Türk Bayrağı Skandalı


Uşak Üniversitesinde yaşanan bayrak indirme olayını şiddetle ve esefle kınıyoruz. Yaşama gücümüzün yegane kaynağı, vatanın bütünlüğü ve bayrak sevgisidir. "Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi kantininde asılı Türk bayrağının, bölücülerin istekleri doğrultusunda Dekan Cengiz Soykan tarafından indirilmesi bölücülere verilmiş bir prim olmuş ve Uşak Üniversitesinin utanç vesikasına da bir yenisi daha eklenmiştir.

Rengini şehitlerimizin kanından alan, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde nefes alan ve huzurla yaşayan, ancak olmayan bir etnik ayrımcılığı sanki varmış gibi lanse ederek, ayrılıkçı düşünce ile bölücülük yapan nankör vatan hainlerine verilen tavizler sebebiyle ne hazindir ki, bölücülerin baskısı üniversite kantininden hem de bir kamu görevlisi eliyle bayrak indirtilmesine kadar ulaşmıştır.

Ülkemizin ve milletimizin varlığını ve bağımsızlığımızı temsil eden Türk bayrağından alerjisi olanlar şunu bilsinler ki,  bayrağımıza yapılan saygısızlık, canını bu bayrağın dalgalanması için feda eden yüz binlerin canına, inancına, mukaddesatına da saygısızlıktır. Bayrağımız, “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” diye başlayan İstiklal Marşı'mızın her mısrasının ve Kurtuluş Savaşı’nda verilen onurlu mücadelenin haklı gururunu üzerinde taşımaktadır"

Biz geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin eğitim aldığı, ülkemizi güçlü yarınlara taşıyacak nesli yetiştirmekle görevli, vasfı bilim adamı olan insanlardan bölücü fikir baskılarına boyun eğmemelerini istiyoruz, bu nedenle Uşak Üniversitesi yönetimini kınıyor ve bayrağımıza el uzatan bu dekanın görevden alınmasını; üniversite yönetiminin kendisine de çeki düzen vermesini tavsiye ediyoruz.

Haber Kaynağı: milliyet.com.tr

İnsanın Kontrolü

İnternetten Alıntıdır.

İnsanı en sağlıklı kontrol eden öğretinin ne olabileceği konusunda yaptığım araştırmalar sonucu; bunun ancak din olabileceği konusunda görüşlerini paylaştığım Prof. Dr. Hüseyin Atay, bir İslam İmparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğunu çökertmek için, Batı'nın ilmi ve kültürü ile siyaseti ve silahı ile hücuma geçtiğini vurgulayarak tezine şöyle devam etmektedir: Saldırı enstrümanların her birinde uzmanlaşmış insanlardan kendi çıkarlarına göre hareket edebilecek olanları seçerek onlar vasıtasıyla toplumda ve millette gedikler açtı. Bu gediklerden öyle engeller yerleştirdi ki, insanların birbiriyle kolay anlaşıp diyalog kurmalarını önledi. Böylece milleti böldü ve birbirine düşman yaptı. Milleti millet olmaktan çıkarmak için, halkın dinine hücum etti ve dini bütün olumsuzlukların tek sebebi olarak gösterdi.

Sonuç olarak:

Sosyal bir sorunu çözmek için, en azından onun yakın geçmişini tahlil etmek ve araştırmak gerekli görülmektedir. Müslümanların dini sorunları; ancak yeni bir din anlayışını sistemli bir şekilde ortaya koyup, onlara anlatmak ve öğretmekle çözülebilir. İki yüz yıldan beri çöküş içinde olan eski medrese kültürünün kalıntıları arasında sıkışıp kalan din adamlarından hayır gelmez.

İslam dünyasında ve özellikle memleketimizde hakim olan din anlayışı ve bilgi seviyesi, yıkılmış ve çökmüş medresenin din anlayışı ve bilgi seviyesidir. Bu seviyenin millete ve dine verdiği zarar iki asırdan beri yetişen din adamlarının din anlayışlarında sergilenmektedir. İki yüz seneden beri hala enkazı kaldırılamayan geleneksel medresenin din anlayışı, kültür ve zihniyetinin savunucusu da hasmı da çıkmaz bir inanç ve davranış içindedir. Savunucularının neden iki yüz senelik başarısız bir deneyden ders alıp farklı bir ıslaha ve düzenlemeye gitmeyi hala kafalarına koymadığını anlayamadığım gibi, hasımlarının da yeni bir din anlayışı geliştirmek yerine, tamamen yok edilmesine azmetmesini de hiç anlayamıyorum.

Geleneksel medresenin din anlayışından farklı bir din anlayışı da yine dine, dinin asıl kaynağı Kur'an'a dayanmalıdır. Onun yerine başka herhangi bir ideoloji ve inanç sisteminin seçenek olamayacağını bilmek gerekir. Yoksa, iki yüz seneden beri geldiği gibi devam eder, gider. Böyle gitmesi hem din, hem millet düşmanlarını sevindirir. Her ikisi de hem devletin, hem milletin düşmanlarının ekmeğine biri yağ, diğeri bal sürer. Devletini ve milletini sevenleri ve bu iki karşıt grubun içinde dinine ve milletine karşı samimi olanları sorunu düşünmeye ve bir çözüm aramaya davet ediyorum. Bu hususta kendilerine çok sağlam bir başlangıç noktası öneriyorum. Eski, alışılmış bir zihniyetle değil, yeni bir imanla ve yeni bir şey arama zihniyetiyle Kur'an'a başvursunlar; onda umduklarından ve düşündüklerinden çok daha güzelini ve iyisini bulacaklarına inanıyorum.

İnsanı en sağlıklı kontrol eden öğreti dindir. Çünkü din, insanı Allah'a bağlar, Allah'la karşı karşıya getirir ve aradaki her türlü aracıyı (şefaatçiyi) kaldırır. Din önce akla hitap eder, akıl aldığı mesajı kalbe götürür ve kalp de bu mesajı kendi üyeleri olan organlara iletir, onları işleve davet eder. Allah insana can damarından daha yakın olduğu için, insan Allah'a içinden saygı duyar, bu saygısını sürdürmeye çalışır, davranışlarında insanlığını yaşar ve herkesin beğenisini kazanır.

Prof. Dr. Hüseyin Atay
Kaynak: Kur’an’a Göre Araştırmalar-IV

Zamana Muhtaç Olmadan


Merhabalar.

Zamana muhtaç olmadan yaşanabilir mi diye kendi kendime düşünürken, bunun imkansız olduğunu söylemek ne kadar zor olsa da bir o kadar da gerçek olduğunu itiraf ediyorum. "Biz niye zamana yalvaralım ki, zaman bize yalvarsın" diyordum. Ama mümkün değilmiş. Yani zamana kafa tutmak değil her yiğidin, hiç bir yiğidin karı değilmiş. İyi ya da kötü ne yaşarsak yaşayalım, bir ucu zamana değiyormuş.

Zaman nedir diye de düşünürken, "elle tutamadığımız, gözle göremediğimiz sadece o anı yaşadığımız bir süreçtir" diye bir tarif yaptım ama, ne derece isabetli bir tanım oldu bilemiyorum. Ne geleceğini görebiliyoruz, ne de tekrar geçmişine dönebiliyoruz. Kendimizi de geçmişi ile geleceği arasında sıkışıp kalmış çaresiz bir varlık olarak görüyorum.

Bu konuda benim söyleyebileceklerim bundan ibarettir. Bu konuya ilaveten söyleyeceği olanlar yorumlarıyla katkıda bulunurlarsa sevinirim.

Selam ve dualarımla.

Nevruz

Her yıl Miladi Takvime göre 21 Mart’ta kutlanan ve yeni gün anlamına gelen nevruz bütün toplumlarda, özellikle Orta Asya’dan Balkanlara kadar olan geniş bir coğrafyada yerel inançlarla kutlanır. Her milletin kendi kültürel değerleri ile yoğrularak sembolleştirilen, özünde baharın geldiğini müjdeleyen gün olarak kutlanan bu gün, her kültürün kendine göre farklı anlamlar yükleyerek coşkuyla kutlayıp bayram haline getirdiği bir etkinliktir. 


Köklü bir geçmişi olan Türklerin halk ve topluluk olarak geçmişten bu güne ‘yılın yeni günü’ olarak kutlamış, ancak batı medeniyetinin etkisinde kalan her toplum gibi Türklerde kendi öz değeri olan nevruzu unutarak kültüründen silme noktasına gelmiş, daha sonra bazı art niyetli grupların bu günü bahane ederek kutlaması sonucunda nevruzun değeri ve önemi araştırılmış ve ortaya çıkan gerçekte aslında dünyadaki ve özellikle kuzey yarım kürede yer alan ulusların ‘baharın ilk günü‘ olarak coşkuyla kutladığı, her ulusun da kendine göre farklı isimler verdiği eğlenceli güzel bir gün olduğu ortaya çıkmıştır.
Yapılan araştırmalarda görülmüştür ki 21 mart tarihinin bütün canlılar için diriliş, uyanma ve yaradılış günü olarak kabul edilmiş, özellikle Orta Asya’da yaşayan Türk toplulukları ve İranlılar tarafından da yılın ilk günü olarak kabul edip kutladıkları nevruz adını verdikleri bugün, gece ve gündüzün eşit olduğu 22 mart gününe denk geldiği bilinmektedir.
Türklerin kullandığı 12 hayvanlı takvimde de görüldüğü gibi Türkler de çok eski dönemlerden beri bugünü önemseyerek törenlerle kutlamaktadır. 

Türkler de nevruzla ilgili yaygın olarak kabul edilen inanış, bir kurtuluş günü yani Türklerin Ergenekon’dan çıkışını sembolize eden ve bu sebeple de Türklerde bayram olarak kutlanagelmiş, özellikle Orta Asya’daki Azeriler, Kazaklar, Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar, Tatarlar, Uygurlar, Anadolu ve Balkan yarımadasındaki Türk Toplulukları nevruzu hiç unutmamışlar ve günümüze kadar yaşatmışlardır. 

Yazılı kaynaklara göre nevruz ilk kez İran ve Bahai takvimlerinde yazılmış, hâlâ İran’da İslami bir geleneği olmasa bile bu gün bayram olarak kutlanmaya devam etmektedir.
3000 yıldan beri kutlanan Nevruz Bayramı 2010 yılında birleşmiş milletler genel kurulu tarafından Dünya Nevruz Bayramı olarak kabul edilmiş, manevi kültür mirası koruma kurulu tarafından nevruz dünya manevi kültür mirası listesine girmiştir. 

Her ne kadar yazılı kaynaklarda Farsça kökenli bir bayram olarak yazılsa da Türkler nevruzu bin yıllardır kutlamakta, yazılı kaynaklara ilk geçiren ise İranlılar olduğu için bugünün köken olarak Farsça’dan türediğine inanılmakta ve öyle yazılmaktadır.

Ortadoğu’da yaşayan bütün toplumlar bugünü önemseyip bir eğlenceye dönüştürmüş, doğal olarak da kendi dillerinde isimler vermiştir. Neticede böyle güzel bir günü herkesin kendi kültüründe yaşatması ve kutlaması önemlidir, desteklenmelidir.
(Alıntıdır.)

Seni Başımızdan Eksik Etmesin


Yumruğun kadar yüreğinle
Ne kaleler fethediyorsun
Bendini taşan gönlünle
Yalçın kayaları deliyorsun

Hiç yılgın görmedim seni
Sen hep böyle güler misin?
Sana uzatılan her eli
Hiç geri çevirmez misin?

Allah gönlüne göre versin
Seni başımızdan eksik etmesin
Senin bu engin güzelliğinden
Birazcık da gelinlere versin.
                       Recep Altun                                                    

Sözün Bittiği Yer

Amerikalılar Tarafından Çevrilen Truva Filminde Kullandıkları Tahta At (Çanakkale'ye Hediye Edilmiş.)

Merhabalar.

Çanakkkale Savaşını, tarihin seyri açısından kısaca: 1. Dünya Savaşının devam ettiği 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarmadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf devletleri arasında yapılan deniz ve kara muhabereleri olarak tanımlayabiliriz.

Okul yıllarımdan çok iyi hatırlarım; 18 Mart günlerinde okullarda, Çanakkale Savaşı ve Şehitler Haftası kutlamaları, çok basitçe hazırlanan proğramlarla geçiştirilirdi. Türk milletinin destanlar yazdıran bu görkemli zaferine gereken önem, yıllardan sonra Kültür ve Turizm eski bakanlarından Gökhan Maraş’ın döneminden itibaren verilmeye başlandı.
            
Bazı kurum ve kuruluşlar, savaşların yaşandığı cephe ve savaş alanlarını tanıtmak, o manevi havayı teneffüs ettirmek suretiyle Çanakkale ruhunu yaşatmak ve diri tutmak için Çanakkale’ye kafileler halinde geziler tertip etmeye başladılar. Eşim ve ben de Ankara ili Keçiören Belediye Başkanlığının düzenlediği bu gezilerden biriyle 04 Eylül 2014 Perşembe akşamı otobüsle Çanakkale’ye yolcu olduk. Yolculuğumuz akşam saat 18.00’den sabah saat 07.00’ye kadar sürdü. Gündüz sabah 07.00’den akşam saat 19.00’a kadar da Çanakkale savaşlarının cereyan ettiği Gelibolu Yarımadası’nı gördük ve inceledik.

Geçilmezliği bir kez daha Türk milletince dünyaya ispat edilen Çanakkale izlenimlerimizi bizzat tarafımdan çekilmiş fotoğraf kareleriyle  birlikte sizlerle paylaşmak üzere bu çalışmayı hazırladım. 

Gelibolu Yarımadası'na Araba vapuru ile (Feribot) Geçtiğimiz Limandan Bir Görünüm.


Araba Vapuru ile Gelibolu Yarımadası'na Seyir Halinde İken Bir Görünüm

Gelibolu Yarımadası'na Geçtikten Sonra Otobüslerimizin Park Ettiği Yerden Bir Görünüm.

Savaş Sırasında Kullanılan Cephaneliklerin Birinin İçeriden Görünümü.

Yine Cephaneliğin İçeriden Bir Görünümü.

Cephaneliklerin Dışarıdan Görünümü.
Seyit Onbaşının Topunun Mevzilendiği Yer ve Topun Görünümü.

Seyit Onbaşının Heykelinden Bir Görünüm.
Türk Siperlerinden Bir Görünüm.
Türk Siperlerinden Bir Görünüm.

Kilitbahir'den Bir Görünüm.
Atatürk'ün Saatinin Parçalandığı Yerden Bir Görünüm.
Şehitlik Bahçesinde Atatürk ve Silah Arkadaşları Anıtından Bir Görünüm.

Ali Şadi Oğlu Mustafa Teğmenin Mezarı
Şahindere Şehitliğinden,  Özellikle KÖSTENCE için Yakın Plan Aldım.



Şahindere Şehitliğinden Bir Görünüm.

Savaşın Geçtiği Alanlara Yer Yer Konulmuş Anıt Heykellerden Bir Görünüm.
Kesikdere Şehitliği Mıntıkasından Bir Görünüm.
Kesikdere Şehitliğinden Bir Görünüm.
57. Piyade Alay Şehitliği Giriş Kapısından Bir Görünüm.

ŞEHİTLİK DUASI:
Ya Rabbi! Bu cennet vatanımızın toprağını kanları ve canları ile koruyan, huzuruna şehitlik rütbesi ile çıkan tüm şehitlerimizin kabirlerini cennet bahçesi eyle. Tarihe ÇANAKKALE GEÇİLMEZ yazan şehitlerimizin mekanlarını, cennette Peygamberimize komşu eyle. Bizlere; destanların yazıldığı, şehitlerimizin kanları ile suladığı bu topraklarda birlik ve beraberlik içinde yaşamayı ihsan eyle. Vatanımızı ve milletimizi koru, yardımını esirgeme bizden. Dualarımızı kabul eyle Allah'ım...

57. Alay Şehitliğinden Bir Görünüm.
Gelibolu Yarımadası'nda Bulunan Kapalı Savaş Müzesindeki Stantlardan Bir Görünüm. (Alçıtepe Köyünde ve Özel Bir Müzedir.)

Savaşın Geçtiği Alanlarda Yer Yer Yapılmış Anıtlardan Bir Görünüm.

Çanakkale Şehitleri Abidesinden Bir Görünüm.
Seyahat Otobüsümüzden Bir Görünüm. (Gelibolu)

Çanakklae Liman Sahilinden Bir Görünüm.

Gelibolu'dan Çanakkale'ye Dönüş.


Çanakkale'nin Aynalı Çarşısının Giriş Kapısından Bir Görünüm.

O koca Gelibolu Yarımadası'nın her tarafı şehitliktir. Sayfayı fotoğraf karesine boğmamak için fotoğraf karelerinin içinden seçtiklerimi paylaştım. Fotoğraf karelerinin yorumlarını sizlere bırakıyorum. Çünkü Çanakkale sözün bittiği yerdir. Bir hilal uğruna batan güneşlerimize Cenab-ı Hakk'tan rahmetiyle muamele eylemesini niyaz ediyorum. 

Recep Altun

Güneş ve Yağmur


Bugün 14 Mart 2015 Cumartesi. Babamı memlekete yolcu etmek üzere Ankara otobüs terminaline gelmiştim. (Fotoğraf giden yolcu katından çekilmiştir.) Hava günlük güneşlikti ve de sıcaktı. Bugün aynı zamanda 14 Mart Tıp Bayramı olduğu için de tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını kutlarım.

Babamı yolcu ettikten sonra metro ile Kızılay'a geçtim Kızılay'dan da yürüyerek Ulus'a geldim. Hava birden kapandı ve serinledi derken ardından yağmur yağmaya başladı. İkindi namazı vakti olduğu için Hacı Bayram Camine doğru yürüdüm. Buraya her çıktığım da Ankara kalesinin bir fotoğrafını çekerim. Daha sonra Hacı Bayram camine geçer burada da özellikle aşağıda gördüğünüz fotoğraf karelerini çekerim.  

Bu karelerden ilki yukarıda gördüğünüz fotoğraf karesidir. Bu fotoğraf karesinin verdiği en önemli mesaj bana göre bellidir. Ama herkes konuya vakıf olmadığı için bu fotoğraf karesindeki mesajı göremeyebilir. Konuyu bilenler yorumlarında açıklayabilirler. Zaten bu fotoğraf karesi ile ilgili blog sayfamın başlarında kısa bir yazı ile bir blog çalışması da yapmıştım. 

Bu fotoğraf karesinin anlatmak istediklerini de yine yorumsuz olarak sizlere bırakıyorum.
Bu fotoğraf karesi de bir üstteki fotoğraf karesinin devamı olup, Hacı Bayram Veli Hz.nin türbesinin giriş kapısı cephesinden bir karedir. Yarın 15 Mart 2015 Pazar günü ve tüm yurtta Yükseköğretime Geçiş Sınavı uygulanacaktır. Sınava girecek tüm öğrencilerimize başarılar dilerim. Cenab-ı Hakk, emeklerini zayi etmesin inşAllah!

Recep Altun

Yeniden Başlarken...


Merhabalar, Sayın Blogger Kardeşlerim.

Sizlerle paylaşmayalı ve yazmayalı uzun zaman oldu doğrusu. Ne yazıp, ne paylaşacağım konusunda da hazırlıklı değilim açıkçası. Sizleri ve blog sayfamı çok özlediğimi ve sizlerden ayrı kalmanın çok zor olduğunu da itiraf etmeliyim.

Cenab-ı Hakk, hiçbir kulunu darda ve zorda bırakmamakla birlikte taşıyamayacağından fazla yük de yüklemesin inşAllah.

Cenab-ı Hakk, izin verirse, bundan böyle tekrar blog sayfamın başında yine eskisi gibi güzel ve faydalı konuların nezdinde sizlerle birlikte olmak istiyorum.

Selam ve dualarımla birlikte en Güzel'e emanet olun efendim.

Recep Altun