Nafile kılınan namazlar (sünnet-i müekkede de nafile namaza dâhildir) hakkında zaman zaman açıklamada bulunarak ve münasebet düştükçe tekrar ederek yanlış anlaşılmaların önüne geçmek istiyoruz. Hiçbir işi olmayan veya iş yapamayan kimselerin oturarak veya ayakta nafile namaz kılması çok isabetli olur. Onun geçmiş ve geleceğe ait kötü şeyleri düşünmesine engel olur. Bu gibi şeyleri düşünmek insanın asabını bozar ve onu hasta eder. İnsan, bu şekilde nafile namaz kılarken yalnızlıktan da kurtulur. Kendisini Allah'ın huzurunda hissederek ve bilerek O'nun koruyuculuğuna sığınır, artık kimsenin kendisine zarar vermeyeceğine inanır, içinde korku ve endişe kalmaz.

Daha birçok faydası yanında bu nafile namazların, kılınamayan farz namazların yerini dolduracağını Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ebu Hureyre rivayetinde Hz. Peygamber demiştir ki: "İnsanın kıyamet günü ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Namazı tam bulunmuş ise, tam olarak yazılır. Eğer eksik bulunursa Allah der ki: Nafile namazı var mıdır? Bir bakın! Nafile namazı ile kaçırdığı farz namazlar tamamlanır. Diğer işleri de böyle hesaba çekilir."(82) Yani farz olan işlerinde de bir eksiklik olursa, nafile ve fazladan yaptığı iyilikler ile tamamlanır. Burada önemli olan iki husus vardır: Birincisi; vazgeçilmez olan farzlara ehemmiyet vermek ve onlar üzerinde titizlik göstermek lazımdır. Çünkü insan ahirette onlardan sorguya çekilecektir. İkincisi; farzların dışında kalan gönüllü ve nafile ibadetler, sadakalar ve iyi işlerde yapılan yardımların önemli olduğu belirtiliyor. Bunların iki işlevi ortaya çıkıyor: Birincisi, farz olanlardan eksik olanları tamamlamak, diğeri de insanın derecesini ve seviyesini yükseltmektir. 

Yalnız şunu hatırlatmak isteriz ki, farz namazlardan eksik olanların nafilelerle tamamlanması, farz namazların kaza edilmesi gerektiğini göstermez. Çünkü, vaktinde kılınmayan namaz kaza ile telafi edilemez. Ancak tövbe ile telafi edilir. Hadis-i şerifte geçen farz namazlardan maksat, tövbe edilmemiş olanlardır. Zira tövbe edilmiş namazlar affa uğramıştır. Onlar sorulmaz. Affın kabul edilmesinden şüphe edilecek olursa kılınan namazların kabulünden de şüpheye düşmek gerekir. Bu her şeye teşmil edilirse dinde güven kalmaz. Allah tövbeyi kabul edeceğine söz vermiş ve küfrü bile tövbe ile affedeceğini söylemiştir. Artık bundan sonra tövbeden şüpheye mahal yoktur. Tövbe, yapılan günah ve işten pişmanlık duymak ve gönlü cız etmekten ibarettir.

(82) Süneni Nesai, c.l, s.232-233.

Prof. Dr. Hüseyin Atay
Kur'an'a Göre Araştırmalar-II