Merhabalar.

Anılar kaydedilmezse sahipleriyle birlikte ölür ve daha var dediğimiz zaman, bir bakmışsınız geçip gitmiş. Duyduğum en hüzünlü cümlelerden biri şudur: "Keşke şunu anneme sorsaydım. Ya da babama, ya da babaanneme, ya da dedeme." Her ebeveynin bildiği gibi çocuklarımız, etkileyici hayatımızdan bizim gibi etkilenmezler. Rahmetli annemin babaannesinin adı Nayle'dir. Nayle'ye kendi aralarında akranları ve büyükleri "Nayle garı" diye hitap ederlermiş. 1890-1970 yılları arasında yaşamış olan Nayle garı aslında bir ozandır, şairdir. O kadar çok şiirleri ve ağıtları varmış ki, sağlığında iken kimse Nayle garının söylediklerini bir kenara yazmamış. Rahmetli annemin hafızasında biraz kalmış. Çünkü rahmetli annem sağlığında bizlere hep Nayle ebesini anlatırdı. Nayle'nin kocasının adı Haydar olup Haydar ve Nayle'den olma Hanifi, Mehmet ve Haydar isimlerinde üç erkek çocuğu olduğunu biliyoruz. Kız çocukları varsa da onlar hakkında bilgi sahibi değiliz. 

Rahmetli annem Nayle ebesinin söylediği şiir, ağıt gibi dörtlükleri, zaman zaman bizlere okurdu. Ama bizler de o zamanlar elimize bir kağıt kalem alıp bunları bir yere yazmadık. Neden? Bunun nedenini yukarıda açıklamıştım. O zamanlar biz cahiliz, ufkumuz dar ve ebeveynlerimizin etkileyici hayatlarından onlar gibi etkilenmediğimiz için okunan mısralar bir kulağımızdan girdi, öbür kulağımızdan çıktı. 

Bir çiçekle yaz gelmez ama, rahmetli annemin Nayle ebesinden bizlere aktardığı şu iki mısra da benim hafızamda kalmış, yeri gelmişken paylaşayım: "Bir gecede kaç kez belerdim beleği / İnemedim Kurtbeli'nin döleği"

Eğer hala yanınızda yaşayan canlı tarihler varsa, onlarla konuşun ve onlarla birlikte ölmeden anılarını yaşatmak üzere bir yerlere kaydedin. 

Selam ve saygıalrımla.