Bahçemizdeki asmalardan bu sene pekmez kaynatacak kadar üzüm alamadık. İlaçlamamıza rağmen, üzümleri yine küf hastalığı sardı. Biraz Yelek köyünden biraz da arkadaşımın ceviz bahçesindeki asmalarından getirdiğimiz üzümleri pekmez toprağı ile karıştırdık, balkonda torbalarda çiğnedik ve elde ettiğimiz şırayı leğene koyduk ve başladık şırayı kaynatmaya. 

İlk günü şırayı bir taşımlık kaynattıktan sonra şırayı leğenden kovalara aldık. Şıra ertesi günü sabaha kadar kovalarda uyudu. Ertesi sabah uykusundan uyanan şırayı tekrar leğene boşalttık ve başladık yeniden kaynatmaya. Nihayet üzümden elde ettiğimiz şıra pekmeze döndü. 


Biz Kırşehirliyiz. Belki duydunuz ya da duymadınız; biz Kırşehirlilerle alay edilen bir "pekmez Akıllı" hikayesi vardır. Bu zamana kadar rivayeten anlatılan hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim. 

Bir gün Kırşehirli bir köylünün ahırında yangın çıkar. Köylünün ahırında hem büyükbaş hayvanları, hem de pekmez küpleri varmış. Yangını gören diğer köylüler de yangın yerine yardıma gelmişler. Ahırı yanan köylü "Aman önce pekmez küplerimi kurtarın!" diye feryat ediyormuş. Oysa ahırda büyükbaş hayvanları da var; aslında yangından ilk kurtarılma önceliği canlılarındır. İşte bu nedenle "Nerelisin?" diye sorduklarında "Kırşehirliyim" deyince, "sen de mi pekmez akıllısın?" diye biz Kırşehirlilerle istihza ederler.  

Anlatılan bu hikaye ne derece doğrudur, ya da uydurmadır bilmiyorum. Ancak, pekmezin değerini, pekmez kaynatan bilir. Bu yıl bizim buralarda pekmezin kilosuna yüz elli lira diyorlar. Bu da bir kilo bal parasına müsavidir.