Balkan savaşı patlak verdiğinde o zaman ki Bulgaristan
sınırları içinde kalan Köstence’den Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan bir
ailenin dört kız ve bir erkek çocuklarının en büyüğü benim annemdir.
Anneannemin anlattıklarından hatırımda kaldığı kadarıyla aile Anadolu’ya
göçtükten sonra o zaman ki hükumet onları Kırşehir ili Kaman ilçesine bağlı
Meşeköy köyüne yerleştirmiş. O zaman ki yerleşik köylüler tarafından sürekli taciz edilen aile bu
duruma öfkelenerek gerisin geriye Köstence’ye dönmek istemişler. Ancak, hükumet
bu sefer de onları aynı il ve ilçenin Yelek köyüne yerleştirmiş, onlar da artık bu köye yerleşerek
yaşamlarına burada devam etmişler.
Annem nüfus kayıtlarına göre 15 Mart 1934 doğumlu olup, (16.02.1996 tarihinde vefat etti.) Yelek köyünde devam ettiği beş sınıflı ilkokulu tamamlayarak Mayıs 1945
tarihinde aldığı diplomasının (aslı tarafımızca muhafaza edilmektedir.) örneğini yukarıda görmektesiniz.
Dört kız kardeşten biri olan annemi ilkokula göndermişler,
ama onun iki küçük kız kardeşlerini okula göndermemişler. Gerçekten de bu iki
kız kardeşin bırakın okula gönderilmesini, kız kardeşler okur-yazar bile değillerdi. En küçük
kız kardeşleri ile erkek kardeşini ise okula göndermişler.
Benim burada öne çıkarmak istediğim durum: En büyük kız
kardeş okula gönderiliyor, erkek kardeş zaten gönderiliyor ama annemin küçükleri olan
iki kız kardeşler okula gönderilmiyorlar. Bu kız kardeşlerin okula neden gönderilmediklerini merak ediyorum ve bu konuyu anneme,
anneanneme ya da teyzelerime sorduysam da hatırlamıyorum.
Düşünebiliyor musunuz, annem 1934 doğumlu, muhtemelen okula
1941 yılında başlamış olmalı ve 1945 yılında da mezun olmuş. Okula başladığı yıllar da malumunuz üzere
İkinci Dünya Savaşı devam ediyor ve İkinci Dünya Savaşının bitimiyle birlikte
aynı yıllarda mezun olarak diplomasını alıyor.
Annem, diğer kız kardeşlerine göre elbette farklı biriydi.
1934 doğumlu kadınlar arasında da onun ilkokul mezunu olması büyük bir
farklılıktı. Çünkü çevremizdeki annemin akranları arasında hiç ilkokul mezunu olan bir kadın yoktu. Halalarım,
teyzelerim ve yengelerimin hiçbiri bırakın ilkokulu bitirip diploma
almayı, okur-yazar bile değillerdi.
Şu anda ülkemizdeki kadınlarımızın tahsil durumları o
yıllara göre ne kadar farklı. Katedilen yolu, asla yeterli görmüyorum, ama
küçümsenecek de bir yol değil diye
düşünüyorum.
Geçmişteki cahiliye dönemini hala sürdürmek isteyen
zihniyetlere sesleniyor ve
“kadınlarımıza sahip çıkalım”, diyorum. Hayatı bir elma gibi
düşündüğümüz de elmanın bir yarısı erkekler ise, diğer yarısının da kadınlar
olduğunu asla aklımızdan çıkarmayalım ve kadınlarımıza hak ettikleri saygıyı,
sevgiyi ve değeri gösterelim ve verelim. Çünkü onlar bizim annelerimizdir.
Selam ve dualarımla.
Recep Altun