Kış Geliyor


Kış geliyor. Yağışlar başlamadan, havalar soğumadan. Çatıları elden geçirmek gerekiyor. Kırık kiremitler, çatlak mahyalar değiştirilir. Çatı ve yağmur olukları süpürülerek temizlenir. Aksi halde, yağışlar başlayınca bu işleri yapmak mümkün değildir. Islak kiremitli çatılarda yürüyemezsiniz. 

Ben de Hollanda'da yaşayan dayımın evinin çatısını elden geçirdim. Artık evin çatısı kışa hazırdır. Yaşıma göre biraz riskli bir uğraş ama, kendimi hala bu işleri yapacak güç ve kudrette hissediyorum. Eğer Cenab-ı Hakk izin verirse, elbette günün birinde yürümekte bile zorlanacağımız günleri de yaşayacağız. 

Cenab-ı Allah, hiç bir kulunu bir başkasına muhtaç etmesin. Ömrün de ölümün de hayırlısını versin. Bir başka blog yazısında buluşmak ümidiyle şimdilik hoşça kalın. 

Takvimden Bir Gün

120 Kg. kabuklu domatesten salçamızı yaptık.

21 Eylül, Cumartesi;

Tam üç aydır, durup dinlenmeden mütemadiyen deliler gibi çalıştım ve tam 10 kg. verdim.  Bu arada her sabah ve her akşam bisiklet de sürdüm.
 
Eğer kendimi böyle delicesine işe vermemiş olsaydım, babamın yokluğuna alışmam çok zor olacaktı. Rahmetlinin evinde ve bahçesinde onun dokunduğu şeylere dokunmak ve onun kullandığı şeyleri kullanmak, bana babamı hatırlattığı için, mütemadiyen üzgün ve buruk bir zaman geçiriyorum. Dokunduğum ya da kullandığım her şey bana onu hatırlatıyordu.  Hem ağladım,  hem de çalıştım.   Ağlamak bana iyi geldi ve beni rahatlattı.

Peyzaj Çalışmasından bir görünüm

Evin dış cephesini tamamen kireç ile badana yaptım.

Bu gün de akşam oldu. Güneşin sadece ufuktaki kızıllığı kaldı. Birazdan güneyde en parlak yıldız kendini gösterince, ben de artık akşamın olduğunu anlayacağım ve kalan işe yarın devam etmek üzere işi bırakacağım. Biz gökyüzündeki tüm parlak cisimlere yıldız diyoruz ama, bilim çevreleri onların bazılarına yıldız, bazılarına gezegen ve bazılarına da gök cismi diyorlar. Bu en parlak yıldız dediğimiz gök cisminin adı Venüs'müş. Venüs, güneş ışınlarının büyük kısmını yansıttığı ve Dünya’ya en yakın gezegen olduğu için Güneş’ten ve Ay’dan sonra gökyüzündeki en parlak gök cismi olduğunu söylüyorlar. Yine bazı bilim çevreleri  gökyüzündeki bu en parlak gök cisminin her zaman Venüs olmayacağı, kimi zaman Merkür, kimi zaman da Satürn gezegenleri olacağını söylüyorlar.

Bahçedeki çam ağacının buduyorum.

Tenekede Tavuk Pişiriyoruz.

İçi temizlenmiş bütün bir tavuğu bir çatala şişleyip çatalın ucunu yere gömüyorsunuz. 18 Kg. lık bir yağ tenekesini de üzerine geçirip etrafına ateş yakıyorsunuz. Tavuğun köylü ve şehirli olma durumuna göre  1 ya da 1,5 saat içerisinde pişiyor ve afiyetle tüketiyoruz.

Harç karıyorum.

Dayımın evinin balkonunda doğru dürüst akıntı olmadığı için yeniden akıntıları ayarladık ve balkon ferforje demirlerini keserek, yerine yeniden briket tuğla ile balkon duvarı örüyoruz.


Fotoğraf karesindeki denizi merak edeniniz oldu mu bilmiyorum. Burası deniz mi? Göl mü? Nehir mi? Burası Kızılırmak. Irmak üzerine yapılmış olan Hirfanlı Hidroelektrik Santralının göl suyu.

Daha fazla konuyu irdeleyip başınızı ağrıtmak istemiyorum. Pek düzgün ve güzel bir blog yazısı olmadı ama, bu seferlik bununla yetinelim. İnşAllah bundan sonraki güzel bir blog yazısı olur.

Selam ve saygılarımla
Recep Altun-YazBlogcu
26.09.2019 

Kaz Dağları


Bir tane de olsa, yeşil ağaç kesenin başını kesmeli. Yeşil deniz diye bir kavramla taçlandırdığımız bu güzelim ormanlarımızı acımadan kese kese, yaka yaka bitiremedik! Kıyamete kadar ülkemizin refahta kalacağını da bilsem, birini bile kesmeye gönlüm razı değildir. Kimin ülkesinde olursa olsun, hele de yangınlar çıkararak ormanlarımızın yok edilmesine yüreğim dayanmıyor. Orman yangın haberleri beni kahrediyor. Ben de bu fotoğraf karesini internetten aldım ve günlerce görsel ve yazılı basında Kaz Dağlarındaki bu orman katliamı konuşuluyor. Yeşili ve ülkesini seven biri olarak bu katliama seyirci kalmadığımı göstermek ve söz konusu "AĞAÇ KATLİAMINA DUR!" demek için bu bloğu paylaşmak suretiyle tarafımı belirlemek ihtiyacını hissettim. 

Buradan yetkililere sesleniyorum: Kaz Dağlarından çıkarılacak olan altın madeninin büyük bir kısmını yabancılar ülkesine götürürken; size bırakılan pay, bu güzelim ormanlarımızı yok etmeye değer mi?.. Vicdana gelin, insafa gelin ve bu ağaç katliamına bir son verin. Aksi halde, bu gidişle soluyacak havamız bile kalmayacak!..

Umut



Bir yağmur tanesine yükledim umutlarımı
Her şeyi kabul eden toprağa gömsün diye!
Dönüp duran bu devranın viran bahçesinde
Umutlarım filizlenip yeniden yeşersin diye!

Bir cenin gibi sımsıkı tutunmuş toprağa
Yeniden filizlenmiş, yeşermiş umutlarım
Güneş, rüzgar ve yağmur benden yana;
Küsmem artık, ben bu derdi kucaklarım. 

Babaevi

Babaevinden Bir Görüntü

Babamın vefatından sonra, Kaman'daki babaevinde ikamet etme süresini uzatmış bulunmaktayım. Babaevi iki cephesi yol, diğer iki cephesi komşularla sınır olan 909 m2 arsa üzerinde kurulu tek katlı 100 m2 yüzölçümlü 3+1 klasik yığma bir binadır. Ankara'nın betonarme yığınlarından yine de çok iyidir. İnsan burada en azından nefes alabiliyor. İlçede müstakil bahçeli ev sayısı, apartman sayısından çok fazladır. Ülkenin her yerinde olduğu gibi yılardır burasını da betonarme yığınlarına döndürme çaba ve gayretleri devam etmekle birlikte müstakil hobi bahçeleri de az değildir.

Ekili Alandan Bir Görüntü

Bu arada eşimle birlikte bahçemize epeyce yeşil soğan, maydanoz, nane, marul, kıvırcık, domates, biber, patlıcan, kabak, ay çekirdeği, çilek ve mısır ektik. Her gün onlarla vakit geçiriyoruz. Toprakla uğraşmak bize çok iyi geldi. Şehrin gürültüsünden, stresinden ve en önemlisi apartman hayatından kurtulmuş olduk. Allah izin verirse, yaz mevsimini  herhalde burada geçireceğiz gibi...

Ramazan bayramınızı kutlar; sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim. 

Soğan ve Patates


Fotoğraf karesinde yer alan soğan ve patatesi bugün, yani 14 Nisan 2019 Pazar günü bir marketin manav reyonundan satın aldım. Soğanın kilosu 7,95 TL. Patatesin kilosu ise, 6,45 TL. sıydı. Kimse beni yanlış anlamasın. Ben sadece bu ülkenin bir vatandaşı olarak, içine düştüğümüz durumun resmini çizmek için  bu yazıyı kaleme aldım. Belki birileri beni mevcut iktidarı kötülemek için fırsatçı olarak bile görebilirler. Ama iş öyle değil. Siz de bilirsiniz ki, acı soğan fakirin sofrasının baş tacıdır. Fakir, sofrasına artık acı soğanı bile koyamıyorsa, varın gerisini siz söyleyin. 

Vurgun




Gözlerim uykuyla barıştı sanma
Sen gittin gideli dargın sayılır
Ben de bir zamanlar sevildim amma
Seninki düpedüz vurgun sayılır

Yalan mı söyledin göz göre göre
Ne zaman dolacak verdiğin süre
Gönülden gördüğüm takvime göre
Aldığım her nefes bir gün sayılır

Armağan ettiğin kutsal mendile
Akarken içimi dağlayan çile
Manavgat denilen çağlayan bile
Benim gözyaşımdan durgun sayılır

Ne kadar zulmetsen ah etmem sana
Her iki cihanda gül kana kana
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır

Söz ve Müzik: Cemal Safi-Selçuk Tekay

Mimlendim


"Uçun Kuşlar" Blog arkadaşım sağolsun, beni aşağıdaki sorularıyla mimlemişti. O zaman müsait olmadığım için mim sorularını cevaplandıramamıştım. Ancak, müsait olduğum zaman cevaplayacağıma dair söz vermiştim. O halde soruları cevaplamaya başlayalım.

1-Hangisini tercih edersin? Uçabilme yeteneğinin olmasını mı,  yoksa su altında da nefes alabilmeyi mi? Neden?
Elbette uçabilme yeteneğimin olmasını tercih ederdim. Çünkü kuşlar gibi özgür olmayı ve de uçmayı çok seviyorum.
2-Hangisini tercih edersin? Sonsuza dek etrafının kitaplarla çevrili olmasını mı, yoksa evcil hayvanlarla mı? Neden? 
Kitaplarla çevrili olmasını tercih ederdim. Kitapları hayvanlara tercih ederim. Çünkü, kitapların bize kazandırdıkları tartışılmaz.
3-Hangisini tercih edersin? Büyük ellere sahip olmayı mı, yoksa büyük ayaklar mı? Neden?
Büyük ayaklara sahip olmayı tercih ederdim. Büyük ayaklarla yere daha sağlam basarım.
4-Hangisini tercih edersin? Geriye kalan hayatının tamamında çay içmeyi mi yoksa kahve içmeyi mi? Neden?
Çay içmeyi tercih ederdim. Çünkü kahve içmiyorum.
5-Hangisini tercih edersin? Pilav üstü kuru mu yoksa köfte patates mi? Neden?
Pilav üstü kuruyu tercih ederim. Köfte ve patates bana göre değil.
6-Hangisini tercih edersin? Sınırsız döner mi yoksa sınırsız kokoreç mi? Neden sınırsız...?
Sınırsız döneri tercih ederdim. Ama sınırsız değil. Çünkü sınırsızlık benim değil sorunun tercihi.
7-Hangisini tercih edersin? Ölüm saatini bilmeyi mi yoksa nasıl öleceğini bilmeyi mi? (Ölüm  tarihini ve ölüm şeklini değiştiremiyorsun.) Neden? 
Nasıl öleceğimi bilmeyi tercih ederdim. Ölüm saatimi bilmek bana göre önemli değil. Ancak, intihar eden insanlar, ölüm tarihini ve ölüm şeklini değiştirebilirler.
8-Hangisini tercih edersin? 500 yıl gelecekte yaşamayı mı yoksa 500 yıl geçmişte yaşamayı mı? Neden ?
500 yıl geçmişte yaşamayı tercih ederdim. Gelecek, beni hep korkutmuştur.
9-Hangisini tercih edersin? Her yıl yenilenen tek seferlik uluslararası bir uçuş bileti mi yoksa yurt içinde geçerli sınırsız uçak biletini mi? Neden?
Yurt içinde geçerli sınırsız uçak biletini tercih ederdim. Çünkü yurdumu gezmeyi, diğer ülkeleri gezmeye tercih ederim.
10-Hangisini tercih edersin? Daha çok dinlemeyi mi, daha çok konuşmayı mı? Neden?
Elbette daha çok dinlemeyi tercih ederdim. Çünkü söz gümüşse, sükut altındır.

Ben kimseyi mimleyemem, onun için Uçun Kuşlar beni bağışlasın. 

Babamı Kaybettim

















05.05.1922 doğumlu, 97 yaşındaki (Aziz) babamı, 01 Şubat 2019 Cuma akşamı kaybettim. Babam hep şöyle dua ederdi: "Allah'ım, beni kimselere muhtaç etme, ele ayağa düşürme, oğlum kızım dedirme ve benim canımı öyle bir günde al ki, benim yüzümden kimse perişan olmasın!" Cenab-ı Hakk, babamın dualarını kabul etti. Babam ele ayağa düşmedi, kimseye muhtaç olmadı. Kendi işini kendi görürdü, defin ve taziye günlerinde havalar da günlük, güneşlikti. Fazla bir soğuk olmadı. Cenab-ı Hakk rahmetiyle muamele eylesin, makamı cennet olsun. Nur içinde yatsın. Babam olduğu için söylemiyorum. Babamız bizleri hiç üzmedi, kendini üzdü, kendini perişan etti, ama yakınlarını asla ne üzdü, ne de perişan etti. Evlatlarını ve çevresini düşünen babamıza karşı bizler de elimizden geleni yapmaya çalıştık. Her ne kadar 97 yaşında olsa da onun ölümü ve yokluğu en çok beni etkilemiş ve üzmüştür. Çünkü, babamın yanında ve yakınında hep ben vardım. Allah korktuğuna uğratmasın, korktuğundan emin eylesin.

Milliyet Blog


Sosyal medya paylaşım platformlarından Milliyet Blog, artık paylaşımlara fotoğraf karesi eklenmesine izin vermiyor. Bu platformda her şey tam denetim altındadır. Yazılan, çizilen bloglar, onlara yazılan yorumlar ve cevaplar, kısaca her şey denetim altında. Geçenlerde en son eklemek istediğim bir blog sayfasına resim ekleyemedim. Dakikalarca blog girişi yapılan kumanda panelinde resim ekleme linkini aradım, maalesef  bulamadım. Meğerse, Milliyet Blog artık üyelerinin resim eklemesine müsaade etmiyormuş. Herhalde telif hakları münasebetiyle bir tatsızlık yaşandı ki, böyle bir tedbir almak zorunda kaldılar. Fakat benim en çok merak ettiğim, Milliyet Blog platformunun asli müdavimlerinden bir yazarı iyi küstürmüşler ki; üye, ne sayfasına ve ne de diğer üyelerin paylaşımlarına hiç selam sabah vermiyor.  Adını vermek istemediğim üye, benim de Milliyet Blog'da severek izlediğim yazarlardan biriydi. 

Şimdi Blogger'i aynı şekilde düşünüyorum da; eğer burası, Milliyet Blog gibi olsa, hiç birimiz burada doğru dürüst paylaşımlar yapamayız. Yazdığımız blog sayfası editörler tarafından okunup inceleniyor, kurallara uygun yazılmış bir blogsa yayına alıyorlar, aksi halde reddediyorlar, siz de reddedilme sebebindeki ayrıntıları düzelttikten sonra onaylanmak üzere editörlere tekrar gönderiyorsunuz, ya da bu blog sayfasını tamamen geri çekiyorsunuz. Blog sayfalarına yazılan yorumlar ve cevaplar da aynı şekilde denetime tabi. İşte Milliyet Blog'da blog paylaşım süreci böyle devam edip gidiyor. Şimdi Blogger'i Milliyet Blog ile mukayese ettiğim de burası bir cennet, her şey sizin elinizde; yazar da sizsiniz, sorumlusu da sizsiniz.    

Külahta Kek



Malzemeler:
4 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
1 portakal kabuğu rendesi
1 su bardağı portakal suyu
2 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Karışımın kıvamına göre un katılacak
15 Adet boş dondurma külahı

Yapılışı:
Yumurtaları (sarısı ve akı) şekerle birlikte mikserle beş dakika çırpıyoruz. Bu karışımın içine ;süt, sıvı yağ, portakal suyu ve rendesini ilave edip bunları da mikserle çırpıyoruz. Unu kabartma tozunu, vanilyayı ilave edip tekrar mikserle karıştırıyoruz. Külahları normal çay bardaklarının içerisine koyup bir tepsiye diziyoruz. Yaptığımız karışımı külahlardan bir parmak eksik olacak bir şekilde dolduruyoruz ve 160 derecelik ayarda fırına veriyoruz ve 30-40 dakika fırında pişiriyoruz.  Afiyet olsun.

Değirmenden Mektup Var, ilk defa bir mutfak işi paylaşımda bulunuyor. Nedenini açıklayayım. Değişiklik olsun diye. Hani tebdili mekanda ferahlık var derler ya, işte böyle bir şey. Ben bu işi pek beceremem, sakın benim yaptığımı sanmayın. Sevgili eşim (Kamer) yaptı, dikkatimi çekti. İlk defa dondurma külahında kek gördüm. Kendisi bana yardımcı oldu, ve bu keki burada sizlerle paylaşmanın heyecanını yaşadık.

Sonsuzluk


"Sonsuzluk kavramı insanı her zaman korkutur. O yüzden kendimize geleceğe uzanıp uzanamayacağımızı sorarız... " (Truva filminden bir alıntıdır.)

Lügat anlamı olarak; "Sonsuzluk kavramını, sonu ve sınırı olmayan gelecek zaman, sonsuz olma durumu. " şeklinde açıklayabiliriz.

Truva filminden alıntı yaptığım ve yazının ilk paragrafında paylaştığım cümleleri okuduğunuz da ne hissettiğinizi, sonsuzluk ve gelecek kavramlarından nasıl etkilendiğinizi ve ne düşündüğünüzü gerçekten merak ettiğim için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Sonsuzluk kavramı gerçekten bizleri korkutuyor mu? Ardından geleceğe uzanıp uzanamayacağımızı kendimize soruyor muyuz? Bilmek isterim doğrusu. Önce bu konuda ben kendi duygu ve düşüncelerimi açıklayayım. Sonsuzluk kavramı gerçekten beni hep korkutur. Ben bu sonsuzluk kavramını iki ayrı yere koyar ve her iki durumdan da korkmaya başlarım. Bunlardan ilki, öldükten sonra geleceği olan varoluş durumu, diğeri ise geleceği olmayan yokoluştur. 

Sonsuzluk kavramını yerine koyduğum ilk duruma göre; İslam inancının esasını teşkil eden ve imanın esaslarından olan "vel yevmil ahir" dediğimiz ahiret günüdür ki, işte o bize; sonsuza dek sürüp gidecek olan bir yaşamı, diğer anlamıyla “Yok” olmanın söz konusu olmadığı, sınırsız ve sonsuz devam edecek olan bir ahiret yaşamını haber verir.

Ey Âdem; dedik: 'Sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğinizden bol bol, yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız' (Bakara, 2/35). 
Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. (Bakara,2/36) Bir rivayete göre şeytan, Adem ile Havva'yı yasaklanan ağacın meyvesinden yemeleri halinde sonsuza dek hayatta kalabileceklerini, bir başka deyişle ölümsüz olacaklarını, Allah'ın bu nedenle o ağaca yaklaşmamalarını istediği konusunda kandırdığı söylenir.  

Sonsuzluk kavramını yerine koyduğum ikinci durum ise; eğer öldükten sonra bizi sonsuz bir yok oluş bekliyorsa, bu yok oluşun tam neresinde ve ne halde olacağımızı çok merak ediyorum. Bir insan uyku halindeyken, gördüğü rüyalar hariç, uykusundan hiçbir şey biliyor mu, hiçbir şey hatırlıyor mu? Bilemez ve hatırlayamaz. İşte yok oluş böyle bir şey olacak, yani sonsuza kadar ya uyku halinde olacağız, ya da tamamen yok olup, kaybolacağız.

İkinci durumun gerçek olmasını ben asla istemiyorum. Nedenine gelince: Adaleti, merhameti ve vicdanı olmayan bu dünyada haksızlığa ve zulme uğrayan insanların, uğradıkları zulüm ve haksızlık yanlarına mı kalacak? O zalimlerden hesap sorulmayacak mı? Eğer öldükten sonra bizleri sonsuz bir yok oluş bekliyorsa, buna çok üzülürüm doğrusu. 

Felaket Yolcusu

Adım adım, felakete giden bir yolun yolcusuyuz. Bize kim sahip çıkabilir diye etrafıma bakıyorum, hepsi de hırsız! O halde, bizi bu felaketten kim kurtaracak? Gökten evliya inmeyeceğine göre, bizi yine BİZ kurtaracağız! Ama nasıl?.. Bizler ne zaman bir ve beraber olursak, işte o zaman. İnşAllah çok geç kalmayız. Aksi halde, iş işten geçtikten sonra, hiçbir şey bizi kurtarmaya yetmeyecek!..

Dilesin Benden

Tek başına bir duanın kimseye faydası yoktur. Dua aslında fiiliyata geçmesi gereken bir uygulamadır. Bizler işimize gelmediği için, yapacağımız yardım cebimizi yakacağı için, her şeyi güya dua ederek Allah'a havale ederiz. Aslında Allah bize diyor ki; kim darda kalan bir kulumun darlığını giderirse, dilesin benden ne dilerse...

Açlık


Yukarıdaki video kesiti, konusu II. Dünya Savaşı olan  Piyanist isimli filimden alınmıştır. Açlığı ve açlığın ne demek olduğunu en iyi bir şekilde anlattığı için bu videoyu paylaşmak istedim. Cenab-ı Hakk, hiçbir kulunu açlıkla terbiye etmesin. 

Kur'an'ı Okuyun

Prof. Dr. Hüseyin Atay ve Hasan Onat

Çağdaş iletişimin olanakları ile herkesi; ahlaksızı, hırsızı, sarhoşu, düzenbazı, bilgini, bilgeyi ve diğerlerini seyrediyor, dinliyor ve okuyorsunuz. Sizi yaratan, size insan diyen, sizi size anlatan Allah'ı da dinleyin ve kitabı olan Kur'an'ı okuyun. Emin olun ki, vaktiniz asla boşa gitmeyecektir. Hem kendinizi, hem etrafınızdaki insanları, hem de evreni anlayacaksınız. Bir insan ne kadar evrensel olursa olsun, bütün evreni ve insanlığı kucaklamak konusunda Allah'tan daha evrensel olamaz!

On bin veya daha çok yıllık insanlık tarihi süresi içinde hiçbir din ve hiçbir dinin kutsal kitabı, insanlık tarihine ne bir dünya medeniyeti ve ve ne de bir dünya felsefesi sunmuş değildir. Yalnız Kur'an bu hükmün dışındadır. Kur'an, insanlık tarihine hem yeni bir dünya medeniyeti, hem de bir dünya felsefesi kurmanın ilk örneğini vermiştir. Bunun inkar edilemez kanıtı tarihin kendisidir. 

Geçmişi böyle tarihi bir övüngüye sahip olan müslüman milletlerinin dünya milletleri içinde şimdiki acıklı duruma düşmelerinin sebebinin Kur'an'ı Kerim'i arkalarına atmaları olduğunu Bağdat'ta (1948-1954) öğrenciliğim sırasında kavradım. Kırk üç yıl önce, Türkler Kur'an'ı anlamadıkça gerçek müslüman olamazlar, demiştim.  

Yeni bir insanlık medeniyeti ortaya koymak, ancak Kur'an'a yeni bir ilim zihniyeti ile eğilip, onu yeni ilim verilerine ve çağın yaşam şartlarına göre anlayıp üzerinde düşünmekle olur. Kur'an geçmişte bunun örneğini vermiş olduğu gibi, şimdi de bunu başaracak güce ve dinamikliğe sahiptir. 

Ben, Kur'an'ı okuyup anladıkça, insanın ne kadar yüce bir varlık olduğunu algıladığım için, herkese Kur'an'ı okumasını öneriyorum ki; insan kendisinin ne yüce bir varlık olduğunun, Tanrı'dan başkasına boyun eğmeyecek saygınlığa ve şerefe sahip bulunduğunun bilincine varsın. Kur'an'da Allah konuşuyor. Size ne dediğini ve ne demek istediğini öğrenmeyi istemek hakkınız. İnsan bu hakkını kullanmaktan sorumludur. 

Hüseyin Atay
30 Aralık 1997
Beşevler, Ankara

Kitaplarım



Bana umut verir 
raftaki kitaplarım. 
Kokusu, renkleri, 
hülyalara dalarım. 

Kendimi ararım 
her sayfasında, 
ye’se yer yoktur 
benim kitabımda. 

Dikensiz güldür,
laledir, sümbüldür;
gönüllere dokunan 
şeyda bülbüldür; 
benim kitaplarım. 

Recep Altun

Adaletsiz ve Yanlış Uygulama


Merhabalar.
Bugün 05 Ocak 2019, günlerden Cumartesi. Ücretli poşet uygulamasına geçeli, bu günü saymazsak dört gün olmuş. Ankara Sanayi Odasında gerçekleştirilen, Çevre ve Sanayi İstişare Toplantısı'na katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, plastik poşet kullanımının yüzde 50 azaldığını söylemiş. Hemen böyle dört günde plastik poşet kullanımıyla ilgili söz konusu istatistiki bilgiye nasıl ulaşmışlar, ben pek bir anlam veremedim.

Gerçekten plastik poşetlerin çevre kirliliği yarattığı ve insan sağlığını olumsuz etkilediği bir gerçek. Ülkemizde aşırı derecede bir plastik poşet savurganlığı yapıldığını da biliyorum. Plastik poşetlerin geri toplamından üretilme maliyeti, yaklaşık normal üretim maliyetinden 100 kat daha fazla olduğunu da öğrendim. Bu bağlamda plastik poşet kullanımını nasıl azaltırız noktasından harekete geçen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ücretli poşet uygulaması ile ilgili daha önce hazırlanan ve 27.12.2017 tarih ve 30283 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile, söz konusu plastik poşetlerin tüketiciye ücretsiz verilmeyeceği ve poşet başına da tüketiciden 25 kuruş tahsil edileceğini hüküm altına almıştır.

Bana göre bunun adı, doğrudan milleti hizaya getirmektir. Niyetiniz üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek ise, getirilen uygulama bu söze aynen uyuyor. Yok gerçekten üzüm yemek istiyorsanız o zaman başka alternatifler bulun. Madem plastik poşet çevreye ve insan sağlığına zararlı, niye tümden kaldırmıyorsunuz da tanesini 25 kuruştan millete satıyorsunuz? Oysa, bu işten kim para kazanıyor? Alışveriş merkezleri, satıcılar. .. Ceremesini kim çekiyor? Tüketiciler, yani millet. Alışveriş merkezleri geri dönüşümlü ve sağlıklı malzemelerden üretilmiş poşetler kullansınlar. Neden bu işin yükü, gelir seviyesi düşük insanlarımıza yükleniyor? Gelir seviyesi düşük insanlarımız için bu 25 kuruş, çok ama çok önemli. Bu adaletli bir uygulama değildir. Ücretli poşet uygulamasının iptal edilerek, yerine daha adaletli ve mantıklı bir çözüm getirilmesi halinde; hem gelir seviyesi düşük insanlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi,  hem de çevre kirliliğinin önlenmesi açısından daha yararlı olacağı kanaatindeyim.
Selam ve saygılarımla.

Hoş Geldin 2019


İyisiyle-kötüsüyle, acısıyla-tatlısıyla, bir yılı daha geride bırakmanın ve yeni bir yıla kavuşmanın sevinç ve heyecanını ister istemez hepimiz yaşıyoruz. Bir önceki yıldan umduğunu bulamayanlar, umutlarını bu yeni yıla bağlamak durumundalar. Çünkü umutsuz ve hayalsiz yaşanmıyor. İnşAllah bu yeni yılda umutlarımız gerçek ve mutluluklarımız sonsuz olur. 

Güzel ülkemizin PTT adında bir kamu kurumu vardı. Bunu hepiniz bilirsiniz. Geçenlerde bir işim dolayısıyla PTT'nin Ankara Ulus'ta bulunan merkez şubesine gitmiştim. Orada bir standında yukarıda sizlerle paylaştığım tebrik kartlarını gördüm ve bir kaç tane hatıra kalsın diye bu kartlardan aldım. Eskiden birbirlerimize yılbaşılarında ve bayramlarda tebrik kartları gönderirdik. Gelişen günümüz teknolojisi, tüm bu güzellikleri bizlere unutturdu. İlerleyen yıllarda kim bilir, daha ne güzelliklerimizi raflara kaldıracağız.

2019 yılında umutlarınız gerçek, mutluluklarınız sonsuz olsun. Mutlu yıllar...