Bir Evin Hikayesi

1954 yılında inşa edilen, çocukluk anılarımızın ve çok güzel günlerimizin geçtiği evimiz; açık pazar yeri yapılmak üzere, 1986 yılında belediye tarafından istimlak edilmek suretiyle yıkıldı. Kim ne derse desin bu istimlak işi bizi çok üzdü. Hatta o kadar çok üzdü ki, rahmetli annemin "İSKEMİK kalp hastalığına"  yakalanmasına ve  iki yıl sonra da vefatına sebep olan olaylardan biri diyebilirim. Biz kimseye bu istimlak konusunda ne şikayetlendik ne de sızlandık, acımızı içimize gömdük.

Bir evimiz değildi ki istimlak edilen; daha önce de Darıözü mevkiindeki sulu arazimiz, Devlet Su İşleri tarafından  istimlak edilmişti. Ama o istimlak işi bizi o kadar üzmemişti. Neden mi? Çünkü, orada başıboş akan bir su vardı ve bu suyu bir bentle bağlayarak daha aşağıdaki tarım arazilerinin sulanması için sulama barajı yapılması gerçekten doğru bir işti. Ama pazar yeri yapmak için kimseyi yuvasından etmeden pazar yeri sorununu çözüme kavuşturacak ilçe merkezinde o kadar büyük, metruk ve ihtilaflı  arsalar vardı ki, pek ala  bu arsalar açık pazar yeri olarak istimlak edilerek, ihtilaflı arazi sahipleri de memnun edilir, hatta hayır duaları bile alınabilirdi. Tabi intizar almak varken, neden hayır duası alınsın ki?..
Sabah güneşi, tadilat öncesi mutfağımızı, antremizi ve salonumuzu selamlar, salonun güneye bakan yönündeki  tek pencereden içeri ışığını ve sıcaklığını bırakır, güney batıdaki iki odamızı aydınlattıktan sonra batardı.  Mevsimleri bile dolu dolu yaşadık. Yazımız yaz, kışımız kış, güzümüz güz ve baharımız da bahardı. O günler bir bambaşka idi...
Hani şu zaman tüneli denen alet gerçekten olmuş olsaydı, o günlere dönerek o güzelim hatıraları dolu dolu tekrar  yaşamak için her şeyimi feda ederdim.
Evimizin damı daha önce kara toprakla örtülüydü, her güz mevsiminde bir at arabası toprak gelir, gelen bu toprağı eledikten sonra damın başına kurduğumuz bir makara yardımıyla ipe bağlı kovalarla çekerdik. Daha sonra çekilen toprak  dama yayılır tuzlanır ve zuvak dediğimiz silindirik ağır bir taş kütlesi ile pekiştirilirdi. Buna rağmen, yağışlı havalarda damın akmasına mani olamazdık. Yıllar sonra evin damına ahşap çatı kurularak üzeri kiremitle döşendi de evimiz de,  biz de yağmur ve kar sularının başımıza akmasından kurtulmuştuk.
İçinde elma, kayısı, erik, akasya, söğüt vb. ağaçlar ile bezeli çok güzel bir bahçesi olan evimiz o kadar güzeldi ki, tarif edemem. Belki bir başkası dışarıdan baktığında beğenmeyebilirdi... Ama o bizim kirpinin: "pamuğum" diye sevdiği yavrusu gibiydi. Üst ve alt katının planı aynı idi. Ancak, alt katı  büyük ya da küçükbaş hayvan beslemek için düşünülmüş ve ahır olarak isimlendirdiğimiz bir yapı tarzında idi. Tabi o zaman büyük yada küçük baş hayvan beslemek için düşünülmüş ama, asla ne küçük ne de büyükbaş bir hayvanın kurban bayramı öncesi hariç giremediği ahırımız; benim sinema tutkuma salon ve evin diğer odun, kömür, gazel gibi ihtiyaçlarının barınağı olmaktan  başka bir işe yaramamıştı.
Taş merdivenlerle üst kata çıkılırdı. Merdiven basamaklarının bitiminde ayak dönecek kadar bir sahanlıktan sonra profil demir-doğrama kapıdan içeri girdiğinizde sizi yine kuzeyi ve doğusu profil demir-doğrama camekanlı camlı bir balkon karşılardı.  Güneyinde ise, sol tarafta bulunan topal pencereli ahşap doğrama giriş kapısı vardı. Doğusu cephe duvarına dayalı uzun ve dar bir salonun batısında iki büyük oda ve salonun güneyinde de sonradan bölme küçük bir oda vardı. Evin üst katının müştemilatları bundan ibaretti. Odaların kapıları Arnavut Doğrama diye tabir edilen ahşap kapılardı.
Taş merdivenlerden aşağı indikten sonra giriş holünden sağa dönerek bahçeye inilirdi. Üst kattaki balkonun altı, alt kattaki ahır giriş kapısına duldalık ederdi. Avludan batıya doğru devam ettiğinizde yine ahşaptan yapılmış çatal kapıdan geçerek dışarı çıkılırdı. Sol tarafa döndüğünüzde ise, güney cephesindeki ihata duvarı ile evin güney cephe duvarı arasındaki ince bir patika geçitten evin çevresi  dolaşılırdı. Evimizin kuzeyi ve batı tarafı yol, doğu ve güneyi ise komşularımızla çevriliydi. Komşularımız da çok iyi insanlardı. Doğumuzda Battal Çavuşun Rıza'nın çocukları ve Kuyrukçu Gazi'nin evleri vardı. Güneyimizde Eşşekçi Hasan'ın evi vardı, kuzeyimizde annemin amcası Çolak Mehmet ve babası Hanifi dedemin evleri vardı. Batı tarafımızdaki evimizin önünden geçen yolun karşısında Patalaçların Nuru, Meri'nin İhsan ve Nazir'lerin Ramazan'ın evleri vardı.  Bahçenin kuzey tarafına sonradan yufka ekmek yapmak için tandırlık olarak isimlendirdiğimiz bir odadan ibaret üzeri çatılı yerimiz vardı. Orada komşularımız da dahil yufka ekmeklerimiz yapılırdı. 
Bizim mutfağımızda o mübarek yufka ekmeğin yeri bambaşkadır. Yufka ekmeği yapmak için bir hafta önceden tandırlık kaydı görülür. Tandırda yakılacak gazel, saçkı, saman temin edilir ya da marangoz atölyelerinden talaş getirilir. Eskiden su değirmenlerinde öğütülen unun yerini tabi fabrikasyon un değirmenlerinde öğütülen un'lar almıştır. Yufka ekmeği açmak için ekmek tahtaları, oklavalar, hamur yoğurmaya kap kacak ve zemine yerlere dökülecek olan un’un ayak altında kalmasın diye geniş ve uzunca birbirine ulanarak  bez parçalarından dikilmiş itaa bezi serilir. Ekmeğe katmak için çömleklerde kaya tuzlar ıslanır ve yufka ekmeği yapacak olan kadın yevmiyecilere önceden haber verilirdi. Bu hazırlığın sonrasında yufka ekmeğin yapılacağı gün gece saat üçte kalkılır. Yufka ekmeği yapacak yevmiyeciler evlerinden toplanır ve besmele ile saat dörtte yufka ekmekler açılmaya ve tandırda yanan ateşin üzerindeki yuvarlak metal saç üzerinde pişirilmeye başlanır. Metal sacın üzerinde incecik açılmış olan yufka  ince, uzun ve sert bir ağaç sürgününden, genellikle iğde ağacından yapılır, pişirgeç olarak isimlendirdiğimiz çubukla döndüre döndüre pişirilir. Pişen yufkalar yine yuvarlak sofra sinileri üzerine istiflenirdi.
Eskiden bir mahallede yufka ekmek pişirildiği zaman kokusu o yöreyi sarardı. Kilometrelerce uzaklardan pişen hamurun kokusu alınırdı. Şimdilerde yine yufka ekmek pişirenler oluyor ama, kokusu ancak tandırın önünden geçerken alınabiliyor. Sebebini siz düşünün. (organik tarım)
Ben kendimi bildim bileli bu evimizi hatırlarım. Daha öncesini hatırlayamam. Burası benim ilk göz ağrım ve ilk mekanım. Kelimenin tam anlamıyla burası benim sarayım, köşkümdü...  

İnsanın doğup büyüdüğü evin birden elinden alınması, aynı deprem felaketinde kaybedilmesi gibi bir acı bu. Gerçekten pazar yeri olacak bir yer olsa, kamu yararı olduğu için seve seve bırakırdık. Ama gerçekten öyle bir değil. Birilerinin amacına çıkarına uygun bir durum olduğu için bize resmen zulmettiler. Adaletli ve hakkaniyetli bir istimlak olamdığı için, bize zulmedenlere lanetler olsun. Hakkımızı asla helal etmiyoruz.
Evimizin alt katının doğu cephe duvarında pencere yapılmak üzere bırakılan boşluk, nizami penceresi yapılmayarak ve sonradan ahşap tahta parçaları ile  aralıklı olarak kapatılmıştı. Tahta aralarından sızan sabah güneşi, yufka ekmek yapmak için kullanılmak üzere güzün bahçeden süpürülen ağaç yaprakları (gazel)  ile tarlalardan toplanan samanın yerleştirildiği bölümü aydınlatırdı.  Ben de sabah kahvaltısından sonra ahır diye adlandırdığımız alt kata iner; bir ayna parçası, bir metre kare büyüklüğünde beyaz bir bez parçası, önünde plastik bir merceği ve arkasında 35 mm. film karesinin yerleştirildiği yuvası olan olan plastik filim makinesi ve ilçemizdeki sinema salonunun makinist odasından dışarı atılan film kareciklerinden ibaret olan malzeme kutusunu çıkarır, çok sevdiğim sinema makinistliği hevesimi gidermeye çalışırdım. Bu benim çocukluğumdaki en  büyük  buluştu. Kimin aklına gelirdi ki, plastik film makinesinin arkasından güneş ışığını bir ayna marifetiyle yönlendirerek, film karesindeki görüntünün plastik mercekten 6 metre ilerdeki beyaz bir bez parçasına kocaman aksını düşürmek. Şu zamanda o eski oyuncak plastik film aparatını bulamazsınız ama, herhangi bir mercek ile çok rahat bu işi güneş gören evlerinizde içeriyi karartarak  deneyebilirsiniz. O zamanki makinistler kuvvetli güneş ışığının böyle bir işi yapıp yapamayacağını acaba hiç düşünmüşler miydi ki?

Bahçenin kuzey tarafındaki,  ince patika bir yola sınır teşkil eden taş malzeme ile yapılan bahçe duvarımız vardı. Buradan ilçenin Ömerhacılı Beldesine giden ve biraz aşağıda Cuma Mahallesine doğru Manıca Çeşmesine inen yol görünürdü. Akşamları bahçeye gelir, buradan gelip geçenleri seyrederdim. Bu bahçe duvarının ardında görünen insan koşuşturmalarının seyri bile bir başkaydı.  Sağ Sol kavgası nedeniyle yukarıdaki İstiklal kahvesinden kaçışarak inen gençler ve öğrenciler, akşam evine nafakasını götüren insanlar ve talebe aşıklar... Bu duvarın ötesinde görülebilen yaşamın en güzel yanlarıydı...

Malzemelerinden istifade etmek için, evimizi kendi ellerimizle yıktık. Çatısını, ahşap malzemelerini, kapı ve pencereleri ile taşlarını tek tek kendimiz söktük. Çünkü takdir edilen istimlak bedeli ile değil yeniden bir ev yapmak kümes bile yapamazdık!
Ailece imece gibi çalışarak, belediye tarafından sembolik bir ücretle satışı yapılan arsaya yeni evimizi inşa etmeye başladık. İnşaatı yeni ve eski malzemelerle birlikte biraz da borçlanarak tamamladık. Bu evinde kendine göre unutulmaz anıları var ama, asla ne eski evimizin yerini tutabildi, ne de bize o eski evimizi unutturabildi... 

Yorum Gönder

22 Yorumlar

  1. Merhaba,
    Kelimelerle resim çizdiniz, tablo yaptınız. Bu tabloyu açıklama ve anılarla güzelce sundunuz. Öyle ki bir filim seyreder gibi oldum.
    Duygularınızı anlamanın ötesinde yaşadım. Tebrik eder başarılarının devamını dilerim.
    Hayırlı günler dileğiyle.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar Sabahattin Hocam, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve blogla ilgili o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sağolun, varolun.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel anlatmışsınız, yaşadım adeta. Sizin eviniz gibi detaylı olmasa da büyüdüğüm evin yıkılmış halini görünce yaşadığım duyguları anımsadım.
    Her köyün insanlarının lakapları var galiba, gülümseyerek okudum.
    İnşallah çocukluk hayaliniz sinema makinistliği ile ilgili uğraşlarınız devam etmiştir diyeceğim ama şimdi teknoloji çok değişti değil mi?
    İstimlak kararları hep yaralıyor insanları galiba...
    saygılar:)

    YanıtlaSil
  4. RECEP BEY BAZEN BU DEVLETİN İŞLERİNE AKIL ERMİYOR
    ANNECİĞİNİZE ÜZÜLDÜM..
    HERKEZ DERT SAHİBİ OLUYOR YAŞADIKLARI KATMER KATMER ÇOKIYOR.
    ANILAR NE KADAR GÜZEL ANLATMIŞSINIZ.
    ELLERİNİZE SAĞLIK.
    SAYGILAR .
    EŞİNİZE SELAMLAR

    YanıtlaSil
  5. Merhabalar Elif'in Terazisi, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve beğeni ifade eden o güzel, içten ve samimi yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  6. Merhabalar Bir Kase Lezzet, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve beğeni içeren o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Eşim de bilmukabele selam ve sevgilerini iletiyor.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  7. ne kadar düzgün ne kadar güzel ifade etmişsiniz evinizi ve anılarınızı..
    siz anlattıkça anneannemin evi geldi aklıma, tabi mümkün değil sizin gibi detaylarıyla anlatamam
    anlıyorumki belediye aslında evinizi değil tüm hatıralarınızı istimlak etmiş, tabi bunu anlayabilmek kamu da çok zor..
    hatıralar ne değerli anılar, elimizde belkide en büyük hazine..yüreğinize,kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  8. Merhabalar Gülçin Nur, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Efendim, yorumunuz içindeki şu cümle: "anlıyorumki belediye aslında evinizi değil tüm hatıralarınızı istimlak etmiş," o kadr doğru, o kadar yerinde, o kadar güzel ve o kadar isabetli bir saptama olmuş ki, anlatamam. Bu güzel yorumu bizlerle paylaştığınız için tekrar teşekkürlerimi sunarım.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  9. Merhabalar Recep bey,
    Güzel bir ifadeyle anlattığınız anılarınızla ben de zaman tüneline girmiş gibi oldum.
    Keşke zaman tüneli olsa da çocukluk anılarımızın geçtiği o güzel anlara o güzel evlere gidebilsek.

    Evinizin istimlak edilmesi ve bu sebebiyetle annenizin durumu gerçekten üzücü bir durum.Teyzenin ruhu şad,mekanı cennet olsun.

    Evinizle birlikte en güzel anılarınızı da istimlak eden belediye bunun farkında oldu mu ?

    O günkü şartlar da film makinistliği icadınız da övgüye değer bir durum.

    Anılarınızı bizlerle paylaştığınız için kaleminize yüreğinize sağlık.
    RABBİME emanet olunuz.

    YanıtlaSil
  10. Merhabalar Sevalce Lezzetler, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Sizin de kullandığınız :"Evinizle birlikte en güzel anılarınızı da istimlak eden belediye bunun farkında oldu mu ?" cümlesi, güzel yorumunuz içerisindeki en vurucu cümleydi. Çok teşekkür ederim efendim.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  11. Güzel olan herşey neden hep eskilerde olur acaba? Acı geliyor bana bu. Büyük bir haksızlık olmuş istimlak..insanlar umursanmalı bu dünyada!
    Sevgiler selamlar..

    YanıtlaSil
  12. Merhabalar Mavi Tutku, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  13. Bu bir yorum değil yardım çağrısıdır. Ulaşabildiğiniz kaynaklara iletilmesi dileğiyle;
    http://yeterbeyaa.org/dokuman/34-imza-kampanyasi

    YanıtlaSil
  14. Merhabalar Şair Değilim, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz için teşekkür ederim. Söz konusu yardım çağrınızın linkine ulaştım ve kampanyaya bir imza da ben attım.

    Çevresine ve doğaya duyarlı olan blogger arkadaşlarıma da duyurulur.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  15. Çok güzel bir evmiş. Bende bloğuma beklerim.
    Görüşmek üzere
    www.bakbuharika.blogspot.com

    YanıtlaSil
  16. Merhabalar Follw_me, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. İnşallah en kısa zamanda ben de sizi ziyarete geleceğim.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  17. Benim gözlerim sulandı.
    Evler çok önemlidir. Hele yaşlılar için.
    Nedense okurken aklıma Eyüp, Sulukule istimlakları geldi. Hele mübadeleler. Off ki of.

    Ellerinize sağlık.
    Dertlenmiş anne Çiğdem

    YanıtlaSil
  18. Recep Bey Merhaba! Yazınızı okuduğum zaman yüreğim sımsıcak bir sevgi ile kaplandı.. Zira anlatımınızla birlikte aslında insanların yaşamlarındaki üretkenliğine ve bencillikten uzak, paylaşımın verdiği huzura ve sevgiye dikkat çekiyorsunuz. Bence güzel olan ve özlem duyulan bu noktalar olsa gerek... Saygılarımla, Tülay GÜRDAL

    YanıtlaSil
  19. Merhabalar Oğlak Kızları, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve o güzel, samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  20. Merhabalar Tülay Gürdal, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretinize ve o güzel, samimi ve içten yorumunuza çok teşekkür ederim.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  21. Gerçekten bu yazı beni alıp biryerlere götürdü.Sizi tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  22. Merhabalar Ufuk Kocakaplan, Hoş Gelmişiniz!

    Ziyaretiniz ve beğeni içeren bu samimi ve içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil

*YORUMLARINIZ HEMEN YAYINLANIR*