güneş doğarsa gündüzün var olması gibi. Kur'an da namazı fuhş ve munkerin olmama sebebi göstererek bunu dinin mantığına göre hükme bağlamıştır. Burada insanın iradesini yok eden fizikî ve otomasyon bir bağlantı olmayıp dinin yüklediği ahlaki sorumluluğun gerektirdiği bir bağ vardır. Fuhş küçük bir kusur ve kabahat değil insanoğlunun da lanetlediği büyük ve hayasızca, insan onurunu rencide eden bir iştir. Munker de her görenin daha ilk anda ret ve nefret ettiği bir iştir. Namaz kılan kişi bu iki işi birlikte yapma durumuna düşmez. Din mantığı bunu emreder. Namaz kıldığı hâlde bu işleri yapan bir kimse ya anormal veya aldatıcı rolündedir. Burada namaz farz ise de kılınması insanın iradesine bağlıdır. Fuhuştan kaçınmak onun şartı ve ayrıca farz ise de yine insanın iradesine bağlıdır. Namazın fuhşu önlemesi otomatik değil ahlaki bir iradeye bağlıdır ve önlemesi gerekir.

Kur'an'ın şartı ve meşrutu ayrı ayrı insanın iradesine bağlaması, insanı daima uyanık, iradesine sahip şahsiyetli ve kişilikli bir kimse yapmak içindir.

- Din mantığına aykırı başka bir tutum da herhangi basit, yararlı bir şeyi veya hükmü, çok önemli ve büyük bir şey olarak göstermek için dinin diğer ilkelerinin ve esas hükümlerinin küçültülmesi ve hiç durumuna indirilmesidir. Bunu yapmanın, anlatmanın dine zerre kadar yarar getirmeyeceği düşünülmeyerek yapılıyor, sonuçta din mantığına ters düşüyor ve daha da büyük zarar veriyor. Aslında, din mantığına ters düşen bir şeyin dine uygun olduğunu iddia etmek kadar dine büyük zarar veren bir şey yoktur. Bu tutum dindarları dinin aleyhine etkiler, pek kötü ve alaylı duruma sokar. Bu din mantıksızlığı iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi, büyük günahların hepsini bir adama işlettikten sonra onun pek basit ve hiç yoktan küçük bir iyilik yaptığı için bütün günahlarının af olduğunu ileri sürmek, din mantığına aykırıdır. İkincisi de, ilkinin aksine küçük bir suç veya kusur ya da dine göre kusur sayılmadığı hâlde anlatana göre kusur sayılan bir şeyin, akla, hayale sığmayan bir ceza ve azap ile cezalandırılacağını ileri sürmektir. Bu gibi hususlarda hadis de uydurulmuştur. Dikkat etmelidir, hadislerin sahihi vardır, zayıfı vardır, uydurmacası (mevzu) vardır. Böyle saçma ve din mantığına zıt düşen sözleri, hükümleri düzeltmek için Kur'an'dan başka kaynak aramak doğru olmaz. Kutub-ı Sitte (altı hadis) kitabındaki hadisleri de tekrar incelemek ve onların sahihini, mevzuunu ve zayıfını ayıklamak gerekir

Dikkat edilmesi gereken en önemli kural şudur: Herhangi bir konuda, kitapta (Kur'an'ın dışında olan kitap kastediliyor) veya kitaplarda vardır, demek söylenen şeyin doğru olduğunu göstermez. Kitaplarda yanlış da olur. Önemli olan kitaplardaki yanlışı anlayabilmektir. Doğru olanın, gerçeğin önce öğrenilmesi gerekir ki, ona göre kitabın doğrusu ve yanlışı bilinsin. Bu, ancak büyük ve derinliğine ilim yapmış âlimler tarafından anlatılabilir. Ancak, hüküm Kur'an'da varsa doğrudur. Fakat burada da Kur'an'ı doğru anlama şartı karşımıza çıkıyor. Bunun için felsefe, kelam ve mantık okudukça Kur'an'ı daha iyi anlama imkanı ve şartı doğar. Sık sık Kur'an okuyan kimse bu ilimlere muhtaç olduğunu daha iyi kavrayacaktır. Ama her hâlde ve her durumda anlamak şartıyla Kur'an okumak farz ibadetlerin başında gelir ve hatim sayılır. Çünkü ilk buyruk 'Kur'an oku' dur. Kur'an kendisini okuyanı yola alır, yola getirir. Burada iki şart vardır. Anlamak için arapça bilmeyen bildiği dildeki tercümesinden okumalı ve iyi niyet yani soyut, tarafsız, peşin fikirli olmadan Kur'an'ın ne demek istediğini anlamaya çalışmalı, bu uğraşısında samimiyetle hareket etmelidir. Yukarıda anlattığımız Kur'an'ı anlama bilimleri, Kur'an'ı tercüme edecek ve özel ilmî çalışma yapacak kimselerin bilmesine aittir. Kur'an, iyi bir tercümesinden okunup anlaşılabilir ve ilim yapılabilir, hüküm istinbat edilebilir ve içtihat yapılabilir. Yanlış yapılması ihtimali Kur'an'ın yanlış tercüme edilmesine dayansa bile arapçasından anlayıp içtihat yapan da yanılmıştır ve yanılabilir. Çünkü içtihat hüküm çıkarmak ve düşünce üretmektir. Çıkan düşünce yanlış da olabilir, doğru da olabilir. İçtihadın mutlaka doğru olması gerekmez. Burada yanılmak değil, iyi ve kötü niyet söz konusudur. Arapça bilmeyen bir kimse Kur'an'ın tercümesinden kendisine yetecek kadar bilgi elde edebilir. Eğer bilgisi varsa, kendi bilgi sahasında başkasına da anlatacak Kur'an bilgisini elde edebilir. Sonuç olarak, arapça bilmeyen de iyi bir müslüman olabilir. Müslüman olmak için arapça bilmek şart değildir.

Prof. Dr. Hüseyin Atay
(Kur'an'a Göre Araştırmalar-VI)

(5) Bk. H.Atay, Kur'an'a Göre Araştırmalar I-III, 227 vd.

(6) Ankebut 29/45.


NOT: "Kur'an'ın Anlaşılma Yöntemleri" tamamlanmıştır.  İlerleyen günlerde yeni konularda buluşmak üzere, konuya ilgi gösteren ve takip eden tüm bloggerlere teşekkürlerimi sunarım.