Burdur Foto:Recep Altun
Merhabalar.
Geçen yıl,  9 Temmuz Çarşamba günü Burdur'daydık. Ramazan'dı ve seferi olduğumuz için oruç tutmaya 3 gün ara vermiştik. Aslında bir iş takibi için Isparta'ya gelmiştik. İşini takip ettiğimiz firma bizi Burdur'daki bir otele yerleştirmişti. Yukarıda yerleştiğimiz otelin balkonundan Burdur'un çekilmiş bir fotoğrafını görmektesiniz.

O gece sahur için çalınan davul ile zurnanın "Adını Dağlara Yazdım" türküsünü icra eden sesine uyanmıştık. Davul-zurna ekibi o gece  fotoğraf karesinde görülen apartmanın önünden camiye kadar ilerledikten sonra sağa dönerek gözden uzaklaşmıştı. Biz bu fotoğrafı sabah saat 07.40 sularında otelin balkonundan çekmiştik.

İnsanları gece sahura kaldırmak için kendi memleketimde sadece ya davul, ya da teneke çalarlardı ve davulun sesi hadi neyse kulaklara bir parça güzel gelirdi ama, ya o gürültü çıkaran tenekenin sesi kulaklarımızı tırmalardı. Ömrü hayatımda gece sahur vakti davul ile zurnanın birlikte icra edildiğine ilk defa Burdur'da şahit oldum ve o gece bu ekip "Adını Dağlara Yazdım" türküsünü o kadar güzel icra ediyorlardı ki, arkalarından yetişebileceğimi aklım kesseydi hemen fotoğraf makinasıyla birlikte aşağıya inip bu ekibi bir müddet videoya kaydedecektim. Ama en üst katında kaldığımız otel odasından, onlara yetişmem mümkün değildi. Ertesi günü işimiz gereği Isparta' da bir otelde kalmamız gerektiği için, Burdur' da ki sahur davul ekibini bir daha duymamız ve de görmemiz mümkün olmamıştı. Isparta'da kaldığımız otelin arka tarafına düşen oda pencereleri sadece yapılmakta olan bir inşaata bakıyordu ve kaldığımız odaya bırakın sahur davulunu, ezan sesi bile duyulmuyordu. 

Seferi olduğumuz için oruçlu değildik ama, akşam iftar yemeği için oruçlu olan fabrika müdürü, bizi o gün Burdur'da bahçeli bir restorana götürmüştü. Burdur'da beni rahatsız eden kesif bir kükürt kokusu vardı. Bu kükürt kokusu, sanki etrafımızda kömürle çalışan bir termik santrali varmış gibi, yanan pis bir linyit kömür kokusunu andırıyordu. Onun dışında her tarafı yeşilliklerle bezeli güzel bir yaz akşamında iftar etmenin zevkine diyecek yoktu. Bizden başka bir kaç masa daha vardı, ama onların, her akşam buranın iftar yapan müdavimleri oldukları davranış ve hareketlerinden belli oluyordu. 

İftardan sonra dinlenmek için otele döndüğümüzde, otel asansöründe karşılaştığımız bir Burdurlu kardeşimize beni rahatsız eden bu kükürt kokusunun nereden kaynaklandığını sordum. Onların böyle bir koku almadıklarını ve rahatsız olmadıklarını söyledi. Bir başka Burdur'lu, bu kesif kükürt kokusunun, gölü besleyen akarsulardaki suların barajlarda tutulması, yer altı suların sondaj kuyularıyla aşırı miktarda çekilmesiyle azalan göl suyunun, deniz suyuna nazaran 2 kat daha fazla tuzlu olması ve şehir atıklarından dolayı kirletilmesi nedenleriyle Burdur gölünden kaynaklanabileceğini hatta bu kirlenme yüzünden gölde yaşamaya adapte olmuş Burdur dişli sazancığı balığının bile neslinin tükenmekte olduğunu söyledi.

Isparta'da gece vakti biraz dolaştık ve gül ile yapılan kolonyalar, esanslar, kremler, reçeller vs. satış yapan dükkanların vitrinlerini seyrettik. İlgimizi çeken gül mamulü ürünlerden bir kaç parça hediyelik almıştık.

Her ne kadar Burdur, Isparta yüzünden gelişmemiş ve köhne kalmış bir şehrimiz olsa da beni o gün rahatsız eden o kükürt kokusuna rağmen, Isparta'dan daha çok ilgimi çeken bir ilimiz olmuştur. İmkan ve fırsatını bulduğum da Ramazan ayına isabet eden bir yaz günü yine Burdur'a gidip o bahçeli restoranda bir iftar yemeği daha yedikten sonra, sahur davulcularının icra ettikleri o güzel türküleri dinlemek üzere  onlara iştirak etmek isterdim.

Selam ve dualarımla.
Recep Altun