Bu yazımda Kur'an'da geçen "salat" sözcüğünü ele alıp, namaz konusuna değinmek istiyorum. İçimden böyle geldi. Ben akademisyen değilim, liseyi bile dışarıdan bitirmiş, ortaokul mezunu sıradan biriyim. Uzun zamandır kendi halimde dinler tarihi, İslam dini ve Kur'an-ı Kerim üzerine araştırmalar yapıyorum. İslam dini ve Kur'an-ı Kerim üzerine bayağı bir bilgi birikimim oluştu diyebilirim. Ben ve benim gibilerin  bir çoğu taklidi iman üzerine kendisini İslam dininin içinde bulmuştur. Taklidi iman: Bir araştırmaya dayanmaksızın, kişinin kendisine telkin edinilen, veya çevresinden yahut büyüklerinden gördüğü imanı benimsemesidir. Tahkiki iman ise: Kur'an'ın yüzlerce ayetinde emrettiği gibi, araştıran ve muhakeme eden kimsenin sapasağlam delillere dayanan imanıdır. Bu bağlamda taklidi iman sahibi her müslümanın, taklidi imandan tahkiki imana geçmesi için gayret etmesi gerekmektedir. 

Okullar kapandıktan sonra sadece bir yaz döneminde iki ay kadar Kur'an Kursuna gitmiştim. Temel bilgileri aldıktan sonra tam Kur'an-ı Kerim'i okumaya geçmiştim ki, kurstan ayrılarak babamın işlettiği bakkal dükkanında çıraklık yapmak zorunda kaldım. Şu anda Kur'an-ı okumakta güçlük çekiyorum, ama okuyabiliyorum. Ben Kur'an'ı papağan gibi değil, okuduğum her ayeti, her kelimeyi ve her harfi çözerek, anlayarak okumaya gayret ediyorum. Elbette Amerika'yı yeniden keşfetmek gibi bir amacım yoktur. Mevcut eserleri, kaynakları, belgeleri araştırıyor, inceliyor ve muhakeme ederek hurafelerden arındırılmış Cenab-ı Hakk'ın halis dinini ön plana çıkarmaya gayret ediyorum. Bu konuda elimizde sağlam ve güvenilir tek bir kaynak var,  o da Kur'an- ı Kerim'dir. 

Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın Cibril vasıtasıyla Hz. Muhammed'e gönderdiği vahyin kitap haline getirilmesinden meydana gelmiştir. Bunun için ona Allah'ın kelamı (sözü), tebliği denmektedir. Kur'an bu tebliğe "İslam Dini" demiştir. Kur'an Arapça olduğundan onu iyi ve doğru anlamak için Arap edebiyatını, Arapçanın etimolojisini, dil felsefesini, semantiğini, eski terimleri ile;sarfı, nahvi, iştikak ilmini, fıkhu'l-lugayı, belagatı, beyanı ve bedi'i iyi bilmek gerektiğini yaptığım araştırmalar sonucu öğrenmiş oldum. Ancak, Arapça bilmeyenlerin de Kur'an'ın güvenilir ve iyi bir tercümesine dayanarak, Kur'an'ı anlamanın ve ilim yapmanın mümkün olabileceğine de inananlardanım. Kur'an'ı iyi anlamaya yardımcı olacak diğer ilimlerden; mantık, usul'il fıkıh ve kelam ilimlerini de bilmek gerektiğini yaptığım araştırmalar sonucu öğrenmiş bulunmaktayım. Şimdi Kur'an'ı iyi anlamak için bu kadar ilmi tahsil etmeye bizim gibilerin ne zamanı, ne de gücü yeter. O halde bizim gibi insanlar, güvenilir iyi bir tercümesine dayanarak; Kur'an'ı anlayabilir ve ilim yapabilir.

Salat ve namaz konusunun iyi anlaşılabilmesi için yazının mecrası ister istemez genişlemektedir. Bu kadar aydınlatıcı ve destek bilgiyi verdikten sonra Kur'an'da ki "salat"ın ne anlama geldiği konusunu incelemeye geçebiliriz. İlmine ve kelamına güvendiğim akademisyenlerin ve araştırmacıların kitaplarını, makalelerini ve kaynak gösterdikleri eserleri inceledikten sonra, bizlere namaz olarak tercüme edilen "salat" sözcüğünün asıl anlamını öğrenmek için konuyu bilimsel olarak ele almamız gerekiyor. Akademisyenler "salat" sözcüğünün yapı olarak "saly" ve "salv" köklerinden türemiş olabileceğini söylüyorlar.  Dilbilgisi kurallarına göre her ilki kökten de türemesi mümkündür. Zira hem "saly" hem de "salv" sözcüklerinin son harflerinin "harf-i illet"(1) olması sebebiyle "nakıs"tırlar(2) ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde, ortaya bazı karışıklıklar çıkabilir. Nitekim "salv" kökünden olan kalıpların bir çoğunun çekimlerinde "vav" harfi değişim neticesi "ya" harfine dönüşmekte ve bu şeklide türeyen sözcükler, ilk bakışta "saly" kökünden türemiş gibi görünmektedir. Bu gibi durumlarda Kur'an'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Daha önce "salat" sözcüğünün "saly" ya da "salv" sözcük köklerinin her ikisinden de türemiş olabileceğini söylemiştik. Şimdi bu her iki kök sözcüğünün anlamlarını incelemek durumundayız. "Saly"; pişirmek, yakmak, ateşe atmak, ateşe girmek, yaslamak anlamına gelir. Sözcük bu manada "Hakka" suresinde geçmektedir. "Sonra cehenneme yaslayın onu. (Hakka/31) Aynı zamanda "saly" sözcüğü Türkçe'deki "sallamak" ve "yaslamak" sözcüklerinin de kaynağıdır. 

Ancak, konumuz olan "salat" sözcüğünün kökünün "saly" olduğu varsayılırsa, Kur'an'da geçen tüm "salat" sözcüklerinin ve türevlerinin "ateşe atmak" ve "yaslamak" anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, örneğin Kevser suresindeki "salli" emrinden "onu ateşe at"  veya Ahzab suresinin 56. ayetindeki  "sallu aleyhi" ifadesinden "Onu (Muhammed'i) ateşe sallayın/atın"  anlamını çıkarmak gerekecektir. "Salv" sözcüğü ise;isim olarak "uyluk", "sırt" demek olan sözcük şöyle açıklanır: "Salv" insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası anlamına gelir. Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; "uyluklamak", "sırtlamak" anlamına gelir ki, uyluğun (bacağın diz ile kalça arasındaki bölümü) yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan "uyluklamak" da, bir yükü sırta almak demek olan "sırtlamak" da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.

Bu duruma göre "salat" sözcüğünün kökü "saly" değil, "salv"dir.  Sözcüğün aslı ise "salvet" olup, kök sözcük "nakıs" (son harfi illetli olduğundan) genel dilbilgisi kuralları gereği "salvet" sözcüğü "salat" şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan "salavat" sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan "vav" açıkca ortaya çıkmaktadır.  Zaten "salat" sözcüğünün "s-l-v" kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda "salat" sözcüğü "elif" ile değil "vav" ile yazılır.

Sonuç olarak Kur'an'da geçen "salat" sözcüğünün anlamı; "destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak, sorunların çözümünü üzerine almak"şeklinde özetlenebilir. Oysa bize bu sözcüğü hep namaz ve namaz kılmak şeklinde tercüme etmişler. Buradan İslam dininde namaz ve namaz kılmanın olmadığı anlamı çıkarılmasın. Biz sadece Kur'an'da geçen "salat" sözcüğünün ne ifade ettiğini açıklamaya çalıştık.

Namaz konusuna gelince, aslında namaz da kendi başına sayfalar tutan bir izahı gerektiren hassas bir konu. Allah'a zillet göstererek yapılan dua şeklinde kısa bir açıklama yaptıktan sonra, namazı bir başka blog paylaşımında tekrar ele almak gerektiği görüşündeyim. Yıllardır fıkıh kitaplarında anlatıldığı şekilde namaz kılıyoruz. Kıldığımız bu namazların kime ne faydası var? ben bu zamana kadar hiç kimseye faydası olduğu düşüncesinde değilim. Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar deniliyor ama, içinde kötülük olan birini kötülüklerden alıkoyduğunu hiç görmedim.  Adam camiye gidiyor namazı kılıyor, ondan sonra yine ferişta kesiliyor ve her türlü kötülüğü yapıyor. Ama yardıma muhtaç birinin derdine çare olduğunuz da, onun darlığını giderdiğiniz de hem siz, hem de karşıdaki kişi ne kadar mutlu oluyor değil mi? Bu çifte mutluluk, Yüce Allah'ı daha çok memnun ediyor. İşte bizim namazımız bu olmalı.
Selam ve saygıyla.

(1) Harf-i illet: Arapça'da harf-i illet (elif, vav ve ya) harflerinden ibaret olup, fiil çekimlerinde veya isimlerde meydana gelen harf değişimlerinde bu harflerin diğer harflerden farklı hareket etmesidir.
(2) Nakıs: Arapça'da yalnız son harfi harf-i illet olan sözcük, fiil.