Değirmene bir de kendi mektubu nasip olsun dedim ve Bismillah deyip aldım kalemi elime. Şu anda ne yazabilirim, neden bahsedebilirim bir karara da varmış değilim. Akıntıya değil, tersine kürek çekmek istediğimi de çok iyi biliyorum. Tahsilli biri değilim, kelime haznem çok fakir, doğru dürüst okuyamıyorum da, işte sizin yazdıklarınızı okumakla yetinip, onlara yorum yazmaya çalışıyorum.

Hep tasarruftan ve israftan bahsederiz. Sadece çöplere giden ekmekler mi israf oluyor? Yoksa, böyle ekmekler gibi gözle görülüp ya da görülmeyen daha nelerimiz çöplere giderek israf oluyor dersiniz. Gözle görülmeyen zamana ne demeli, israf ettiğimiz ve kıymetini bilmediğimiz zamana... Ben bu nedenle uyku bile uyumak istemiyorum, Uyunarak geçirilen zaman, sanki bana israf edilen bir zaman dilimi gibi geliyor...

Peki gün boyunca neler yaptığımı sormuş olun bana, ben de anlatayım sizlere. İnternet üzerinden yazılmış blogları okumaya çalışıyorum. Okuduğum bloglardaki ilgimi çeken konular beni araştırmaya yönlendiriyor ve hemen kitaplığımdaki mevcut kaynaklarıma bakıyorum; bulduğumu kendi kaynaklarımdan inceliyor ve öğreniyorum, bulamadığımı da sağ olsun Google’de aratıyorum. İşte okuduğum ve ilgimi çeken blog konuları beni araştırmaya sevk ederek bir şeyler öğrenmeme sebep olduğu için, öğrendiklerimle birlikte ben de bu bloglara güzel yorumlar yazmaya gayret ediyorum.


Dağarcığım da yazılacak ve çizilecek o kadar çok şeyler var ki, bunları meydana çıkarabilmek için bir şeylerin beni tetiklemesi gerekiyor. İşte değirmenimin dönen taşları arasında ezilerek una dönüşecek buğday tanelerini, kendi gönül bağımda yetiştiriyorum ve değerli olduğunu düşündüğüm ve israfına gönlümün el vermediği zamanımı,  bu yolda tüketiyorum.

21.08.2011
YazBlogcu