Yüce Allah, Kur’an’ı Kerim’in Necm süresinin 38-41. ayetlerinde önemli ilkelere yer vermiştir. Necm suresi 38. ayet: “Gerçek şu ki, hiçbir günahkar, bir başka günahkarın yükünü sırtlamaz.”
Necm suresinin 38. ayeti, Sorumluluk prensibini, suçların ve cezaların şahsiliğini vurgulamaktadır.
Herkesin ancak kendi vebalini ve günahını taşıyacağı belirtilmektedir. Bu ayet aynı zamanda hıristiyanlıkta, Adem’den bütün insanlığa geçtiği düşünülenEzeli Günah” inancını da reddeder. Hiç kimse kendisinin sebep olmadığı bir günahtan sorumlu olamaz. Ne baba çocuğunun, ne de çocuk babasının, atasının günahından sorumludur. İnsanın atasının günahkar, şaki veya kafir olması, kendisine zarar veremeyeceği gibi, veli veya nebi olması da kendisine bir yarar sağlamaz. Babasının peygamber oluşu, Nuh’un kafir oğlunu kurtaramamıştır. Nuh’un oğlunu kurtarması için Cenab-ı Hakk’a yönelmesine karşılık Cenab-ı Allah Nuh’a: “Ey Nuh o senin ailenden değildir. O yaramaz işler yaptı. Bilmediğin şeyi benden isteme.” (Hud:46) şeklinde isteğini reddetmiştir.

Cenab-ı Hakk insanı, bir başkasının günahından sorumlu tutmadığına göre, insanlar da suç işlememiş birini, başkasının hata ve günahından dolayı sorumlu tutmamalıdır. Günah ve sevap, kötülük ve iyilik bireyseldir, kişinin kendisine özgüdür, verasetle geçmez.  Ancak, toplumumuzda “dedesi koruk yer, torununun dişi kamaşır” şeklinde günahın verasetle babadan oğula geçtiğini iddia edenlerin kullandığı bir atasözü vardır. Aslında bu atasözünden, “günahın verasetle babadan oğula geçtiği” şeklinde değil de “eskilerin yaptığı yanlış işlerden dolayı, daha sonrakiler de zarar görebilir.” anlamını çıkarmak gerekir.

Necm suresinin 39. ayetinde: “Doğrusu, insana çalışmasından başka bir şey yoktur.” 40. ayetinde: “Ve çalışması da yakında görülecektir.” 41. ayetinde ise: Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir.” buyurulmaktadır. Yüce Allah bu ayetleri ile de hesaba ve adil yargılamaya dikkat çekmektedir. Zira dünya hayatında iradi seçimle yaptığı her iş, mahşer günü insanın önüne konacak, tamamen adil bir yargılamaya tabi tutulacaktır. İnsan, amellerinin karşılığını tastamam, eksiksiz bir şekilde alacaktır. 41. ayette, nihai takdire ayrıca vurgu yapılmıştır. Mahşerde hiç kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmayacağı kesin olmakla beraber, ilahi lütuf ve bağışlama hususu Allah’ın mutlak iradesine bağlıdır.

Bu konuda mümine düşen ümitvar olmak, buna güvenmek ve gevşeklik göstermemektir. İnsanın ancak çabasının sonucu elde edeceği ve çabasının karşılığını ileride mutlaka göreceğini vurgulayan 39. ve 40. ayetler: Dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah nezdindeki değerine de ayrıca işaret etmektedir.