Kaza, "herhangi bir mazeret dolayısıyla vaktinde yapılamayan ibadetin, vakti çıktıktan sonra başka bir vakitte yaplması"dır.

Peki vaktinde kılınmayan namazın kazası olur mu? Diğer bir ifadeyle;geçmişte kılınmamış namazlar kaza edilir mi? İşte bu konuda Müslümanlar, İslam'ın tasvip etmediği yanlış inanç ve uygulamalar içindedirler. Toplumdaki bu yanlışın dinimizdeki doğru şeklini, ana kaynağımız Kur'an ve onu en iyi anlayıp uygulayan Rasulullah'ı dikkate alarak açıklayacağız.

Geçmişte kılınmamış namazların kazasına dair Kur'an'da bir ayet olmadığı gibi, buna bir işaret de söz konusu değildir.

Kanaatimiz odur ki, bizim bu konuda sunacağımız görüş, hem din bilginlerince ortaya konulmuş görüşlerin bir hasılası, hem de en doğrusudur.

Konuyla ilgili teknik açıklamalara geçmeden önce, kaza namazı kılacak bir Müslüman portresi çizmekte fayda vardır: Anadan doğma Müslüman, ekserisi hacı-hoca çocuğu, sağlıklı, genç, dinamik, aklı başında, vakti bol, ama kırkına kadar namaz kılmamış, belki bayramdan bayrama veya Cuma'dan Cuma'ya  kılmış. Şimdi geçmişte kılmadıklarını kaza ediyor.

Yukarıda verdiğimiz kaza tarifinde, "bir mazereti nedeniyle" ifadesi yer almaktaydı. Ne var ki, Kur'an'da ki ayetlere ve Peygamber'in bu ayetleri uygulamasına dikkat edilirse, akıl nimetinden yoksun olma hali; delilik, bunaklık, uyku dışında namaz kılmamaya herhangi bir mazeret veya ruhsat olmadığını görürüz. Aklı başında olan, kulluk bilinci bulunan mü'min, her zaman, her yer ve ortamda duasını ve tazarrulu duasını yapabilir. Netice itibariyle, hiçbir şey duaya ve namaz kılmaya engel değildir. Diğer bir deyişle, namaz kılma hususunda; iş-güç, alış-veriş, işçilik-patronluk, yolculuk, esirlik, askerlik, savaş, hastalık, hayız, nifas, dermansızlık, ihtiyarlık, mal-mülk, çoluk-çocuk, yersizlik, yurtsuzluk, kirlilik vs. mazeret sayılmaz; mükellefiyeti düşüren sebepler [uyku, unutmak, bayılmak, bunamak, delirmek] olmadan, hiç kimse namazı terk edemez.   
Zikri geçen bilinçsizlik halleri ortadan kalktığında kişi, namaz kılmakla mükellef olur. Yapılmamış, yapılamamış görevlerin akibeti Allah'a bırakılır. Kula düşen kusurları için Allah'tan bağışlanma dilemektir.

Kılınmamş namazları, Allah'a ödenmemiş bir borç kabul edip sonra da topluca kılıverip, "Ben namazlarımı kaza ettim, namaz borcum yok" gibi ödeşme mantığı, namazın farz oluş gayesine ve esprisine de aykırıdır.

Bu açıklamalarımız yanlış anlaşılmamalı ve başka mecralara çekilmemelidir. İnsan çetele tutmadan, Allah'ın rızasını kazanmak ve O'nu memnun etmek için (borç alış-verişi, ödeşme düşünmeden) bol bol dua etmeli, namaz kılmalıdır. Namazsız geçen dönemleri için de Allah'a çokça istiğfarda bulunmalıdır.

Hakkı Yılmaz
İslam Dini'nin Temel Direkleri