İslamda din hürriyeti ilkelerin ilkesidir. Yalnız ilk üç asırdan sonraki müslümanlar, bu ilkeyi müslüman olmadan önce bütün insanlara tanıdıkları hâlde, müslüman olduktan sonra müslümanlara din hürriyeti ve hatta fikir hürriyeti tanımadılar ve bugün de tanımamakta direnmektedirler. Her grupçu, mezhepçi kendi fikrini tekrar etme hürriyetini başkasına tanır ki, bu düşünce düşmanlığından başka bir şey değildir.

Kur'an'ın din ve düşünce hürriyetini bütün insanlara olduğu gibi müslümanlara da tanıdığı ve müslümanları bu nimetlerden mahrum bırakmadığı açıkça görülür. Din hürriyetinin anlamı, yalnız dinin hükümlerini yapma, icra etmeyi değil yapmama hürriyetini de içerir. Din ve düşünce hürriyeti en çok idareci ve siyasetçiyi ilgilendirir ve onu rahatsız eder. Siyasetçi halkı kolay idare edebilmek ve manevi baskı altına alabilmek için, din bilginleriyle anlaşmış gibi, onların da hoşuna gidecek, din otoritesi olmalarını ve sözlerine karşı yapılacak itirazı yasaklama cihetine kolayca gidebilmenin ancak taklitçilikle mümkün olacağına her iki taraf da kani olmuş durumda görülmektedirler. Bu suretle, her iki grup kendilerinden daha yüksek tarihi otoritelere dayanarak, sanki onlara itiraz edilemezmiş gibi, kendilerini itiraz edilmez konumuna yükseltmektedirler.

İşte İslam dünyasında, din ve düşünce hürriyetinin sağlanmasıyla hem din anlayışı, hem ilim hem de felsefe ilerleyerek fikir üretimi dönemine girilecek, müslümanlar dünya milletleri içinde en şerefli mevkide olabileceklerdir. Çünkü, ilim hürriyeti, mutlak din hürriyetinden doğar. İslam dini, ilim yapmaya sadece izin vermez, aynı zamanda onu Allah'a inanmaktan daha önemli bir farz kabul eder ve Allah inancını düşünmeye ve ilme dayandırır. Bunun için, yalnız İslam dini bütün insanlara dinî düşünce hürriyetini şartsız olarak tanımış, uygulamasını yapmış ve hiçbir milleti müslüman olmadığı için katliama tabi tutmamıştır. Batı medeniyeti din hürriyeti konusunda henüz bu seviyeye gelmemiştir. Dünya milletlerinin ve bizim esenliğimiz için Kur'an'ın insanlara tanıdığı hürriyeti dünya milletlerine anlatacak kelamcılar (theologs) ve filozoflar yetiştirmeye önem verilmelidir. İslam dinine karışmış ve sokulmuş hurafeleri, insan haklarını zedeleyen fikir ve hükümleri Kur'an'a akıllıca başvurarak kaldırmak, silip süpürmek mümkün görülmektedir. Hurafeler, yalan yanlış mitoloji, mucize ve keramet hikayeleri müslümanları düşünmekten alıkoyan en önemli unsurlardır. Bunların Allah'ın kainat kanunlarına, doğa ve sosyal kanunlarına (teklifi şeriat) aykırı oldukları anlatılmaya muhtaçtır.

Prof.Dr.Hüseyin Atay
Kur'an'a Göre Araştırmalar-II