İnsanın her şeyden önce kendisine, sonra ailesine ve daha sonra da yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır. Toplumun her türlü fitne, fesat ve kargaşadan uzak kalması için, herkes üstüne düşen görevi yerine getirmeli, haklının yanında ve hakkın tarafında yerini almalıdır. Haklının yanında ve hakkın tarafında olmayan kimse, her şeyden önce kendisine kötülük yapmış demektir. Çünkü kişi böyle yapmakla haksıza yardım etmiş, onu haklı göstermiş ve haklı kimsenin de hakkını zayi ederek vebale girmiştir.

Konuyu İslam dini anlayışından ele alacak olursak; İslam dini, güçlünün değil, haklının güçlü olduğu bir sosyal ilişkiler anlayışını öngörmekle birlikte, kul hakkına tecavüze asla prim vermez! Kur'an'ın bu konuda ne dediğine bakacak olursak; Yüce Allah, Kur'an'ı Kerim'in Nisa(4) suresinin 135. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır: "...Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenlerden olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker, yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır..." 

İğneyi kendime, çuvaldızı başkasına batırma ilke ve atasözünden yola çıkarak; hak ve haklının yanında yer alma konusunda acaba bizler doğru yapıyor muyuz? Yoksa nefsimizin arzusuna uyarak adaletten sapıyor muyuz diye, oturdum ve bir nefis muhasebesi yaptım. Kendi öz benliğim için şaşmaz adalet ilkesinden ayrılmayarak, her zaman haklının yanında ve hakkın tarafında yer aldığımı açık yüreklilikle söyleyebilirim. Ancak dürüst olmam gerekirse, bir başkaları arasındaki mevzularda her zaman haklının yanında ve hakkın tarafında yer aldığımı söyleyemem. Bilinen doğruları susarak söyleyememek de bir adaletsizliktir, haksızlıktır. Bu davranışımın sebebini de mutlaka merak etmişsinizdir. Doğruyu söyledim kötü oldum, iyilik yaptım kötülük gördüm. Tüm bu karşılaştığım olumsuzluklara rağmen, dürüstlük ilkesinden ve doğruluktan ayrıldım mı? Hayır! Sonucunu bile bile bazen haklının yanında ve hakkın tarafında olmaya devam ediyorum. Ancak bazen de maalesef gördüğüm kötülüklerden dolayı nefsimin arzusuna yenik düşerek ne haklının yanında ne de hakkın tarafında yer almamaya gayret ediyorum. Vicdanım rahat mı? Değil! Ama ben daha ne yapayım? Bu  benim kendimi savunmak için sığındığım bir kaçamak da olsa, asla doğru ve haklı bir savunma değildir. Başına ne gelirse gelsin, haklının yanında ve hakkın tarafında olmak insani bir görevdir. Yapabilene helal olsun!