Bir Diploma, Bir Hikaye


Bugün, nasıl olduğunu bilmediğim bir yerden bir ilham geldi ve 1987 yılında Kırşehir Lisesinden aldığım okul dışı diplomamla ilgili küçük bir hikayeyi kaleme almaya karar verdim. 

1968-1969 öğretim yılı sonunda ortaokuldan mezun olmam gerekirken, Matematik dersinden bütünlemeye kaldım. O yıl bütünleme sınavlarına da girmedim. Babam Almanya'da işçi olarak çalışmaktaydı. Ben de ona durumumu izah eden bir mektup yazarak, Almanya'ya gitmek istediğimi bildirdim. Babam önceleri benim Almanya'ya gelmeme pek sıcak bakmadı. Mektup üzerine mektuplar yazarak babamı nihayet ikna ettik. Babam, çalıştığı tekstil fabrikasına beni işçi olarak istek yaptırdı. 

Almanya'ya davet edilen işçilerin, özel olarak Almanya’dan gelen doktorlar tarafından İstanbul/Mecidiyeköy'de bulunan bir büroda;hayvan pazarından hayvan alır gibi diş kontrolü, idrar ve kan tahlilleri yapılıyordu. Bu kontrollerin sonunda da sağlıklı ve genç insanlar seçiliyordu. Böylece Almanya'ya gidecek olan işçilerin sağlık sigortası kurumuna ve diğer sosyal kurumlarına yük olmaması amaçlanıyordu. Ben de burada yapılan muayene ve tetkikler sonucunda sağlam raporu aldım ve Almanya yolculuğu için hazırlıklara başladım.

Fabrikanın Lojman Binası

1971 yılının Eylül ayında İstanbul/Sirkeci garından yakıtı kömür olan bir buharlı trenle Almanya yolculuğum başladı. Üç günlük rezil bir tren yolculuğundan sonra Almanya'ya geldim. 

Achim Tren İstasyonu

Babam beni tren garından almaya bir arkadaşıyla geldi. Tren garından yürüme mesafesinde olan işçi lojmanına üçümüz birlikte yürüyerek geldik. İçinde çift katlı ranza, çift kapılı metal bir dolap, ahşap bir masa, iki sandalye ve bir koltuktan  ibaret mütevazi lojman odasını görünce, hemen memleketteki evimiz gözümün önüne geldi. Daha üç dört gün olmuştu memleketten ayrılalı. Gurbetin gerçekten çok zor bir süreç olduğunu yavaş yavaş burada hissetmeye başladım.

Fabrikanın Dikiş Atölyesi

Televizyonu ilk defa orada "En Uzun Gün" isimli İkinci Dünya Savaşı konulu filmiyle izledim. Yine ilk defa AVM'leri orada gördüm. Çalışacağım fabrika, kadın ve çocuk giyimi üzerine üretim yapan bir tekstil fabrikasıydı. Fabrikadaki ilk çalışma yerim, her işi bitmiş giysilerin üzerine korumak için askılarıyla birlikte naylon bir kılıf geçirip raylı sistemde yürüyebilen iki makaralı bir büyük taşıma askılıklara takıyordum. Daha sonraları ütüye geçtim, Daha sonra da paket sevkiyatına geçerek o bölümde çalışmıştım.

Lojmandaki Odamız

1972 yılında babamla birlikte Türk Hava Yolları ile Türkiye'ye izinli geldik. İzin bitimi babam Almanya'ya döndü ama ben ortaokul son sınıftan kaldığım matematik dersinin bütünleme sınavına girmek için biraz daha Türkiye'de kaldım. Bütünlemeye kaldığım matematik dersinin sınavından geçer not alarak akabinde diplomamı amaya hak kazandım ve tekrar ben de ortaokul mezunu olarak Almanya'ya döndüm. (ortaokul diplomamı dışardan okumak üzere Kırşehir Lisesine vermiştim.)

Almanya'dan Aldığım Sürücü Belgemin Temsili Görüntüsü

1973 yılında babamın isteği üzerine sürücü belgesi almak üzere şoför okuluna kaydımı yaptırdım. İlk yardım kursu, teorik bilgiler kursu ve direksiyon eğitim kurslarını tamamladıktan sonra teorik bilgiler yazılı sınavını kazandım ve akabinde direksiyon uygulamalı sınavını da kazandıktan sonra imtihan edildiğim araçta sürücü belgesini imzalayıp hemen teslim ettiler. Ülkemizde bu sistem uygulanırken yapılan sınavları başardıktan sonra bir sertifika alıyorsun, o sertifikayla emniyete gidip sürücü belgen hazırlandıktan sonra alıyorsun. Okuduğunuz gibi, Avrupa'da direksiyon sınavını başardıktan sonra imtihan edildiğin araçtan inmeden hemen aracın içinde sürücünü belgeni alıyorsun. 


Sürücü belgesini aldıktan sonra şimdi bize bir araba lazım. Belki arabayla Türkiye'ye izne gidebiliriz. Belki de Türkiye'den önce bir Hollanda ziyareti de gerçekleştirebilirdik. Derken tanıdığımız bir yakınımızdan 17 M Ford marka tek kapılı steyşın bir araba satın aldık. 

Temsili Resim
Babamla ben Almanya'dan bu arabayla ailesi ile birlikte Hollanda'da (Den Haag) yaşayan Yusuf dayımı ziyarete gittik. Gitmeden evvel harita üzerinde yol güzergah planımızı yapmıştık. Ama şimdi bire bir güzergahı hatırlayamadım. İlk trafik cezamı bu yolculuk esnasında aldım. Şehir merkezi statüsünde sayılan yol güzergahında 50 km. hızla seyretmem gerekirken 64 km. hıza çıkmışım. Radar beni yakalamış. Söz konucu cezadan ancak, Almanya'ya geri dönüşümüzde lojmanımıza vardığımızda kapının altından lojman odasına atılmış zarfı açınca öğrendik ve 20 Alman Markı olarak düzenlenmiş poliçeyi Almanya'da bir PTT şubesine ödemiştim. 

Temsili Resim

Daha sonra 1974 yılının Haziran ayında arabamızla birlikte Almanya'dan Türkiye'ye izinli gitmek üzere gerekli hazırlıklarımızı yaparak yola çıktık. Ben henüz daha çok acemi bir sürücü olmama rağmen, yollarda hiçbir sıkıntı çekmeden kazasız belasız sağ salim Türkiye'ye ulaştık. Tabi bu aralar o kadar çok Türk Almancı, arabalarıyla Türkiye'ye izne gidiyorlar ki tüm güzergah yollarında, yoğun bir şekilde Türk Almancıları ile karşılaşıyorduk. Tabi yollarda arıza yapan, en çok da hararet yapmış araçları görüyorduk. 

Biz, Almanya'nın en kuzeyinde Bremen'de kaldığımız için bir gün Almanya; iki gün de Avusturya, Yugoslavya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye memleketimiz olan Kırşehir/Kaman'a üç günde ulaşabiliyorduk. Ben, hiçbir zaman zaruri haller hariç, saatte 100 km. üzeri sürat yapmadım ve genellikle saatte 90 km. hızla yol alarak bu 3 bin km. mesafeyi üç günde kat ettim.  

Tabi 1974 yılının Temmuz ayında, Kıbrıs'taki soydaşlarımıza yapılan mezalimi durdurmak için Türkiye'nin garantör ülke sıfatıyla Kıbrıs'a barış kuvvetleri çıkartmasıyla başlayan savaş, hepimizi heyecanlandırmıştı. İznimiz bitti ve geri Almanya'ya dönüş yolculuğumuz için hazırlıklarımızı yaptık ve düştük yollara. Bir taraftan yol alırken, bir taraftan da savaş bahanesiyle inşAllah Edirne Kapıkule sınır kapısından bizleri geri çevirirler diye de dua ediyorduk. Akşamın karanlığında İstanbul'a geldik. Polis ve jandarma tüm arabaları durdurup farlarını karartmalarını istiyordu. Karartma işi için okulda iken kitap ve defterlerimizi kapladığımız mavi renkli plastik karışımlı kağıtlar kullandık. Her yer karanlık, arabalarımızın farları da karartmadan dolayı çok zayıf bir ışık vermesi nedeniyle etrafımızı da sağlıklı bir şekilde görüp yol alamıyorduk. İstanbul'un içinden Edirne çıkışını bir türlü bulamadık ve arabayı sağa çekip birilerinden yardım almak zorunda kaldık ve o arada yine farları karartılmış bir araç, göbekteki üzeri şemsiyeli polis noktası olan yuvarlak ahşap varile çarpmasıyla polis kontrol kulesi devrildi ve hızla oradan uzaklaştı. Neyse biz de yolumuzu bulduk ve Edirne-Bulgaristan Kapıkule sınırına geldik. Tabi biz buradan geri çevrilmeyi bekliyorduk, ama pasaport kontrolümüz yapıldı ve Bulgaristan'a geçmemize izin verildi. 

59. Top. Er.Eğt.Tug. Acemi Birliğimden

1975 yılında silah altına alınacağımdan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Hannover Başkonsolosu, pasaportumu 6 aydan fazla uzatmadı. Haliyle Alman makamları da oturma ve çalışma izinlerini pasaport geçerlilik süresini aşmayacak şekilde 6 aydan fazla uzatmadı ve ben 1975 yılının Haziran ayında babamla birlikte Türkiye'ye kesin dönüş yaptım. Daha önce babama, askerden terhis oluncaya kadar Almanya'da çalışmaya devam etmesini, terhisime müteakip tekrar Almanya'ya yerleştikten sonra kesin dönüş yapmasını önerdim ama o bana "Bir Kaman bizi besleyemiyor mu?" dedi ve benimle birlikte kesin dönüşünü yaptı. Lafı fazla uzatmayalım, 3 Temmuz 1975 tarihinde Erzincan'daki 59. Top. Er. Eğt. Tug. Hafif Uçaksavar Takımı Çavuş Talimgahına askerlik görevimi yapmak üzere teslim oldum. Çok zorlu bir 4 aylık eğitimden sonra, Tatvan/Sorgun mezrasında bulunan Hafif Uçaksavar Topçu Taburu, 2.Batarya K.lığına çavuş olarak nasbedildim.

Tatvan/Sorgun/Uçaksavar Bataryası

Yirmi aylık vatani görevimi ifa ettikten sonra, 3 Mart 1977 tarihinde terhis oldum ve memlekete geldim. İşte, asıl askerlik bundan sonra başlar... Terhis olmadan bir ay öncesinden Almanya'da çalıştığım tekstil firmasının bölüm şefi Hans Martin'e, terhis sonrası yeniden fabrikada çalışmak istediğimi belirtir bir mektup yazmıştım. Şef Hans Martin de şu anda çalıştığım kısımda bir gencin istihdam edidiğini ve şu an itibariyla talebimin karşılanmasının mümkün olmadığını, ancak ilerleyen günlerde bana ihtiyaç duyulduğunda isteğimin karşılanacağına dair bir mektup yazarak durumu bana bildirdi.  

Devam edecek ...

Anneler Günü

 Yeryüzünün tek geçerli ve kıymetli günü, ANNELER GÜNÜ'dür.

Emek ve Dayanışma Günü


Ülkemizin kalkınması ve geleceği için emeğini ortaya koyan, yüreğinde vatan sevgisi ile çalışıp memleketimize değer katan tüm vatandaşlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum.

Arafta Kalmaktansa


bir daha uyandırmayın beni,
uyuttuğunuz derin uykudan.
korktuğumu zannetmeyin sakın,
bir daha uyanamama korkusundan.

ne bu dünyadan bir tapum var,
ne de cennetin tapusundan.
cehenneme bile talip oldum,
mekansızlık korkusundan.

Öyle demeyin, demiyorlar mı?
"Ahrette iman, dünyada mekan" 
arafta kalmaktansa, 
cehennem olsun bana mekan...

biliyorum, kızacak birileri bana
bak, şu talip olduğun mekana!
cennet tapuları paylaşılırken,
sen nerelerdeydin, Allah aşkına?

Belki Bir Daha


bulutsuz gecelerde
cırcır böcekleri ile
gevezelik eder;
söyleşirdik hep birlikte.

bekçilik ederdik
kurda kuşa karşı,
yerlere serilmiş
bulgur sergisinde.

sırası mı şimdi,
tanrıyı konuşmanın?
tadını çıkartalım! 
dünyada kalmanın...

gecenin yer yatağında
yıldızları saymanın;
zevkine varırdık,
birlikte olmanın...

bir ateş yakardık
tütsü gibi dumanın;
kokusuna bayılırdık,
o dumanı solumanın...

ağırdır yükü, dünyada kalmanın.
tanrısı vardır, her bir duanın.
bedeli ağırdır, "elini tutmanın"
elinde fırsat varken tadını çıkart;
belki bir daha göremeyeceğin,
bu güzelim baharın...

Bir Virgül Yeter

Merhabalar.

Her yazımı kaleme alırken dilbilgisi, imla kuralları ile noktalama işaretlerine özen gösteririm. Bu özen gösterme, insanı kuralcı yapıyor ve içinden çıkamadığınız bir durumla karşılaşınca da onun doğrusunu öğrenip yazınıza yansıtmak için saatlerce uğraşıyorsunuz. Bazılarımız da önemsemez, olduğu kadar der ve bildiği gibi yazmaya devam eder. 

Yazımın başlığından anlayacağınızı anladınız sanıyorum. Noktalama işaretlerinden yanımda sadece virgül olsun bana yeter! Çünkü meramınızı doğru bir şekilde kaleme almada virgül, çok önemli bir noktalama işaretidir. Onu unutursanız ya da yanlış yere koyarsanız, meramınızı asla doğru anlatamazsınız, yanlış anlaşılırsınız. 

Nokta için bir boşluk verirsiniz olur. Soru işareti yerine, soru eklerini zaten kuralı gereği ayrı yazarsınız olur. Şu yaşadığımız ortamda ünleme zaten gerek yok,  çünkü anlattığımız her şey, vurguladığımız her konu ünlemlik!.. O halde geriye tek bir noktalama işareti kalıyor o da virgüldür. Sakın, virgül değil mi ya, ne olacak diye virgülü yabana atmayın; virgül bizim her şeyimiz, baş tacımızdır. İnsan farkında olmadan; bir virgülle koca cihanı kazanabildiği gibi, onu kaybedebilir de...

Selam ve saygılarımla.

Arıza Giderildi

Merhabalar.

Eskiden günlerce, geceli gündüzlü uğraşır; ürettiğim yazıları büyük bir heyecanla, keyifle ve zevkle paylaşırdım. Dört aydır uğraşıyorum, içinde tek kelime geçen ne bir cümle kurabildim, ne de tek dizeli bir şiir yazabildim. Ne yaptıysam değirmenin taşlarını bir türlü döndüremedim. Hatta geçenlerde buğday kanalları körelen taşları tamir de ettim, ama değirmenin taşlarını yine döndüremedim. Rüzgar var, kanatlar, çarklar tüm mekanik kısımların hepsi sağlam; ama buna rağmen, değirmenin taşlarını yine döndüremedim. 

Değirmenin bir kusuru olmadığına göre; anladım ki bu kusur, değirmenci dayıda var. Çünkü bu değirmenin sahibi değirmenci dayı, yıllardır hastanelerde revizyonda. Bir tarafını iyileştirirken diğer tarafını bozuyorlar. Sizin anlayacağınız tedavi tek taraflı olmuyor. Diğer bir anlatımla, hasta olan organ tedavi edilirken, gördüğünüz tedavi esnasında diğer organlarınız zarar görüyor. İçtiğiniz çok basit bir ağrı kesici tabletin kutusunu açın ve içinden çıkan prospektüsüne bir göz atın; bu ağrı kesicinin önce böbreklerinize ve daha sonra da karaciğerinize yan etkilerini okuyacaksınız. 

Sizin anlayacağınız, değirmenci dayının pili bitmişe benziyor. Bu tükenmişlik karşısında değirmenci dayı ne yapacağını bilmiyor; bir bakıyorsunuz değirmeni bakıma alıyor, bir bakıyorsunuz değirmeni tamamen kapatıyor. Ama böyle de olmaz ki milletin una ihtiyacı var! Millet; ekmeğini, böreğini, pastasını, mantısını yapacak ama un lazım. Un olmayınca bunların hiç birini yapamazsınız. Milleti de düşünmek lazım, yoksa millet açlıktan kırılır. 

Ha bir gayret, vira bismillah dedim ve değirmende öğütülmek üzere bekleyen buğday çuvalının birinden buğdayı tekneye doldurdum. Çarkların arasındaki fren takozunu çektim ve değirmenin taşlarının dönmesini bekledim. Bir de baktım ki taşlar dönüyor ve altındaki un teknesine unlar dökülmeye başladı. Ne kadar sevindim bilemezsiniz. Tekneye un döküldüğüne göre, değirmen artık çalışmaya başladı demektir. Una ihtiyacı olan varsa getirsin buğdayını; buğdayınız, canla başla değirmenimizde itina ile öğütülür.

Selam ve saygılarımla. 

Ters Köşe

Fuhuş, Uyuşturucu, Marka ve Lüks Tutkusu Derken, Bizim ‘Modern Muhafazakarların' Geldiği Nokta, Dudaklarınızı Uçuklatacak Hale Geldi; 

▪︎Su geçiren Oje, 
▪︎Abdeste mani olmayan Rujlarımız var artık. 
▪︎Helâl Likör, Bira, Helâl Şampanyalarımız var. Yakında Helâl Etiketli Rakı da Çıkar. 

Hani Biz başkalarına Benzemeyecektik Siyasilerimiz, Bürokrasimiz ahlak zafiyeti içinde. 

▪︎Bebeğin Cinsiyetini Tahmin Partisi diye bir parti duydunuz mu siz? 
▪︎'After Umre Party' var. 
▪︎Eskiden Hac ve Umreden dönenlerin evinde tebrik ziyaretleri olurdu, tebriğe gelenlere Tesbih ve Seccade hediye edilirdi, ama bu işin bir adabı olurdu.. 

▪︎Rock Müzik eşliğinde Zikir Party'si bile var artık. 
▪︎Yatlarda 'Happy Birthday Party' gibi rezaletler de yok değil. 
▪︎Hepsi Tesettürlü tabii! 

▪︎Ramazan İftarını Party'e dönüştürenler var. Şatafat, müzik, Kadınlı, Erkekli rengarenk giysiler içinde Semazenlerle başlıyor. 

▪︎'Baby Shower Party' çıkmış. 
▪︎Bekarlığa Veda Partisi adı altında fuhuşa özendirenler bile var. Tesettürlü ama, lüks, israf, ne istersen var. Artık bu işler için Ajanslar var, Altın Kaplamalı Pasta sunumlarına kadar, Körfez Ülkelerindeki rezillikleri aratmayacak her şey var;
 
▪︎Haram Para cüzdanda durduğu gibi durmuyor. 
▪︎Bu işlerin içinde Siyasiler, Bürokratların yakınları var. Bunlar biliniyor. 

▪︎Yat Partilerinde Konken oynayan Tesettürlü Hanımlar var. 
▪︎Başörtüsü, başörtüsü olmaktan çıktı, aksesuara dönüştü. 
▪︎Namazı Spora, Orucu Diyete dönüştürürlerse, şaşmayın.
 
▪︎Hac da Turizm olur. Zaten adı şimdiden belli, Hac ve Umre Turizmi.. 
▪︎Kurban da Kebap Bayramı olunca, bu iş tamam. 

▪︎Sakal bırak, Başörtüsü tak, sonra Onlar ne yapıyorsa aynısını yap. 
▪︎Seremoni, Rituel, İkonalar hepsi aynı. Gay Dergahlarına az kaldı. 

Aşağılık Kompleksi Bizi mahvediyor. Sadece Makam Sahiplerinin değil, her seviyenin ayağı kayıyor; 

▪︎Yakında Piercingli, Tattolu İmamlar görürsünüz. 
▪︎Kimileri Lale Devri Sosyetesinin yaptıklarını Osmanlı zannediyor, 
▪︎Kimileri Mevlidleri bile Party'lere dönüştürüyor. Artık İlahiyatlarda bile Namaz kılanlar % 50.. 

İnandığımız Gibi Yaşamayınca, Yaşadığımız Gibi İnanmaya Başladık. Bunun Sorumlusu Kim.? 

▪︎Kırk günlük Bebeğe Tek Taş Yüzük takan Tesettür Sosyetesi var. 
▪︎Ascot Yarışlarındaki Düşeslere, Baroneslere özeniyorlar, türbanın üstüne tüylü şapka takarak, Lale Devri Saraylarında, şatafatlı sofralarla Mevlüt yapıyorlar. 

▪︎Mutaassıp Yaşam Biçiminden, Gösteriş Tüketimine sürüklendiler. 
▪︎Mahremiyet Duygusunun yerini, abartılı görgüsüzlük aldı, para döküp saçarak var olmaya çalışıyorlar, Bedevi Kültürüyle yarışıyorlar. 

▪︎Maneviyattan Maddiyata öylesine hızlı geçtiler, Dünyevi Zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından Altınlar, Pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar.. 

▪︎Nasıl bir açlıksa artık, Helal Etiketli Şampanya satılıyor. 
▪︎Alkolsüz Mojito var. Sodalı Limonata derse, havalı durmuyor, illâ ki Mojito diyecek. 

▪︎Alkolsüz Bellini var. Alkolsüz Aperol var. Chia Tohumu eşliğinde Ejder Meyveli Smoothie'lerin kaçınılmaz yansımasıdır bu. Demirhindi Şerbetiyle İktidara geldiler, Mojitoya dönüştüler.. 

“İslami Eğlence” adı altında “Helâl Organizasyon” yapan Şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor. 

▪︎Beş Yıldızlı Otellerde tahtırevanla düğün yapan var. 
▪︎Salona tavandan sarkıtılan Gondola binerek giren var. 
▪︎İlahi Ekipleri var, Helâl Müzik yapıyorlar; “Düğün Gecenizi Helâl Çerçevesinde Şenlendiriyoruz” diye Reklam veriyorlar. 

▪︎Sunucusuyla beraber Semazen Ekipleri var. 
▪︎Helal Suşili Düğün Yemekleri, Osmanlı Köşklerindeki varaklı dekorlarda, Swarovski Kristalleriyle süslü Padişah Koltuklarında, Altın Kaplamalı Pastalarla bitiyor, cümle alem görsün diye, videolarını internette yayınlıyorlar. 

▪︎Dini Düğün Palyaçosu var Kardeşim, İslami Animatör var. 
▪︎Helal Selülit Kremiyle İslami esaslara uygun Masaj Salonu var. 
▪︎Taylandlı Masözlere Türban taktırıyorsun, İslami Esaslara uygun olmuş oluyor.. 

Bu Çürüme Sürecinde, Taaa Singapur'lardaki Casinolarda Rulet Masasında yakalanan Bakan Çocuğunu görmüştük. 

En son, ... Parti Genel Merkezinde çalışan, Lise Mezunu ve henüz 27 yaşında olmasına rağmen;

▪︎Lüks Otomobil Koleksiyonu olan, 
▪︎Kumar Fişleriyle, 
▪︎Revü Kızlarıyla, 
▪︎Elinde Kadehle Jakuzide poz veren, 
▪︎Çankaya'da Lüks Sitede oturan, 
▪︎Rabia Tweetleri atan Arkadaşı k..ain çekerken gördük. 

17/25 Aralık Lağımı patladığında, inanın; 
▪︎Ne yakalandılar diye sevinmiştim, 
▪︎Ne de öfkelenmiştim, Hissettiğim sadece üzüntüydü; 
▪︎Ait olduğum Milletin başına gelenlere 
▪︎Koskoca Türkiye'nin düşürüldüğü hale, 
▪︎Demokrasimize Gerçekten çok üzülmüştüm.. 

Rabiacı Arkadaşı k..ain çekerken gördüğümde de, inanın, aynı duyguları hissettim.

'ALLAH İle Aldatma' İkliminin, Türkiye'mizi Ne Hale Getirdiğini Gördüğüm İçin, Gerçekten Çok Üzgünüm. 

Ama, Mütedeyyin (!) İktidardan medet uman Sayın Ahalimiz bir defa daha lâyığını bulduğu için, doğrusu bu defa memnunum... 

Abdurrahman DİLİPAK 05.04.2023

Değirmenin Taşları

Merhabalar.

Değirmenin taşlarının dişleri körelmiş, taneler taşların arasında eziliyor ama buğdayı öğütemiyor. Taşların tıraşlanarak yeni dişlerin açılması gerekiyor. Bu iş de bir hayli zaman alacak. Bu zaman zarfında değirmenci dayı da istirahate çekilecek. Her ne kadar değirmen nöbeti tutmayacak olsa da vakit buldukça, komşu değirmenleri ziyaret etmeye devam edecek. 

Selam ve saygılarımla. 

Menekşe ve Kardelen

Üç renkten oluşan hercai menekşe için halk arasında anlatılan bir de hikaye vardır. Çok eski zamanlarda iki kır çiçeği birbirine aşık olurlar, her bahar diğer çiçeklerle birlikte açan bu çiçekler, kalabalık içerisinde yeterince görüşememekten rahatsız olurlar ve kendi aralarında bir dahaki seneye kışın hiç kimse yokken açmak için sözleşirler. 

Kış gelir, her yer karla kaplı iken sevgililerden biri sözünü tutar ve karların altından başını çıkarıp çiçek açar. Ancak sevgilisi ortalıkta yoktur. Soğuk ve kar içinde bekler, etrafı gözler ama sevgilisi bir türlü gelmez. Verdiği sözü tutmayan sevgili yine bahar geldiğinde açar. Sözünü tutarak her kış açan çiçeğe kardelen, vefasız ve güvenilmez aşığa ise hercai menekşe adı verilir.

Hâmil-i Kart Yakînimdir

 

Merhabalar.

Rahmetli babam Aziz Altun'un nostalji arşivinden bana intikal eden bu kartviziti ben de yıllardır saklıyor ve onu hala muhafaza ediyorum. Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi; geçmişseverlik, gündedün, anlamına gelen nostalji, hepimizin yaşamında belli bir yer edinmiştir. 

Kartvizitin önü Türkçe matbuat olup arkası not yazılmak için boş bırakılmış. İlçemizde öyle o zamanlarda avukat yok. Çünkü okumuş, yetişmiş insan gücü az. O zamanlarda Okur yazar insanlarımız katip olur, arzuhalci olur ve böyle dava vekili bile oluyordu. Rahmetlik Yakup Gök, belki en fazla ortaokul mezunuydu. Ama işte o zamanlar mahkemelere dava vekili olarak girebiliyorlardı. Yani günümüzün avukatlık mesleğinin yerini dolduruyorlardı. 


Kartvizitin arkası sizin de gördüğünüz gibi Osmanlıca harflerle yazılmış bir ileti. Osmanlıca okuyabilen biriyle hiç karşılaşmadığım için kartın arkasına Osmanlıca harflerle yazılmış bu iletinin mahiyetini çözemedim. Bu kartvizit, büyük bir ihtimalle Dava Vekili Yakup Gök tarafından, babama yardımcı olunması için ilgili kişiye yazılmış bir iletiyi ihtiva ediyor. 

Kur'an-ı Kerim'i okurum. Biraz da Osmanlıca yazılmış "Karabaş Tecvidi" isimli kitap üzerinden Osmanlıca okuma çalışması yaptım; ama el yazısı ile Osmanlıca yazılmış bir metni okumak daha zor, bu konuda mutlaka uzman olmak gerekiyor. 

Osmanlıca yazılmış metni okuyabilen tanıdığınız bildiğiniz birileri varsa, bana yardımcı olmak isterseniz, buradan kartviziti kopyalayıp alabilirsiniz. Okuyabilen olursa mahiyetini de bir yorum marifetiyle buradan paylaşırsanız memnun ve müteşekkir olurum.

Selam ve saygılarımla. 

Ağlayan Türkiye

Merhabalar.

Şu güzel vatanımın içine düştüğü durumlara bakınca içim acıyor; yüreğim yanıyor ve gönlüm kırılıyor. Ne yazacağımı ve ne paylaşacağımı yine bilmez ve şaşkın bir ördek misalindeyim. Türkiye Cumhuriyeti devleti, nereden nereye diye sormak belki de hepinizin içinden geçiyordur. Bu ülkede duygu ve düşüncelerini paylaşmak, fikirlerini ileri sürmek, konuşmak, görüş bildirmek, eleştirmek, hak ve adaleti aramak, çok kolay şeyler değil. Arkanda sırtını yasladığın heybetli bir dağın ve kocaman bir yüreğin olacak!.. Aksi halde, soluğu soğuk taş duvarlar arasında alırsın...

Selam ve saygılarımla.  

Yukarı Çık Komutu


Merhabalar.
Sayfalarını takip ettiğim blogcu arkadaşlarımın ekserisi, Blogger'in kontrol panelinde kullanıcılarına sunduğu blog temalarını kullanmaktalar. Bu blog temalarında "YUKARI ÇIK" komutu bulunmamaktadır. Ben sayfama ekledim, örneğini benim sayfamdan izleyebilirsiniz.

Özellikle tek sayfa bloglarda, sayfanın alt kısımlarındayken en üst kısma çıkmak için düşünülmüş, küçük ama işe yarar bir işlevi olan bu butonu sayfamıza ekleyerek kullanıcılara daha rahat bir kullanım imkanı sağlayabiliriz. Gelelim bu küçük ama bir o kadarda işlevsel butonun hazır HTML kodunu, temamızın HTML'yi düzenle komutu ile komutlar arasına yerleştirmeye.
BİRİNCİ İŞLEM

Kontrol panelinde iken sol pencerede yer alan TEMA komut linkini tıklayın. Sağ pencerede yer alan turuncu renkli ÖZELLEŞTİR komut linkinin sağında bulunan aşağı yönlü ok simgesini tıklayarak seçeneklerle ilgili pencereyi açalım ve açılan bu penceredeki komutlardan HTML'yi DÜZENLE komutunu tıklayalım. 
İKİNCİ İŞLEM

ÜÇÜNCÜ İŞLEM















DÖRDÜNCÜ İŞLEM













Temanın HTML kod satırlarının yer aldığı bu ekran görünümünde 1 nolu ilk satırın bittiği yerdeki boşluğa faremizin sol tuşu ile bir kez tıklayarak kursörün (imlecin) yanıp sönmesini sağlayalım. Daha sonra klavyeden arama modülünü işleme sokmak için CTRL ve F tuşlarını kombine etmek üzere aynı anda basalım. SEARCH: arama modülü önünde imleç yanıp sönerken buraya </body> kodunu yazarak aratalım. 



BEŞİNCİ İŞLEM
Temanın HTML kodları arasında </body> bulur ve orada imleç yanıp sönmeye devam eder. Aşağıya hazırladığım HTML kodunu kopyalayıp </body> kod satırının üzerindeki ilk boş satıra yapıştırdıktan sonra, 

ALTINCI İŞLEM

kod penceresinin sağ üst tarafında disket simgesi şeklindeki KAYDET komutuna tıklayarak yaptığımız işlemin kaydedilmesini sağlayalım. "GÜNCELLEME BAŞARILI" bildirimini gördükten sonra 

YEDİNCİ İŞLEM
HTML kod ekranından sol üst tarafta bulunan GERİ DÖN ok tuşuna tıklayarak kod sayfasından çıkalım. Kontrol panelinin sol alt tarafında bulunan BLOGU GÖRÜNTÜLE komutuna tıklayarak sayfamızı çalıştıralım ve yaptığımız işlemi kontrol etmek üzere sayfamızın en altına inerek sağ alt taraftaki turuncu rengindeki üst yönlü ok komutuna tıklayarak blog sayfamızın en altından en üstüne nasıl çıktığımızı görelim. 

NOT: Ben böyle yapamam diyenler için bir başka kolay ve basit bir yol daha var. Kontrol panelinde iken DÜZEN komut sekmesini tıklayın, gövde şablonunda istediğiniz bir bölmeye HTML/JavaScript gadgeti ekleyip, içine aşağıdaki kodu kopyalayıp yapıştırın ve kaydedin. 

Selam ve saygılarımla.

KOPYALANACAK "YUKARI ÇIK" HTML KODU

<style>
#onlyJSyc{
display: none;
position: fixed;
bottom: 20px;
right: 20px;
z-index: 9999;
border: none;
outline: none;
background: url(http://4.bp.blogspot.com/-b50XKMWz84U/W9RouwhqVII/AAAAAAAAR_U/qQFXBOiUuQUC9Rv_evE4S7P9_yZ1YzZDgCK4BGAYYCw/s1600/yukari.png) no-repeat;
cursor: pointer;
padding: 0px;
width: 40px;
height: 40px;
}
</style>
<button onclick="topFunction()" id="onlyJSyc"></button>
<script>
window.onscroll = function() {
scrollFunction()
};
function scrollFunction() {
if (document.body.scrollTop > 500 || document.documentElement.scrollTop > 500)
document.getElementById("onlyJSyc").style.display = "block"
else
document.getElementById("onlyJSyc").style.display = "none"
}
function topFunction() {
if (document.body.scrollTop > 0 || document.documentElement.scrollTop > 0) {
document.body.scrollTop -= 40
document.documentElement.scrollTop -= 40
setTimeout(function() {
topFunction()
}, 0)
} else {
document.body.scrollTop = 0
document.documentElement.scrollTop = 0
}
}
</script>

Birlik ve Beraberliğimizin Sembolü



ÇANAKKALE ZAFERİ, BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN SEMBOLÜDÜR 

Birinci Dünya Savaşı’nda ve dünya tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Çanakkale Zaferi, kendisinden kat ve kat güçlü olan ordulara geçit vermeyen ulusumuzun bütün varlığıyla özgürlük ve bağımsızlık uğruna verdiği mücadelenin sembolü, bir kahramanlık destanıdır. Bugün bu zaferin 110. yılını kutluyoruz. 

Türk Ulusu, özgürlük ve bağımsızlığı için her türlü engeli aşacağını, birlik içinde yurdun her karış toprağını canı pahasına savunacağını “Çanakkale geçilmez” dedirterek bu savaşta bir kez daha kanıtlamıştır. Çanakkale’de, ulus olma bilincinin tohumları atılmış, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna zemin hazırlanmıştır. 

Çanakkale cephesinde Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, liderliğini, cesaretini, yurt sevgisini ve askeri dehasını ortaya koymuştur. Çanakkale zaferinden güç alan ulusumuz, Kurtuluş Savaşı’nda O’nun etrafında bütünleşerek emperyalist devletlere karşı dünyada ilk bağımsızlık mücadelesini vererek büyük bir zafere imza atmıştır. 

Yurdumuzu işgal eden emperyalist güçlere karşı, ulusumuzun eşsiz bir mücadeleyle vermiş olduğu var olma savaşı ve bu savaş sonrasında kazandığımız zaferin 110. yıldönümünde, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ve şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Hadi İyisiniz

 
"Ne kadar yoksulsan, Allah'a o kadar yakınsın." beyanatı; şüphesiz işsizlikten, yoksulluktan, açlıktan şikayet edenlerin kulak vermesi gereken bir beyanat. Adamlar, sırf halkımız Allah'a yakın olsun diye büyük bir fedakarlık yaparak bütün zenginliği kendileri paylaşıyor; yoksul da Allah'a daha yakın olmanın verdiği şevk ve heyecanıyla adeta yoksulluğun tadını çıkarıyor. Hadi iyisiniz sizi miskin fakirler, Allah'a en yakın kullar zümresine ulaşmakla müjdelendiniz, elinizdeki fakirliğin kıymetini bilin. 

Şükretmeyi, tevekküllü olmayı yoksul kalmakla eşdeğerde ele alan bu anlayış, olsa olsa sömürünün, yoksulluğun, meşrulaştırma çabasından başka bir anlam taşımaz. İnsanların Allah’a olan sevgisi, saygısı ve bağlılığını bu kadar açıkça ve bu kadar sorumsuzca kullanan sapkın bir dalalet daha görülmemiştir. Allah, insanları yokluk ve yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm etmek için yaratmamıştır. Bilakis Allah’ın indinde insanlar, onun yarattığı tüm nimetlerden faydalanması için yaratılmıştır.

Sermayenin sömürüsüne çanak tutan, iktidarın yoksullaştırma programlarına sahip çıkan bu sözleri sarf edenler, aynı zamanda İslam’a da aykırı bir tutum içindeler. “fakir olmak Allah’a yakın olmak” sözü, irade-i cüziyeyi inkara giden, yoksulluğu külli iradeye bağlayan bir sözdür. Kaldı ki bu sözün, ne Kuran’da, ne de sahih hadislerde yerinin olduğunu kimse iddia edemez.

Tarih boyunca bizim softalar, egemenlere şirin görünmek için yoksul halka hep “Bu dünya imtihan dünyasıdır, sizlerde fakirliklerinizle imtihan edilmektesiniz, bu nedenle sabırla şükredin” diyerek sermayenin, egemenlik sisteminin sürdürülmesine ve yoksulların daha çok sömürülmesine en büyük desteği vermişlerdir.

Kul hakkını “affedilmeyen günahlardan” kabul eden, çalıştırdığı emekçinin alın teri kurumadan hakkının verilmesini emreden İslam dininin, bazılarının elinde sömürünün meşru aracı haline getirilmesi, öncelikle İslam dinine yapılan, sonra da yeterince beslenemeyen, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamayan, ancak sesleri pek duyulmayan milyonlarca yoksul insana yapılan en büyük haksızlıktır.

İzinler


Merhabalar.

Blogger'in kontrol panelinde bulunan "İzinler" ile ilgili bir seçeneğini deneme amaçlı uygulamaya koyarak sonuçlarını izlemek istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olabilecek elektronik posta adreslerini bildiğim üç Blogger arkadaşımdan da yardım isteyeceğim. 

Malumunuz olduğu üzere Blogger'in kontrol paneline girdiğimizde bizi karşılayan ekranın sol bölümünde yer alan "Ayarlar" komut sekmesini tıklayarak açılan pencerede "İzinler" bölümünde yer alan ve daha önce "herkese açık" olan "okuyucu erişimi" seçeneğini "özel okuyucular" seçeneğiyle değiştirdikten sonra artık sayfama sadece girmesine izin vereceğim özel okuyucular girebilecek. Özel okuyucuların dışında kalan diğer Blogger arkadaşlarımın hiçbiri sayfama erişemeyecek. Teoride olan bu uygulamayı bizzat sayfama uygulayarak sonuçlarını görmek istiyorum. 

Bu bilgilendirme ve uygulama yazsını sizlerle paylaşarak, "değirmenci dayı, sayfasını yine neden böyle bir uygulamaya tabi tuttu" diye kafalarınızda oluşacak sorulara açıklık getirmek suretiyle sizleri bilgilendirmek istedim. 

Sayfamın okuyucu erişimi seçeneğini sadece özel okuyucular seçeneğine aldıktan sonra, Bücürükveben, Momentos ve Nazlı'nın Gezi Dünyası blog sayfası sahiplerinin elektronik posta adreslerine birer e_mail aracılığıyla sayfamı ziyaret edebileceklerine dair bir davetiye göndereceğim. Elektronik posta hesaplarında davetiyeyi alan Blogger arkadaşlarım davetiyeyi kabul edecekler ben de yine kontrol paneline gelen davetiyeleri gördükten sonra, sayfama sadece bu üç arkadaşım erişebilecekler. 


Şu anda bu paylaşımı yorumlara kapalı tutacağım. Söz konusu uygulamayı devreye aldığım da paylaşımı yorumlara açtıktan sonra bu üç arkadaşım sayfama erişecekler ve sadece içeriği "merhabalar" olan kısa bir yorum yazarak gönderecekler. Tabi isteyen destansı bir yorumda yazabilir. Çünkü bu yorumlar da sadece uygulamaya yönelik deneme amaçlı bir yorum olacağı için ben öyle basit düşündüm. 

Söz konusu okuyucu erişimi ile ilgili değişik seçeneklerin çalışıp çalışmadığını bizzat uygulamaya alarak kontrol etmek isteğimin dışında başka bir amacım ve düşüncem yoktur. Uygulamanın sonuçlarını aldıktan sonra sayfamın erişimini eskisi gibi "herkese açık" hale getireceğim.

Bu konuda bana yardımcı olacak ve anlayış gösterecek tüm blogcu arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ederim. 

NOT: Uygulamayı 12 Mart 2025 Çarşamba günü başlatacağım.

Selam ve saygılarımla.