Sümerler


Sümerler hakkındaki bildiklerim, ortaokulda öğrenci iken, tarih dersinde öğrendiklerimden ibarettir. Bizim öğrencilik yıllarımızda ne araştırma, ne de inceleme vardı. Kitaptan ne okuduk, öğretmenden ne dinledik hepsi bu kadardı. Ne kütüphane, ne de ansiklopedimiz vardı. Öğrencilik yıllarımızda bizlerde de bir şeyi öğrenme şevki ve heyecanı yoktu. Ne okul, ne de aile bizlere araştırma ve öğrenme konusundaki tecessüsü veremediler. 

Şimdi durup dururken, Sümerler de nereden çıktı diyeceksiniz? Tumblr platformunda "Mutluluğun Annesi" isminde bir blogcu arkadaşımın sayfasındaki "Beni Sümerliler Buldu" sloganı üzerinde her sayfasını ziyaret ettiğimde düşünürdüm. İlk ziyaretimde Mutluluğun Annesi, bu sloganla ne anlatmak istiyordu diye düşünmeye başladım. Sayfasını her ziyaretimde gözümün takılıp kaldığı sloganını içeren blog sayfasının bir görüntüsünü sizlerle paylaşmak üzere aşağıya aldım.  

Beni Sümerliler Buldu

Şimdi Tumblr'daki Mutluluğun Annesi, neden "Beni Sümerliler Buldu" sloganını kullanmış olabilir, bir fikir edinebildiniz mi? Ben Tumblr'da blog yazarken çok düşündüm. Kendisine bunu sorup sormadığımı hatırlamıyorum ama, ne için kullandığını çok iyi tahmin edebiliyorum. 

Yazı ilk olarak M.Ö. 3200 yıllarında, Mezopotamya uygarlığı olan Sümerler tarafından bulundu. Bilinen alfabeye dayalı ilk yazı sistemi Sümerlere aittir. Sümerliler buldukları bu yazıya da Çivi yazısı adını vermişlerdir. İşte Mutluluğun Annesi bu nedenle "Beni Sümerliler Buldu" sloganını kullanmış olabilir diye düşünüyorum. 


Sümerlilerin uygarlığa en önemli katkıları, dillerine göre bir yazı icat etmeleri ve okullar açarak yazıyı, istedikleri her konuyu yazacak şekilde geliştirmeleridir. Ortadoğu milletleri olan Babilliler, Asurlular, Hurriler, Hititler ve Urartuların da kendi dillerini yazmalarını sağlamışlardır. Ugaritler ve Persler de bu yazıdan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır. Sümer yazısı, Mısır yazısının icat edilmesine de önderlik etmiştir.   


Şimdi Sümerler konusunu araştırmamın asıl nedeni onların dini,  inanış şekli ve biçimleridir.  Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada, evrende ve doğada görülen hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, gök, hava, su Tanrıları yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.


Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aynı zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralarında bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerinde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sümerlilerin ne kadar çoktanrı yarattığını göstermektedir.


Tanrıları insan şeklinde algılamaları, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onları uyumlu bir sistem içine almaları, Sümerlilerin önemli bir ruhsal başarıları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanların yaşamına da girerler. Örneğin yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı, Utu her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanların piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanların ve sihirbazların koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna aşıkların ve savaşçıların koruyucusudur.


Sümer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak, insanlar onlara kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanların karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur;rahipler ona göre onları yorumlar.  Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen, mabede gider; kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.


Sümerler bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunları yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır.

Yararlandığım Kaynak: Muazzez İlmiye Çığ- "Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni"

Diyanetin Soru ve Cevapları

Kadınlar mahfilinde Cuma namazı kılan kadınlardan bir görüntü.
Merhabalar.

Uzun zamandır hiç bir konuya el atamıyorum. Blog sayfamın yayın alanını biraz genişleterek; İslam dini, dinler tarihi, felsefe, kültür ve sanat yayınlarına ilaveten her türlü gündem, güncel ve haber konularına da artık blog sayfamda yer vermek istiyorum. 

Evimde takoz duvar takvimi kullanma alışkanlığım vardır. Her sene Diyanet İşleri Başkanlığı'nın duvar takviminden alırdım.  Geçen yıl bu kurumu protesto ettiğim için, duvar takvimini almamıştım. Ama bu sene yine bu kurumun duvar takvimini almaya karar verdim ve şu anda evimde bu duvar takvimini kullanıyorum. 

Takvimin giriş sayfasında : "1972 yılından itibaren yayımlanmaya başlayan Diyanet Takvimi her yıl kendisini yenileyerek daha iyi bir seviyeye ulaşmanın gayretindedir. Bu yıl da, içerdiği muhteva zenginliği yanında, tasarım ve görselliği ile okurların hizmetine sunuldu." şeklinde bir önsözü de ihmal etmemişler.

Henüz asıl meseleye gelmeden Diyanet taraftarı olanlar beni şiddetle eleştireceklerdir. Hatta belki de dinin, diyanetin düşmanı olarak bile göreceklerdir. Ama doğruları ve gerçekleri söylemeyen, haksızlıklar karşısında susan "dilsiz şeytandır" diyen de yine bu din ve Diyanet değil midir?

Malumunuz olduğu üzere çok yakın bir zamanda, Diyanete yöneltilen malum bir soruya, malum bir şekilde cevap veren Diyanet İşleri Başkanlığı'nı yerden yere vurdular. Söz konusu soruyu internet sayfasından çeken Diyanet, soruyu çekmekle birlikte hatasını da kabul etmiş oldu.

2016 yılı duvar takvimi, eski yıllara göre formatı ve içeriğiyle büyük bir değişikliğe uğramakla birlikte sorularla başı zaten dertte olan Diyanet, 2016 yılı duvar takviminde de "SORU-CEVAP" bölümüne yer vermiş. 12 Ocak Salı günkü takvim yaprağının arkasındaki soru-cevap bölümünde yer alan soru aynen şöyledir: "Erkekler Cuma namazından çıkmadan bayanlar öğle namazını kılabilir mi?"  Soruyu yöneltmiş olan vatandaşımıza bir diyeceğimiz yoktur. Çünkü geleneksel İslam öğretilerine göre Cuma namazı, sadece erkeklere has kılınmıştır. Neden? Müslüman bilginlerin bu konudaki gerekçelerinin başında "Cuma namazına gelen kadınların fitne zuhuruna sebep oldukları veya olabilecekleri", iddiası gelmektedir.

İslamiyet bütün insanların dini olup, evrenseldir. İslam'ın tekliflerinde kadın ve erkek cinsleri arasında ayırım yoktur. Mümin kadınlar, tıpkı mümin erkekler gibi, Cenab-ı Peygamber zamanında kendilerine farz kılınan namazları Mescid'de cemaatle kılmışlardır. Emeviler devrinden itibaren, yani Hilafetten saltanata geçişle birlikte İslam'ın kadınlara verdiği haklar yavaş yavaş geri alınmaya, kadın cinsi İslam'dan önceki durumuna döndürülmeye çalışılmıştır.

Konunun daha iyi anlaşılması için, Kur'an'ı Kerim'in Cuma suresinin, Cuma namazı ile ilgili 9. ayetin mealinin açıklamasına bakalım: "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığında hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu sizin için daha hayırlıdır."  Yüce dinimizin ibadetlerle ilgili hükümleri geneldir, kadın erkek arasında ayırım yapmamaktadır. Cuma namazı ile ilgili ayette kadın erkek ayırımı yapılmamış "Ey iman edenler!" genel ifadesi kullanılmış, bütün müminlere seslenilmiştir.

Gelelim Diyanet işleri Başkanlığı'nın bu soruya verdiği cevaba: "Kadınlar ve kendilerine Cuma namazı farz olmayan hasta ve benzeri kimseler vakit girdikten sonra, imam Cuma namazını bitirmeden önce kendi evlerinde öğle namazını kılarlarsa bu namaz geçerli olur. "

Diyanet işleri Başkanlığı verdiği cevapla, aynen Emeviler'in yaptığı gibi kadınları ikinci plana itmiş ve onları Cuma namazından muaf tutmuştur.

İslam'ın şari'i Allah'tır. Diyanet'in vazifesi ise, Şer'edilen ahkamı ve esasları açıklamak, sistemleştirmek ve yaşanılan çağın ihtiyaçlarına cevap verecek düzeyde ortaya koymaktır. Yoksa, kıyas ve içtihat yoluyla ne bir ibadet farz kılınabilir, ne de farz kılınmış bir ibadet kaldırılabilir. Bu durumda, Cuma namazını, bazı mükellef müminlere farz saymayan Diyanet, Allah'ın hak ve yetkisine, kendilerinden ibadeti iskat ettikleri müminler topluluğunun ibadet haklarına tecavüz etmiş olmuyor mu?

Selam ve dualarımla

AÇIKLAMALAR
Şari:Şeriat koyan, Allahu Teala Şari'i Mübindir. Dinleri gönderen ve değiştiren O'dur. Şeriatı meydana koyan, teşri eden.
İskat: Düşürme, düşürülme.
Şer: Şeriat, Allah'ın emri, Kur'an, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı fukaha ile tespit edilmiş temeller.

Bir Çeşme Arıyorum


Boz bir tepenin eteğinde
Erimiş lülesi güneye bakan
Lülesinden ab-ı hayat misali
Gönüllere şifa akan
Bir yeşil salkım söğüt ağacının
Dalları altına sığınmış
Bir çeşme arıyorum,
Taşlarına hikayesi kazınmış...

Okumak istiyorum taşlarından
Kimler gelmiş, kimler geçmiş
Ne kiraz lebibler bu lüleden su içmiş
Hangi sevdalı bülbüller
Bu çeşmeyle dertleşmiş
Bir çeşme arıyorum,
Çobanların kuzuları ile meleşmiş...

Gözlerimi kapatıp, taşlarına uzanıp
Bütün dertleri bir tarafa bırakıp
Bu dünyanın anasını satıp
Yatmak üzere bir sevda masalına
Bir çeşme arıyorum,
Beni gark edecek akan sularına...

Hiç uyanmasam
Bu masal uykusundan
Çeşmenin şırıltısı, kuşların cıvıltısı
Su içmeye gelen yolcusu, çobanı
Yeter bana bunların şarkısı
Gönlüm engin, yüreğim zengindir
Bana zarar verir, bundan gayrısı...


Recep Altun

Hendek ve Barikat Siyaseti


Merhabalar.

HDP'nin özerklik talebinin doğru ya da yanlış bir talep olup olmadığını değil de onun bu talebi için tercih ettiği yol üzerinde konuşmak istiyorum. HDP'nin özerklik talebinin altında yatan gerçekleri bir başka zamana bırakalım.

HDP özerklik talep ederken, demokratik yolları bir başka tarafa atmakla birlikte eli kanlı bölücü PKK terör örgütünün cebir ve şiddet kullanarak kazdığı hendek ve barikatlarını onaylamak suretiyle bundan fiili bir durum yaratarak ve şiddetten güç alarak özerklik talebinde bulunmaktadır.

Kendisini demokratik usul ve esaslara göre çalıştırması gereken bir siyasi partinin eli kanlı, bölücü PKK terör örgütü tarafından hendek ve barikatlarla oluşturulmuş bir fiili duruma onay vermesi, bu fiili duruma da herkesin destek vermesini istemesi, daha ileri giderek özerkliğin ancak bu fiili durumla sağlanacağını savunması nasıl bir iştir?.. Yolu birdir dediğimiz, aklın alacağı bir iş midir?.. 

Eli kanlı, bölücü terör örgütünün hendek ve barikatlarını o bölgede yaşayan vatandaşlarımız onaylamadıkları gibi, asırlardır yaşadıkları bölgeyi de terör faaliyetleri yüzünden terk etmek zorunda kalmışlardır. Kendisine oy veren ya da vermeyen bölge halkının desteğini arkasına alamayan HDP, ne yapacağını bilemez ve şaşırmış durumdadır. Düşürülen Rus uçağı nedeniyle Türkiye ile arası bozulan Rusya'yı ziyaret ederek, vatandaşı olduğu ülkesinin aleyhinde beyanatlarda bulunması da nasıl bir zihniyete sahip olduklarının resmidir.

HDP'de kendisi gibi siyasi bir kuruluş olan meclisteki diğer siyasi partiler gibi, her türlü söylemlerini ve taleplerini demokratik yollarla dile getirmelidir. Aksi halde kendilerini, eli kanlı bölücü terör örgütünün, onayladıkları gayrimeşru hendeklerinde bulurlar.

Selam ve saygılarımla.