Her yer zifiri karanlık, göz gözü görmüyordu. Elimde bir kibrit kutusu, tokada bir bezir çırası vardı. Kibrit çöpünü çaktım ve tokadaki çırayı tutuşturdum. Odayı yanan kibrit çöpünün ezva kokusundan sonra,  çırada yanan kesif bir bezir kokusu sardı. Yer minderine oturup sırtımı berdi yastığa dayadım. Gözlerimi odanın beyaz badanalı boş duvarlarında oynayan bezir çırasının sarı ışık hüzmelerinde gezdiriyor, gönlümce bir hayal aleminde geziniyordum.

Yüreğim geçmiş, olduğum yere sızıp kalmışım. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyandığım da çıra sönmüştü. Ortalık yine zifiri karanlıktı ama odayı tamamen ağır yanık bir bezir yağı kokusu sarmıştı. Kalktım pencereyi açtım ve içeriyi havalandırdım. Gökyüzü kapalı olduğu için ne bir yıldız, ne de ay görünüyordu.

Bezir çırasını tekrar yakmadım. Odadaki yer yatağıma uzandım. Karanlık ne kadar kötü bir şeydi. Karanlığı aydınlatmak da bir o kadar zor ve rahatsızlık vericiydi. Ama günümüzün karanlıklarını aydınlatmak eskisi gibi zor değil, kıymetini bilelim…

Recep Altun