Bir Kitap İncelemesi


Dr. Halim Hilmi Bilsel, 1916 yılında Rize'in Üçkaya köyünde doğmuş. Tıp fakültesini bitirdikten sonra kalp ve iç hastalıkları mütehassısı olarak doktorluk hayatına devam etmiştir. Boş zamanlarını hep okuma ve araştırma yaparak geçiren Dr. Halim Bilsel 1962 yılında "Çocuk Felci Tedavisi", 1966'da "Allah Vardır", 1972'de "Hemiplegia-Felçler" ve 1978 yılında "Güzel Huy" isimli bir ahlak kitabının yazarı olup 5 Nisan 1997 tarihinde vefat etmiştir. (Allah rahmetiyle muamele eylesin.)

Şu anda elimde Dr. Halim Bilsel'in "Allah Vardır" kitabını incelemekle meşgulum. Dr. Halim Bilsel, Allah'ın varlığını akli, felsefi, ilmi, nakli ve dini delillerle açıklamaya çalışmıştır. Ben konuyu Allah'ın varlığından ziyade, mahlukatın en şereflisi olarak yaratılan insanın ruhunun kaynağı üzerinde durmak istiyorum. 

Yazar, Allah'ın varlığını açıklarken, "...acaba Allah, külli bir ruh mudur? Ruh denen şey, maddesi olmayan bir cevherdir..." dedikten sonra, "...insan bedeni; görünen madde ile görünmiyen ve ruh denen iki kısımdan yaratılmıştır.." şeklinde insanın hem madde, hem de manevi bir varlık olduğuna değinmiştir. 

Ben burada ruhun yapısı ve özelliklerine girmeden yazarın "Allah Vardır" kitabı içinde insana ruhun nasıl verildiği konusundaki çelişkili beyanına değineceğim. 

(*) Yazar kitabın içinde 167. sayfasında: "...Allah, Adem'i yarattıktan sonra, ona ruh vermiştir. Acaba Allah Adem'e kendi ruhundan yani kendi cevherinden mi vermiştir? Bu mümkün değildir. Böyle olmuş olsaydı insanların kudsiyet peyda etmiş olması icabederdi. gerçi bazı insanlar, ben yarattım, ben icat ettim, diyorlarsa da bu tabir yanlıştır. Yaratmak, Allah'a mahsustur. Allah, maddeyi yarattığı gibi ruhu da yoktan var etmiştir. Ne madde ve ne de ruh, Allah tabiatından ve Allah cinsinden değillerdir..."

Yazarın kitabında ruhun mahiyeti hakkındaki şu benzetmesine değinmeden geçmek istemiyorum. "...Ruh bedenden ayrıdır. Fakat bedenin dışında değil, içindedir. Ruh, bedeni teşkil eden bütün hücrelerle temas halindedir. Fakat onlara yapışık değilidr. İnsan bedenini bakır tele, ruhu da o telden geçen elektrik ceryanına benzetebiliriz..."

Ruhu maddesi olmayan bir cevhere benzeten yazar, "...Ruh, Allah'ın bir emri ve ilahi bir nefestir. Ruhun görünen ve görünmiyen iki hali vardır. Zahiri olan hali, gördüğümüz canlı mevcudattır. Batıni hali ise, görünmiyen ve beka alemine geçecek olan şeklidir..." şeklinde beyan etmektedir.

İşte şimdi yazarın insana verilen ruhun kaynağı ile tezat teşkil eden açıklamasına gelelim. Yazar kitabın 170. sayfasında:  "... Allah, insanı mahlukatın en şereflisi olarak yaratmıştır. İnsanı kendi sıfat ve esmasiyesiyle müzeyyen kılmıştır. İnsana kendi ruhundan üflemiştir. Bundan dolayı insan çok mukaddes ve çok kabiliyetlidir. melekler bile insana secde etmiştir..."

Yazar yukarıdaki (*) paragrafta Allah'ın Adem'e kendi ruhundan vermediğini beyan etmiş, ancak bir üstteki parağrafta ise insana kendi ruhundan üflediğini beyan etmektedir. İşte ben burada bir tezatlık ve bir çelişki görmekteyim. Yazar kitabının bir bölümünde Allah'ın yarattığı insana kendi ruhundan üflemediğini, bir başka bölümünde ise, insana kendi ruhundan üflediğini beyan etmektedir. 

Söz konusu kitabı daha önce okuyan ve inceleyenler; yazarın, insana verilen ruhun kaynağı ile tezat teşkil eden beyanını fark edebilmişler miydi? 

Yorum Gönder

0 Yorumlar