Milliyet Blog


Sosyal medya paylaşım platformlarından Milliyet Blog, artık paylaşımlara fotoğraf karesi eklenmesine izin vermiyor. Bu platformda her şey tam denetim altındadır. Yazılan, çizilen bloglar, onlara yazılan yorumlar ve cevaplar, kısaca her şey denetim altında. Geçenlerde en son eklemek istediğim bir blog sayfasına resim ekleyemedim. Dakikalarca blog girişi yapılan kumanda panelinde resim ekleme linkini aradım, maalesef  bulamadım. Meğerse, Milliyet Blog artık üyelerinin resim eklemesine müsaade etmiyormuş. Herhalde telif hakları münasebetiyle bir tatsızlık yaşandı ki, böyle bir tedbir almak zorunda kaldılar. Fakat benim en çok merak ettiğim, Milliyet Blog platformunun asli müdavimlerinden bir yazarı iyi küstürmüşler ki; üye, ne sayfasına ve ne de diğer üyelerin paylaşımlarına hiç selam sabah vermiyor.  Adını vermek istemediğim üye, benim de Milliyet Blog'da severek izlediğim yazarlardan biriydi. 

Şimdi Blogger'i aynı şekilde düşünüyorum da; eğer burası, Milliyet Blog gibi olsa, hiç birimiz burada doğru dürüst paylaşımlar yapamayız. Yazdığımız blog sayfası editörler tarafından okunup inceleniyor, kurallara uygun yazılmış bir blogsa yayına alıyorlar, aksi halde reddediyorlar, siz de reddedilme sebebindeki ayrıntıları düzelttikten sonra onaylanmak üzere editörlere tekrar gönderiyorsunuz, ya da bu blog sayfasını tamamen geri çekiyorsunuz. Blog sayfalarına yazılan yorumlar ve cevaplar da aynı şekilde denetime tabi. İşte Milliyet Blog'da blog paylaşım süreci böyle devam edip gidiyor. Şimdi Blogger'i Milliyet Blog ile mukayese ettiğim de burası bir cennet, her şey sizin elinizde; yazar da sizsiniz, sorumlusu da sizsiniz.    

Külahta Kek



Malzemeler:
4 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
1 portakal kabuğu rendesi
1 su bardağı portakal suyu
2 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Karışımın kıvamına göre un katılacak
15 Adet boş dondurma külahı

Yapılışı:
Yumurtaları (sarısı ve akı) şekerle birlikte mikserle beş dakika çırpıyoruz. Bu karışımın içine ;süt, sıvı yağ, portakal suyu ve rendesini ilave edip bunları da mikserle çırpıyoruz. Unu kabartma tozunu, vanilyayı ilave edip tekrar mikserle karıştırıyoruz. Külahları normal çay bardaklarının içerisine koyup bir tepsiye diziyoruz. Yaptığımız karışımı külahlardan bir parmak eksik olacak bir şekilde dolduruyoruz ve 160 derecelik ayarda fırına veriyoruz ve 30-40 dakika fırında pişiriyoruz.  Afiyet olsun.

Değirmenden Mektup Var, ilk defa bir mutfak işi paylaşımda bulunuyor. Nedenini açıklayayım. Değişiklik olsun diye. Hani tebdili mekanda ferahlık var derler ya, işte böyle bir şey. Ben bu işi pek beceremem, sakın benim yaptığımı sanmayın. Sevgili eşim (Kamer) yaptı, dikkatimi çekti. İlk defa dondurma külahında kek gördüm. Kendisi bana yardımcı oldu, ve bu keki burada sizlerle paylaşmanın heyecanını yaşadık.

Sonsuzluk


"Sonsuzluk kavramı insanı her zaman korkutur. O yüzden kendimize geleceğe uzanıp uzanamayacağımızı sorarız... " (Truva filminden bir alıntıdır.)

Lügat anlamı olarak; "Sonsuzluk kavramını, sonu ve sınırı olmayan gelecek zaman, sonsuz olma durumu. " şeklinde açıklayabiliriz.

Truva filminden alıntı yaptığım ve yazının ilk paragrafında paylaştığım cümleleri okuduğunuz da ne hissettiğinizi, sonsuzluk ve gelecek kavramlarından nasıl etkilendiğinizi ve ne düşündüğünüzü gerçekten merak ettiğim için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Sonsuzluk kavramı gerçekten bizleri korkutuyor mu? Ardından geleceğe uzanıp uzanamayacağımızı kendimize soruyor muyuz? Bilmek isterim doğrusu. Önce bu konuda ben kendi duygu ve düşüncelerimi açıklayayım. Sonsuzluk kavramı gerçekten beni hep korkutur. Ben bu sonsuzluk kavramını iki ayrı yere koyar ve her iki durumdan da korkmaya başlarım. Bunlardan ilki, öldükten sonra geleceği olan varoluş durumu, diğeri ise geleceği olmayan yokoluştur. 

Sonsuzluk kavramını yerine koyduğum ilk duruma göre; İslam inancının esasını teşkil eden ve imanın esaslarından olan "vel yevmil ahir" dediğimiz ahiret günüdür ki, işte o bize; sonsuza dek sürüp gidecek olan bir yaşamı, diğer anlamıyla “Yok” olmanın söz konusu olmadığı, sınırsız ve sonsuz devam edecek olan bir ahiret yaşamını haber verir.

Ey Âdem; dedik: 'Sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğinizden bol bol, yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız' (Bakara, 2/35). 
Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. (Bakara,2/36) Bir rivayete göre şeytan, Adem ile Havva'yı yasaklanan ağacın meyvesinden yemeleri halinde sonsuza dek hayatta kalabileceklerini, bir başka deyişle ölümsüz olacaklarını, Allah'ın bu nedenle o ağaca yaklaşmamalarını istediği konusunda kandırdığı söylenir.  

Sonsuzluk kavramını yerine koyduğum ikinci durum ise; eğer öldükten sonra bizi sonsuz bir yok oluş bekliyorsa, bu yok oluşun tam neresinde ve ne halde olacağımızı çok merak ediyorum. Bir insan uyku halindeyken, gördüğü rüyalar hariç, uykusundan hiçbir şey biliyor mu, hiçbir şey hatırlıyor mu? Bilemez ve hatırlayamaz. İşte yok oluş böyle bir şey olacak, yani sonsuza kadar ya uyku halinde olacağız, ya da tamamen yok olup, kaybolacağız.

İkinci durumun gerçek olmasını ben asla istemiyorum. Nedenine gelince: Adaleti, merhameti ve vicdanı olmayan bu dünyada haksızlığa ve zulme uğrayan insanların, uğradıkları zulüm ve haksızlık yanlarına mı kalacak? O zalimlerden hesap sorulmayacak mı? Eğer öldükten sonra bizleri sonsuz bir yok oluş bekliyorsa, buna çok üzülürüm doğrusu. 

Felaket Yolcusu

Adım adım, felakete giden bir yolun yolcusuyuz. Bize kim sahip çıkabilir diye etrafıma bakıyorum, hepsi de hırsız! O halde, bizi bu felaketten kim kurtaracak? Gökten evliya inmeyeceğine göre, bizi yine BİZ kurtaracağız! Ama nasıl?.. Bizler ne zaman bir ve beraber olursak, işte o zaman. İnşAllah çok geç kalmayız. Aksi halde, iş işten geçtikten sonra, hiçbir şey bizi kurtarmaya yetmeyecek!..

Dilesin Benden

Tek başına bir duanın kimseye faydası yoktur. Dua aslında fiiliyata geçmesi gereken bir uygulamadır. Bizler işimize gelmediği için, yapacağımız yardım cebimizi yakacağı için, her şeyi güya dua ederek Allah'a havale ederiz. Aslında Allah bize diyor ki; kim darda kalan bir kulumun darlığını giderirse, dilesin benden ne dilerse...

Açlık


Yukarıdaki video kesiti, konusu II. Dünya Savaşı olan  Piyanist isimli filimden alınmıştır. Açlığı ve açlığın ne demek olduğunu en iyi bir şekilde anlattığı için bu videoyu paylaşmak istedim. Cenab-ı Hakk, hiçbir kulunu açlıkla terbiye etmesin. 

Kur'an'ı Okuyun

Prof. Dr. Hüseyin Atay ve Hasan Onat

Çağdaş iletişimin olanakları ile herkesi; ahlaksızı, hırsızı, sarhoşu, düzenbazı, bilgini, bilgeyi ve diğerlerini seyrediyor, dinliyor ve okuyorsunuz. Sizi yaratan, size insan diyen, sizi size anlatan Allah'ı da dinleyin ve kitabı olan Kur'an'ı okuyun. Emin olun ki, vaktiniz asla boşa gitmeyecektir. Hem kendinizi, hem etrafınızdaki insanları, hem de evreni anlayacaksınız. Bir insan ne kadar evrensel olursa olsun, bütün evreni ve insanlığı kucaklamak konusunda Allah'tan daha evrensel olamaz!

On bin veya daha çok yıllık insanlık tarihi süresi içinde hiçbir din ve hiçbir dinin kutsal kitabı, insanlık tarihine ne bir dünya medeniyeti ve ve ne de bir dünya felsefesi sunmuş değildir. Yalnız Kur'an bu hükmün dışındadır. Kur'an, insanlık tarihine hem yeni bir dünya medeniyeti, hem de bir dünya felsefesi kurmanın ilk örneğini vermiştir. Bunun inkar edilemez kanıtı tarihin kendisidir. 

Geçmişi böyle tarihi bir övüngüye sahip olan müslüman milletlerinin dünya milletleri içinde şimdiki acıklı duruma düşmelerinin sebebinin Kur'an'ı Kerim'i arkalarına atmaları olduğunu Bağdat'ta (1948-1954) öğrenciliğim sırasında kavradım. Kırk üç yıl önce, Türkler Kur'an'ı anlamadıkça gerçek müslüman olamazlar, demiştim.  

Yeni bir insanlık medeniyeti ortaya koymak, ancak Kur'an'a yeni bir ilim zihniyeti ile eğilip, onu yeni ilim verilerine ve çağın yaşam şartlarına göre anlayıp üzerinde düşünmekle olur. Kur'an geçmişte bunun örneğini vermiş olduğu gibi, şimdi de bunu başaracak güce ve dinamikliğe sahiptir. 

Ben, Kur'an'ı okuyup anladıkça, insanın ne kadar yüce bir varlık olduğunu algıladığım için, herkese Kur'an'ı okumasını öneriyorum ki; insan kendisinin ne yüce bir varlık olduğunun, Tanrı'dan başkasına boyun eğmeyecek saygınlığa ve şerefe sahip bulunduğunun bilincine varsın. Kur'an'da Allah konuşuyor. Size ne dediğini ve ne demek istediğini öğrenmeyi istemek hakkınız. İnsan bu hakkını kullanmaktan sorumludur. 

Hüseyin Atay
30 Aralık 1997
Beşevler, Ankara

Kitaplarım



Bana umut verir 
raftaki kitaplarım. 
Kokusu, renkleri, 
hülyalara dalarım. 

Kendimi ararım 
her sayfasında, 
ye’se yer yoktur 
benim kitabımda. 

Dikensiz güldür,
laledir, sümbüldür;
gönüllere dokunan 
şeyda bülbüldür; 
benim kitaplarım. 

Recep Altun

Adaletsiz ve Yanlış Uygulama


Merhabalar.
Bugün 05 Ocak 2019, günlerden Cumartesi. Ücretli poşet uygulamasına geçeli, bu günü saymazsak dört gün olmuş. Ankara Sanayi Odasında gerçekleştirilen, Çevre ve Sanayi İstişare Toplantısı'na katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, plastik poşet kullanımının yüzde 50 azaldığını söylemiş. Hemen böyle dört günde plastik poşet kullanımıyla ilgili söz konusu istatistiki bilgiye nasıl ulaşmışlar, ben pek bir anlam veremedim.

Gerçekten plastik poşetlerin çevre kirliliği yarattığı ve insan sağlığını olumsuz etkilediği bir gerçek. Ülkemizde aşırı derecede bir plastik poşet savurganlığı yapıldığını da biliyorum. Plastik poşetlerin geri toplamından üretilme maliyeti, yaklaşık normal üretim maliyetinden 100 kat daha fazla olduğunu da öğrendim. Bu bağlamda plastik poşet kullanımını nasıl azaltırız noktasından harekete geçen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ücretli poşet uygulaması ile ilgili daha önce hazırlanan ve 27.12.2017 tarih ve 30283 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile, söz konusu plastik poşetlerin tüketiciye ücretsiz verilmeyeceği ve poşet başına da tüketiciden 25 kuruş tahsil edileceğini hüküm altına almıştır.

Bana göre bunun adı, doğrudan milleti hizaya getirmektir. Niyetiniz üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek ise, getirilen uygulama bu söze aynen uyuyor. Yok gerçekten üzüm yemek istiyorsanız o zaman başka alternatifler bulun. Madem plastik poşet çevreye ve insan sağlığına zararlı, niye tümden kaldırmıyorsunuz da tanesini 25 kuruştan millete satıyorsunuz? Oysa, bu işten kim para kazanıyor? Alışveriş merkezleri, satıcılar. .. Ceremesini kim çekiyor? Tüketiciler, yani millet. Alışveriş merkezleri geri dönüşümlü ve sağlıklı malzemelerden üretilmiş poşetler kullansınlar. Neden bu işin yükü, gelir seviyesi düşük insanlarımıza yükleniyor? Gelir seviyesi düşük insanlarımız için bu 25 kuruş, çok ama çok önemli. Bu adaletli bir uygulama değildir. Ücretli poşet uygulamasının iptal edilerek, yerine daha adaletli ve mantıklı bir çözüm getirilmesi halinde; hem gelir seviyesi düşük insanlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi,  hem de çevre kirliliğinin önlenmesi açısından daha yararlı olacağı kanaatindeyim.
Selam ve saygılarımla.

Hoş Geldin 2019


İyisiyle-kötüsüyle, acısıyla-tatlısıyla, bir yılı daha geride bırakmanın ve yeni bir yıla kavuşmanın sevinç ve heyecanını ister istemez hepimiz yaşıyoruz. Bir önceki yıldan umduğunu bulamayanlar, umutlarını bu yeni yıla bağlamak durumundalar. Çünkü umutsuz ve hayalsiz yaşanmıyor. İnşAllah bu yeni yılda umutlarımız gerçek ve mutluluklarımız sonsuz olur. 

Güzel ülkemizin PTT adında bir kamu kurumu vardı. Bunu hepiniz bilirsiniz. Geçenlerde bir işim dolayısıyla PTT'nin Ankara Ulus'ta bulunan merkez şubesine gitmiştim. Orada bir standında yukarıda sizlerle paylaştığım tebrik kartlarını gördüm ve bir kaç tane hatıra kalsın diye bu kartlardan aldım. Eskiden birbirlerimize yılbaşılarında ve bayramlarda tebrik kartları gönderirdik. Gelişen günümüz teknolojisi, tüm bu güzellikleri bizlere unutturdu. İlerleyen yıllarda kim bilir, daha ne güzelliklerimizi raflara kaldıracağız.

2019 yılında umutlarınız gerçek, mutluluklarınız sonsuz olsun. Mutlu yıllar...