Bir mülkiyet hakkımıza el atmadıkları kalmıştı, en nihayetinde mülkiyet hakkımıza da el attılar. Çıkardıkları rant yasalarını çok masumane gerekçelerle kamu oyuna anlatıyorlar. Ama rant yasalarının içinde durduk yerde vatandaşı rahatsız edip uykularını kaçıracak hususların olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla vatandaş bu yasalarla mağdur edilecek. Geçmişte yapılan uygulamalarda bunun çok açık seçik örnekleri var.

Gelelim vatandaşı mağdur edecek yeni Kentsel Dönüşüm Yasa'sına göz atmaya:

Kentsel dönüşümde vatandaşı mağdur etmeden yeni bir yaşam alanı kurmak ve dönüşüm süresince vatandaşların barınmasını sağlamak yerine hükümet 21 maddede polisin müdahalesine izin vermiş, eve çilingirle girme hakkı tanımış, masrafların maliklerden alınmasını düşünmüş, rezerv alanı keyfi bir rant gözüyle seçme hakkı vermiş ama tırnak ucu kadar vatandaşını düşünmemiş!

Bu dağınık sistem, iktidarın vatandaşı umursamadığı ve sadece kendi çıkarlarını düşündüğü anlamını taşıyor. Devlet, kendi yetersizliklerini vatandaşın cebinden doldurarak, aslında kentsel dönüşüm adı altında bir soygun düzenine dönüşüyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın lisanslandırdığı kamu kurumları ve üniversiteler, sermayesinin yüzde 40'ını kamuya ait olan şirketlerle birlikte riskli yapı tespitini yapıyor. Ancak, tespit edilen riskin faturası sadece mülk sahiplerine kesiliyor. Yani devlet, görevi sadece lisans vermekmiş gibi davranıp, mülk sahiplerini kendi riskleri ile baş başa bırakıyor.

Vatandaşlar ise risk denetimi adı altında attıkları ilk adımda  50-100 bin TL’lik masrafla karşılaşıyor. Devletin kendi denetim sürecinden doğan maliyet, vatandaşın sırtına yükleniyor. Adeta devlet, "Kendi evini güvenli yapmak istiyorsan cebinden öde" diyor.
 
İktidar, halkın çıkarlarını hiçe sayarak kendi çürük politikalarını dayatıyor ve vatandaşı kendi kaderine terk ediyor. Bütün bunların sonunda ne mi oluyor? 10 ay önce yaşadığımız ihmal vahşeti, ‘kader’ oluyor…

Türkiye’yi depreme hazırlamak için kentsel dönüşüm yasası hazırladığını iddia eden AKP iktidarının önerisinden “mülke el koyma” planının ortaya çıktığını görmemek için kör olmak lazım.

AKP iktidarının Meclis’e sunduğu Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi tartışma yarattı. Teklifin en tartışmalı maddesi ise “rezerv yapı alanı” ile ilgili düzenleme oldu. Meclis’e sunulan kentsel dönüşüm yasa teklifiyle üzerinde yapı bulunan alanlar, özel mülkiyetler, parklar ve askeri alanlar da rezerv alanı ilan edilebilecek.

Devletimizi elimizden alıp tarikat ve cemaatlere paylaştırdılar. Bankalarımızı, limanlarımızı, fabrikalarımızı daha nice kurum ve kuruluşlarımızı özelleştirme adı altında sattılar. 13 milyon sığınmacıyı ülkemize doldurup ortak getirdiler. Ve şimdi kentsel dönüşüm için REZERV ALAN yasası ile oturduğumuz evlere göz diktiler.

Her şey bununla da bitmiyor. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yer alan “rezerv yapı alanı” tanımı da değiştirildi. Yasayla birlikte yerleşim yerlerinde yer alan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesinin yolu açıldı.

Bu da şu demek oluyor, zamanında ev sahibi olabilmiş insanların artık kent içinde yaşama şansı olmayacak. Ciddi bir mülksüzleştirme hamlesi yapılacak. Bütün kıymetli alanların ve kent içinde potansiyel olarak yüksek değere sahip olan yerler artık rezerv alanı olarak ilan edilebilecek. İnsanlar başka yerlere gönderilecek ve yeniden borçlandırılacak. Borcunu ödemeyenlerin mülkleri de hazineye geçecek. Kentsel dönüşüm kılıfına bürünmüş "rantsal" dönüşüm ile, sizin çıkarıldığınız bölgeye lüks binalar yapılacak. Belki bu kez yandaşlara dahi peşkeş çekilmeden, direkt olarak Körfez ülkelerinin vatandaşlarına göz kırpılacak! Tam anlamıyla mülksüzleştirme süreci başlayacak.
 
Mülkiyetin etkin bir şekilde korunmasının tek güvencesi devlet ve devlet müdahaleciliği değildir. Mülkiyetimizi koruyacak olan kurallar ve kurumlardır; hukuk devletidir. 

Asla unutulmamalıdır ki, devletçilik ve devlet müdahaleciliği başta vergi olmak üzere sahip olduklarımızı yasal yollardan gasp etme aracına dönüşebilir. “Sınırsız vergileme yasal hırsızlıktır” sözünün manası budur; yani devlet keyfi, haksız ve ağır vergiler yoluyla sahip olduklarımızın bir kısmına ya da tamamına el koyabilir.

Bu bakımdan sınırsız devlet, insan hak ve özgürlükleri için en büyük tehlikedir. Güç ve yetkileri kontrol edilemeyecek derecede büyümüş bir devlet, mülkiyet hakkını kolayca ihlal ve istismar edebilir. Bu devlet, mülkiyet hakkının koruyucusu olamaz; tam aksine mülkiyet hakkı için bir tehdit ve tehlikedir.