Cemre



Cemren olayım dilber
Düşeyim havana
Bırak ısınsın havalar
Ne kaldı ki bahara

Sonra düşerim suyuna
Basarım seni bağrıma
Dört gözle beklersin
Düşmemi toprağına

Ve düşerim toprağına
Çatlar tohum toprakta
Filizlenirken sevgimiz
Uzanır aşkın doruğuna

YazBlogcu

Bir Ömre Sığmayan Sevdalar


İçimde yine deli bir lodos esmekte
Hani kara kor, adama kar gibi vuran
Estikçe buz gibi  sinemi delmekte
Deli yüreğimde fırtınalar koparan.

Lodos  hiç dinmedi ki, yağmuru getirsin
Yanan yüreğime buz gibi  bir su serpsin
Söyleyin tüm aşıklara birbirlerini sevsin
Bu dünyanın tamamına onlar da ersin.

El ele tutuşamayan sevdalar gördüm ben
Bir türkü olmaktan öte gidememişlerdi
Yanıp tutuşan gönüller gördüm ben
Bir türlü muratlarına erememişlerdi.

Kimi kader der, kimi felek aşkın engeline
Ne olur, ruhsat verin gönülden sevenlere
Bırakın sevsinler birbirlerini delicesine
Bu sevdalar sığmıyor, zaten bir ömre...

YazBlogcu

Yeşil ve Beyaz


Ben bir yeşili sevdim, bir de beyazı…
Yeşil tutkularıma serpilmiş, beyazım güvercin kanadı
Nasıl dört gözle bekliyorsam  yeşil baharı
Kışı da hiç bitmesin isterim, tutkum onun kar beyazı.

Baharın habercisi ümitlerim erir karın beyazında
Hasretim çırpınır, beyaz güvercin kanadında
Baharın yeşilidir artık tek tesellim
Eriyen kar beyazındaki baharı beklerim...

İlk yeşilim “merhaba” der söğüt dallarından
Eriyen kar beyazım akar buz gibi pınarlardan
Yeşil dallar sarkar, bahçe duvarlarından
Kimse alıkoymasın beni, bu güzel bahardan…

YazBlogcu

Ödül


"Yavru Kartalın Pençeleri isimli"  blog sahibi Aynur (Küçük Hala) tarafından "Okuması En Keyifli Blog Ödülü" ile ödüllendirilmiş bulunmaktayım. Önce bu ödüle beni layık gören Küçük Hala'ya kucak dolusu saygı, selam ve teşekkürlerimi sunarım. Ödüllendirilmek güzel bir duygu. Ben asla bloğumu okuması en keyifli bloglar arasında göremiyorum; ama bu ödülden anladım ki, benim bloğum da okuyuculara keyf verebiliyormuş.

Küçük Hala'ya bu güzel ödülden dolayı tekrar teşekkürlerimi sunarım. En Güzel'e emanet olun ve sağlıcakla kalın efendim, saygılarımla.

YazBlogcu

Hoşgörü

Resim: Alıntı
Romalılar M.Ö.1.yüzyılın sonlarına doğru Galatya'yı eyalet haline getirip Ankara'yı metropolis-başkent yaptıktan sonra, bir takım imar faaliyetlerine girişmişler ve şehrin büyüyüp gelişmesini sağlamışlardır. Roma-Augustus Tapınağı'nın bu dönemde yapılarak imparator kültürünün de Ankara'ya getirilmesi bu kente verilen önemin bir belgesidir. 

Resim Alıntı

Augustus Tapınağı, Ulus’ta Hacıbayram Camii’nin bitişiğinde yer almaktadır. Roma Döneminin önemli yapıtlarından biri olan tapınak, son Galat Hükümdarı Amintos'un oğlu Kral Pylamenes tarafından Augustus'a bağımlılık nişanesi ve Galatya Eyaletinin Roma’ya katılmasını kutlamak amacıyla M.Ö. 25 yılından sonra yapılmış olmalıdır. Roma Döneminde Ankara, Augustus Tapınağı'nın bulunduğu kutsal tepenin etrafında kurulmuştur. Her ne kadar M.Schede tarafından M.Ö.2.yüzyıla tarihlenmiş olsa da, tapınakta bulunan mimari öğeler erken Augustus Dönemini (M.Ö.27-M.S.14) işaret etmektedir. Frig Döneminde Tapınağın bulunduğu tepede bereket tanrıçası Kybele ile Ay tanrısı Men'e tapınıldığını, Roma Dönemi sikkelerindeki tasvirlerden ve yazıtlardan anlamaktayız. Ayrıca kolonadın kuzey-batı antası üzerindeki yazıttan ise tapınağın Augustus ve Tanrıça Roma'ya adandığını biliyoruz. 
 
Fotoğraf: Alıntı
15 nci yüzyıl başlarında, Türkler’in Ankara’yı almasıyla, eski bir Anadolu geleneği ve Anadolu insanının hoşgörüsü olarak, Hacı Bayram-ı Veli Camiini, tapınağın üstüne değil, bizzat kuzeybatı köşesine eklendiğini görmek mümkündür. Bu yaklaşımı, Türk kültürünün ve Müslüman inanışının muhteşemliğinin en büyük ifadesi olarak yorumlamak gerekir kanısındayım.

Fotoğraf: YazBlogcu-17.02.2011

Çok tanrılı bir dönemin temsilcisi olan Agustus Tapınağı ile ona saygı ve hoşgörü göstererek zarar vermeden sadece kuzeybatı duvarına bir açı ile birleştirilmek suretiyle tapınağa komşu olarak inşa edilen tek tanrılı dönemin temsilcisi Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin yan yana birlikte günümüze kadar gelmiş olmalarını, eski Anadolu geleneği ve Anadolu insanının hoşgörüsüne borçlu olduğunu söyleyebiliriz. 

Fotoğraf: YazBlogcu-17.02.2011

Penguen Dergisi

Detayları Görmek için Karikatürün Üzerinde Tıklayın!
Penguen Dergisi’nin geçen haftaki (438) sayısında yayınlanan Bahadır Baruter tarafından çizilen karikatürdeki Allah’a ve İslam’a açık hakaret büyük tepkilere yol açtı. Derginin “Lombak” isimli köşesindeki karikatürde cami duvarına “Allah yok, din yalan” ifadeleri yazıldığı görülüyor. Bununla birlikte karikatürün genelinde, ibadet eden Müslümanlarla dalga geçiliyor.


KARİKATÜRE YAPILAN YORUMLAR

ONURSUZ YARATIKLAR- Hüseyin Tütüneken
öncelikle tüm islam aleminin kandilini kutlarim. Kendilerine bile saygisi olmayan insanlik disi bu yaratiklardan yüce Yaratana ve yaratilmislara saygi beklemek bos olsa gerek. Ama sunu iyi bilmelilerki bu onursuz kokusmus lesler dine küfrederek ne odine nede odinin sahibine vede odinin mensuplarina zerre kadar zarar veremeyeceklerdir.Edebsizler lagim kusmaya devam ettikce kokmaya mahkum olacaklardir.Tüm müslümanlari bu kokmus leslere tükürmeye davet ediyorum.

ZAVALLILAR -Tarık
Karikatürü küfre alet ederek allah tanımamızlık ne acı..ateizm çağın vebası ..şiddetle lanet ediyorum.kurban olduğum kainatın tek yaratıcısıma dil uzatmak suçtur..kafir komunist ülkeler birer birer yıkılıyor ..sıra elbette küba ve koreye gelecek..tövbe edin ..aklınızı başınıza alın allaha yalvarın en büyük cezayı rabbim verecek size..sizler mutlaka örgütlere hizmet ediyorsunuz ..elinde sonunda helak olacaksınız..allah inancı kainatın tek gerçeği..bu gerçeği ancak insan an

TÜRK HALKI TAHRİK EDİLMEK İSTENİYOR-Ahmet
bu alçakça çizilen karikatörü protesto için sokaklara dökülecek halk üzerinden malum ellerce irtica yaygarası yapılıp ülkede laik antilaik çatışma pilanları yapılıyor,çok dikkatli olmak lazım hatırlayın 2 yıl önce dolapderede döndürülen dolapları bir serserinin cebine 500 tl elinede bu 500 tl karşılıgı kurusıkı tabanca verdiler ve elinde silahı dogrultmuş resimlerini çekip sonunda buda oldu manşetleri yapıp ülkede kürt türk iç savaşı çıkartırmak istediler provakanyolara dikkat edilmeli

Veladet-i Nebi Gecesi


Hayatın gayesi, yaratılışın manası silinmiş, yok olmuştu. Herşeyin manasını yitirdiği, başıboşluk ve hüzün örtülerine büründüğü bir zamanda ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.

O vahşet devrinde Miladi 571 yılının Nisan ayının 20’sine rastlayan Rebi’ul-evvel ayının 12 nci Pazartesi gecesi Mekke-i Mükerreme’de sabaha karşı kainat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalatü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kainatın Sahibini ilan ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hatta cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.

Doğudan batıya bütün alemin nurlara büründüğü, İlahi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?

O gece Yahudi alimleri semaya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur." Dediler.

O gece evin içinin nurla dolduğunu ve yıldızların sanki üzerlerine dökülecekmiş gibi sarktıklarını görmüşler.

Kabe'deki putların hepsi yüzüstü yere yıkıldı.
Ateşe tapanların, yani mecusilerin bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden sönüverdi.

Medayin şehrindeki İran Kisrasının sarayının on dört kulesi burcu yıkıldı.

Mukaddes sayılan Save Gölü'nün de o gece bir anda suyu çekilip kuruyuvermişti.

Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehri vadisi yine o gecede dolup taşarak akmaya başladı.

şeytan ve cinler artık Kureyş kahinlerine hadiselerden haber veremez oldu. Kehanet sona erdi...

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onu bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yad edip kutluyoruz. Bütün kainatla bu geceyi karşılayarak onun aleme teşrifine kıyam ediyoruz.

Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Bu vesile ile mübarek Mevlid Kandilinizi kutlar, bu gecenin tüm insanlığa iyilik ve güzellikler getirmesini ve insanlığın hayrına vesile olmasını Yüce Allah'tan niyaz ederim.

KAYNAK: Alıntı

YazBlogcu

Kar Tanesi


Bir kış gecesinde sabaha kadar yağan kar her tarafı öyle kaplamıştı ki, gökyüzüne  kapısı, penceresi olan her nesne kendini karın bembeyaz örtüsüne teslim etmek zorunda kalmıştı. Gecenin bir vaktinde karanlık gökyüzünden yerküreye doğru uçuşan her bir kar tanesinin hikayesini dinlemeyi  o kadar çok istiyordum ki; buna güç yetireceğimden emin olmamakla birlikte kendimi dışarı attım ve ellerimi havaya açarak avucuma düşen ilk kar tanesini kaptığım gibi onu eritmeden hemen içeri daldım ve hikayesini dinlemeye başladım.

"...Nasıl ve nerede var olduğumu hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey bir su birikintisinde diğer su zerrecikleri ile beraber esen rüzgarın etkisiyle bir sağa bir sola yalpaladığımdır. Güneş çoktan doğmuş,  gecenin serinliğinde biraz üşüyen ve katılaşan bedenim ısınmaya ve gevşemeye başlamıştı. Daha doğru dürüst etrafımı incelemeye bile vakit bulamadan kaldığım çukurdan güneşin ısısıyla buharlaşarak göğe doğru yükselmeye başlamıştım. Bu ne güzel bir yolculuktu öyle. Ben göğe doğru yükseldikçe, aşağıda bana ev sahipliği yapan çukur diğer nesnelerle birlikte küçülüyordu. Kuş bakışı dedikleri bu olsa gerekti. 

Her zaman olduğu gibi, bu seferki yolculuğumuzun da nerede ve nasıl noktalacağından habersiz, buharlaşan diğer su zerrecikleri ile yukarda buluşarak büyük bulut kütleleri oluşturuyorduk. Kimsenin kimseyi tanımadığı ve her seferinde yeni simalardan oluşan komşularımızla birlikte kuvvetli esen rüzgarın önünde uçuşup duruyorduk.

Uzun ve keyifli bir yolculuktan sonra nihayet kar kristaline dönüşebileceğimiz bir hava ortamında kar olarak yeniden aşağıya yerküreye doğru uçuşmaya başladık. Her birimizi görülmez bir varlık, süzüle süzüle aşağı indirir. Bu iniş yolculuğunda ne birbirimize çarparız, ne de birbirimize yük oluruz. Sizin anlayacağınız hiçbir kar tanesi, bir diğer kar tanesini ne rahatsız eder, ne de ona yük olur. Sadece ölen insanlar gibi toprağa düştüğümüzde birbirimizin üzerindeyiz.

Oysa insanoğlu öyle değildir! İnsanlar her yerde ve her zaman itiş kakıştırlar! Mütemadiyen birbirlerini rahatsız ederler ve birbirlerine yük olurlar! Hiçbiri de bizim bu halimize bakıp örnek almazlar, ama kendileri bilirler... Birbirleri ile iyi geçinmezlerse, birbirlerine sevgi ve saygı göstermezlerse, doğacak kaos ortamından onlar zararlı çıkacaklardır..."

Evet sevgili okuyucular, bir kar tanesi kadar bile olamadığımız şu halimizden utanıp, sıkılarak kendimize bir çeki düzen vereceğimiz yerde, hala ar damarı kırılan arsızlar gibi inatla birbirimize zarar vermeye devam ediyoruz. Kar tanesinin söylediği gibi "kendimiz biliriz..." Böyle devam ettiği sürece, hep kaybeden bizler olacağız!..

YazBlogcu