Ahlak konusunda topluma öncülük etmesi gereken yöneticiler, toplumu besleyen ve diri tutan tüm ahlaki değerlerimizi planlı ve proğramlı bir şekilde yozlaştırdılar ve yozlaştırmaya devam ediyorlar. Öyle ki ahlaksızlığı kişisel ikballeri üzerinden meşrulaştırıp devlet katında kurumlaştırdılar. 

Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, vurdumduymazlığın arttığı bir ülkede bireyler önce toplum olma vasfını kaybederler; ardından çürüme ve yozlaşma toplumu bölüp parçalar ve bireylerin gelecek umudunu yok eder. Bugün gençlerimiz umudunu yurtdışında arıyorlarsa, temel nedenini burada aramak gerekir. 

Çürümeden ve topyekun çöküşten kurtulmak için sorunun kaynağına inmeli ve teşhisi doğru koymalıyız. Türkiye, bir an önce siyasetten başlamak üzere her alanda ahlaki bir yenilenmeyi, ahlaki bir rönesans'ı gerçekleştirmek zorundadır. Ahlaki yenilenmeyi sağlayabilmek için de siyasi etik ve yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarmak zorundadır. 

Türkiye, siyasete girenlerin mal varlıklarını kamuoyuna açıklamalarını zorunlu kılan yasayı çıkarmak zorundadır. Devlette liyakati önceleyen yasayı çıkarmak zorundadır. Sayıştay'ın Uluslararası Yüksek Denetim Kurulları Örgütünün kurallarına göre denetim yapmasını öngören yasal düzenlemeyi yapmak zorundadır. Böylece siyasetin finansmanından başlayarak siyaset kurumunu ahlak ekseninden yeniden ayağa kaldırmak zorundayız. 

Dostlar! Bu ahlak kavgası hiçbir kavgaya benzemez. Bu ekmek kavgası değildir. Bu koltuk kavgası değildir. Bu bir haysiyet kavgasıdır, varoluş kavgasıdır, bu bir vatan kavgasıdır. Bu kavgayı vermek zorundayız...

Kemal KILIÇDAROĞLU