Hayalimdeki Ev


İşte Hayalimdeki Ev Bu!.. 

Tek katlı ve çatı katı dubleks olacak. Yatak odam yukarıda ve duvarları yamuk olacak ve penceresi gökyüzüne bakacak, ben de hem mehtabı hem de yıldızları seyrederken uykuya dalmış olacağım. Uyandığım da sabah güneşi yatak odasında olmalı. Alt katta oturma odası, salon, mutfak, banyo+wc olacak. Balkon  o kadar önemli değil. Fotoğraf karesindeki ev bir prefabrik modeldir. Fiyatını ve metrekaresini henüz tespit edemedim.

YazBlogcu

Zafer Bayramı


Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuzun birçk yeri elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu.

Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. Anadolu halkı, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla O'nun önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı.

Yapılan birinci ve ikinci İnönü Savaşlarında başarılı olan ordumuz, Sakarya Savaşıyla taarruz durumuna geçti. Atatürk, ordularına: "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır" diyerek, vatanın her karış toprağının düşmandan temizlenmesinin emrini verdi. Yapılan hzırlıklardan sonra, Musatafa Kemal'in Başkomutanlığında ordumuz, 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarrruzu başlattı. 30 Ağustos'ta Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandı.

9 Eylül 1922'de Türk ordusunun düşman kuvvetlerini İzmir'de denize dökmesiyle yurdumuz düşmanlardan temizlenmiş oldu.

Başkomutanlık Meydan Muharebesinin zaferle sonuçlandığı 30 Ağustos günü, 1935 yılında Zafer Bayramı olarak ilan edildi. Milletçe bugünü, her yıl bayram yaparak büyük bir coşkuyla kutluyoruz.

Bu savaşa katılan kadın-erkek, yaşlı-genç tüm Kahramanlarımızı ve Aziz Şehidlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Bir Yolu Var mı?


Nasreddin Hoca bir gün oğlu ile yolculuk yapıyordur. Eşeğe oğlunu bindirmiş, kendisi yanlarında yürüyerek yola devam ederken karşılarına çıkan bir grup insan: ”Çocuğa bak, ihtiyar babasını yürütüyor kendisi eşeğe binmiş gidiyor ne ayıp!” der.

Hoca bu sefer çocuğu indirir kendisi biner eşeğe. Giderlerken bir başka gruba rastlarlar onlar da der ki:  “Adam utanmıyor musun el kadar çocuğu yürütürken kendin eşek sırtında gitmeye?”

Hoca bu sefer kendisi de eşekten iner, oğlu ve kendi yaya yollarına devam ederlerken bu kez bir başka grup: “Arkadaş eşeğiniz var, ne diye binmezsiniz, sizdeki ne akıldır böyle!” der.

Bu kez her ikisi de eşeğe binerler, ancak yine bir grup insan söyleyecek bir şeyler bulur ve derler ki: “Hiç mi insafınız yok arkadaş, zavallı eşeğe ikiniz birden binmişsiniz?”

Hoca bu kez oğluna döner der ki: “Bak evladım, bir tek eşeği sırtımıza almadığımız kaldı, onu da yapsak yine birileri laf eder emin ol.”

Uyan Artık


Ben, artık güvenmiyorum bu devrana
Kimse gelmiyor, babasının hayrına
Karnımız tok, doyduk artık bu laflara
Çıkar değil de, ney ya bunca bu kavga!

Hep, hizmet için gelirler iktidara
Kimse bilmez, ne çeker bu fukara
Tüfeğinde bir atışlık mermisi vardır
Onu da dört yılda bir atar, karavana!

Ey Türk milleti! Ne olur uyan artık!
Kendini bilmezlere dersini ver artık!
Kan emici sülüklerin teneşiri olsun
Her seçimde önüne gelen bu sandık!..

Yaz Blogcu

Şehitler Ölmez Sürgünü


BAKIRKÖY Müftüsü Zakir Uzun, geçen aralık ayında Tokat'ta şehit edilen Cengiz Sarıbaş'ın Ataköy 5. Kısım Camisi'nde kıldırdığı cenaze namazında, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” dediği için Mersin'e tayin edildiğini öne sürdü.

Tayinini, “baş kesme cezası” olarak nitelendiren Uzun'un ifadesine göre cenazede bulunan AK Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık, cenaze töreninin ardından telefonla arayıp bölücülük yaptığını söyledi. İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı da arayarak, “Keşke ‘ölmez ve bölünmez' şeklinde konuşmasaydın. Başımıza iş açacaksın. Bu iş Ankara'ya kadar gider” dedi. Bakırköy Kaymakamı Dursun Ali Şahin, “Seni tanımasam, ülkücü bilsem seni derhal görevden alırdım” diyerek, neden böyle konuştuğunu sordu. Kıyıklık'ın kendisini telefonda azarlayıp dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ve Devlet Bakanı Faruk Çelik'e şikayet ettiğini, onun da konuyu Diyanet İşleri Başkanlığı'na ilettiğini anlatan Uzun, tayinini izindeyken öğrendiğini söyledi.

Kaynak: Fatma Aksu/İstanbul- 18.08.2010 Hürriyet Gazetesi   

Lütfen bu haberi yorumlar mısınız?

Affetmem


Gök gürültüsü doldu, bulanık gecelerime.
Yağmurlar şakradı, gönül pencereme.
Yalnızlık bir çare ki, kanayan yüreğimde;
Çilesini çekiyorum şimdi,
O zalimi sevsem de, sevmesem de.

Bizim aşkımız tertemizdi.
Eli elime bile değmedi.
Birkaç mektup, birkaç resim;
İşte, hepsi bundan ibaretti.

Elbet bir gün karşılaşırız.
Hal, hatır sorarız.
Havadan, sudan değil de,
Eskileri yad ederiz.

Geldiği zaman veda vakti.
Sarılırım ona bir kardeş gibi.
Ama bu sefer affetmem;
Tutarım, o tutamadığım eli.

YazBlogcu

Haya


Kırdım kalemi, bir şey gelmez elimden
İstediğin buydu; al senin olsun meydan.
Kötülerin dalı olmaz, gölgesi olmaz;
Zarar gelmez adama, mert oğlu mertten.

Elimizde sazımız, dalımızda heybe
At koşturduk yıllarca biz bu yerlerde
Çaldık, söyledik ne varsa güzellikte
Beraberdik her sevinçte ve kederde.

Geçici bir oyun ve oynaştır bu dünya
Tek bir gerçek var; varsa, o da haya
Bu dünya ne sana kalır, ne de bana
Kalsaydı, kalacaktı Sultan Süleyman'a...

Recep Altun Kaman-Kırşehir

Ramazan Davulcusu


Ketenlik'te (Batı Trakya/Yunanistan) Bayram Bahşişi Toplayan Ramazan Davulcusunu görmektesiniz.

Bakara( 2) 185:
"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir."

Mübarek Ramazan Ayının benim dünyamdaki yeri bir başkadır. Ramazan Ayı geldiğinde çocuklar gibi sevinirim. Bayramlarda aynı sevinci ve hazzı asla duyamam, Ramazan Bayramını, Ramazan Ayını sonlandırdığı için sevmem. Ramazan Ayı hiç bitmesin isterim. Namaz kılarken her zaman huşu içinde pek namaz kıldığımı söyleyemem, ama Ramazan Ayını huşu içinde geçirdiğimi söyleyebilirim.

Çocukluğumun Ramazan Ayları kış mevsimine denk gelmişti. Bahçe duvarları boyunca karlar yağardı, herkes evinin önüne çığır açardı, insanlar açılan bu çığırı kullanarak çarşıya ve evlerine gidip gelirlerdi. Ramazan Davulcusu da bu çığırı kullanmak durumundaydı. Ramazan Davulunun sesi önceden uzaktan 'tımbıdı tımbıdı' gelirdi. Bu ses kulağıma öyle güzel ve hoş gelirdi ki, anlatamam. Ramazan Davulcusu evimize doğru yaklaştıkça ses yükselmeye başlardı. Sesin yüksekliğine göre Ramazan Davulcusunun evimizin önüne ne kadar mesafede kaldığını bilir, ona göre pencereye Ramazan Davulcusunu seyretmeye kalkardım. Ramazan Davulcusunu pencereden seyretmek bana öyle büyük bir haz verirdi ki, anlatamam. Karın çok yağdığı zamanlar çığırdan yürüyen Ramazan Davulcusunun ancak başını görebilirdim. Bedenini ve davulunu karın oluşturduğu yüksek kar duvarlarından dolayı görmek imkansızdı.

Ramazan Davulu ile yatağından kalkan rahmetli annem mutfakta tavada hamur kızartmaya giderdi. O zamanlar milangaz, tüplü ocaklar nerede, gazocağı dediğimiz, haznesine ispirto dökülerek ısıtılan ve teknesindeki gazı sıkıştırmak için pompa düzeneği bulunan bir tür seyyar ocaktı. Bizi siz çocuksunuz tutamazsınız diye kaldırmazlardı, yorganın altından dört gözle annemin bize "hadi siz de kalkın" demesini beklerdik.


Biz öyle Anadolu'nun büyük şehirlerindeki çocuklar gibi Ramazan eğlenceleri; (Hacivat, Karagöz-Meddah-Orta Oyunu-Cambazlar-Hokkabazlar-Macuncular-Kağıt Helvacılar-Kukla Oyunları-Tasavvuf Müziği-Tiyatro- Faslı Ramazan Konserleri vs.) ile yetişmedik.

Bazı günler kalkmamıza izin verirlerdi, kimi zamanlar öğleye kadar oruç tutardık ve onun adı "tekne orucu" idi. Bazen de tüm gün tutar, iftar vakti ezan okununca büyüklerimizin ellerini öperek, tuttuğumuz orucu elini öptüğümüz büyüğümüze harçlık karşılığında hediye ederdik.

Efendim, bir Ramazan günleri değil ki böyle; başımızı çevirip, hasretle geriye bakarak özlemini duyduğumuz o güzel günler...

Bu vesile ile sizlere hayırlı Ramazanlar dilerim. 
YazBlogcu

Bir Yer Arıyorum


Bir yer arıyorum;
Saygının sevgiye gebe kaldığı
Sevginin de aşkı doğurduğu bir yer!..

Saygıyı ve sevgiyi;
Kalaysız bakır bir tepside sunan
İnsanların olduğu yeri arıyorum!..

Bir yer arıyorum;
Kimsenin, kimseye “öte çekil” demediği
Düştüğünde elinden tutacakları bir yer!..

Bir yer arıyorum;
Kimsenin, kimseden çekinmeden
Seni seviyorum diyebileceği bir yer!..


YazBlogcu

Namaz


"Allah'ım Resul-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz namazı hangi enginlikte ikame ediyor idiyse, bana da 0 idraki lütfeyle; namazın manasını benim ruhuma da duyur. Rabb'im, ben de Peygamber Efendimiz'in eda ettiği gibi namaz kılmak ve onu benliğimin bütün zerrelerinde duymak istiyorum. Namaz esnasında Sen'den başka bütün mülahazalara karşı kapanmayı ve tamamen namazlaşmayı arzu ediyorum. Ne olur Allah'ım, bu lütfunu bana da nasip eyle!..."

"Namazda derinleşememek ya da namaz kılarken dünyalık düşüncelerden uzaklaşıp bir türlü haşyete ve huşua ulaşamamak hepimizin en önemli problemlerinden. Bu sıkıntıdan kurtulmak için  önce hedef belirlemek ve o hedefe azimle yürümek gerekiyor. Zira mü'min, her konuda himmetini ali tutmalı." diyen Zaman Gazetesi yazarlarından Süleyman Sargın'a teşekkür ederiz.

Bu bağlamda, her vakit namazından evvel yukarıdaki duayı yapmalıyız ki; Yüce Allah'ın, nasıl olsa günün ve vaktin birinde bu huşu'yu yakalamamızı bize lütfedeceğine dair inancımın sonsuz olduğunu bu vesileyle dile getirmek istiyorum.

Recep Altun kaman-Kırşehir

Buğulu Düşler Durağı


 sillesini vurup kanatmış hayat
kırgınsın, yılgınsın, yalnızsın
kaçarcası iniyorsun şimdileri
şu hayatın merdivenlerini.
kalbin hüzünle doluyor,
ayaklarından
sıcaklığı çekiliyor kanının,
küf kokulu basamaklar
                         uzun loş,
renkler soluyor derinlerde
içinde kuşkunun çiçekleri
ve ürpertisi korkuların
sağın-solun izbe, karanlık
tünelin ucunda sarı bir ışık...

artık kırkıncı basamaktasın
önünde sisli günleri yaşamın
bir yağmur damlacığısın,
yıkıyorsun yağmurunda saçlarını.
tozlu sokaklar, evler, güz yaprakları
sana yitik yıllarını hatırlatıyor
ve akşamlar çekiyor ellerinden.

ürkek iniyorsun merdivenleri,
buğulu düşler durağı'ndasın
durakta dinlenip yenilenerek
iniyor... iniyor... iniyorsun.
dönüşü yok bir yolculuk bu
"tünelin ucundaki o ışık
gösterecek" diyorsun kurtuluşu...

17 Mart 2005 Sevim Kırgezen

Rızıktan Endişe Etmemeli


Rızıktan endişe etmemeli, bu yüzden doğruluktan ayrılmayıp haramlara düşmemeli. Rızık mukadderdir. Herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden gelir, isteyene haramdan. Gelen miktar aynıdır.

Ecel de bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki, daha ne istiyoruz, niye şükretmiyoruz? Rızkımız belli, ömrümüz belli, başımıza gelenler Allah'tan.

Yeryüzündeki her canlının rızkı Allah'a aittir. Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine tastamam verilir. 

Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve iltizamı doğruluk iledir. Peygamber efendimiz: "Doğru olunuz, doğruluk gerçeği, gerçek te cennet yolunu gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse, Allah katında o kimse sıddıklardan olur." demiştir.

Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile ibadetten evladır. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir.

Kaynak: Semerkand