“Dinlemek” sanıldığı kadar kolay değildir. Öncelikle sabır gerektirir. Üstelik karşınızdakinin ne demek istediğini kesin olarak anlamak ise, çaba ve tecrübe ister.

Çoğu kişi, daha ilk birkaç cümleyi duyar duymaz karşısındakinin ne demek istediğini anladığını sanır. Daha derdimizi anlatmaya vakit bulamadan karşımızdakinin “Evet, ne demek istediğinizi biliyorum.” Diyerek sözümüzü kestiğine kaç kez şahit olmuşuzdur.

Etrafınıza bir bakın, kimsenin dinlediği yok. Günümüzün moda deyimiyle “iletişimin”, ya da “anlaşmanın” altın kuralı; karşıdakinin söylemek istediklerini, sözünü kesmeden dinlemektir. Demek istediğini tam olarak anlatmasına fırsat vermektir. Ama gönüllü olarak!..

Ancak bu şekilde, buna karar vererek, başkalarının sözünü kesmek gibi kötü bir alışkanlıktan kurtulabiliriz. Ayrıca, çoğunlukla konuşmanın sonunda bir yerde bulunan asıl bilgiyi, muhatabımızın meramını öğrenme imkanı buluruz. Çünkü konuşmaların önemli bir bölümü bir “saded”e geliştir. O saded ise arkadadır.

Dinlemeyi beceremeyişimiz, hayat tarzımızın ve ruh halimizin de göstergesidir. Muhatabı dinlememek; küçük görme, acelecilik, üste çıkmaya çalışmak, umursamazlık, saldırganlık gibi bir çok huyun yansımasıdır. Dinlemek ise olgunluğun, bilgeliğin, kendine güvenin göstergesidir.

Birbirimizi daha fazla dinleyelim. Cevap verme hızımızı kesip, daha iyi bir dinleyici olduğumuzda daha huzurlu olacağımız kesindir.