Sevemedim Kara Gözlüm

Uşşak makamındaki "Sevemedim Kara Gözlüm" şarkısını, ilk defa 1969 yılında Şükran Ay'dan dinlemiştim. Şarkının söz ve müziğinin Orhan Gencebay'a ait olduğu söylenmekte ise de, şarkı sözü yazarı Abdullah Nail Bayşu'nun varisleri söz konusu şarkının kendilerine ait olduğunu iddia ederek konuyu mahkemeye taşımışlar. Orhan Gencebay'ın, şarkının söz ve bestesinin kendisine ait olduğunu ve bunu mahkemede ispat ettiğini ancak, şarkının sözlerinin telif hakkını mahkemede A.Nail Baysu'ya hediye ettiğini beyan eden kayıtlarına internette rastlamak mümkündür. 

Bu şarkıyı Orhan Gencebay, Şükran Ay ve Belkıs Özener'den başka güzel icra eden ve yorumlayan sokak sanatçıları da var. İşte internette karşılaştığım bir grup sokak sanatçısından Sevemedim Kara Gözlüm şarkısını sizlerle paylaşmak istedim. 

Kara Gözlülerine kavuşamayanlara ithaf olunur. 

Deizm

Merhabalar.

Bu videoyu daha önce Bücürükveben sayfasında paylaşmıştı. Ancak söz konusu videoyu yayınlandığı yerlerden kaldırdılar. Ben bu videoyu yayında iken bir örneğini kendime indirmiştim. Konunun önemine ve hassasiyetine bağlı olarak sayfamda tekrar paylaşmaya karar verdim. 

Efendim ben, 9.5.1977 tarihinde Kaman İmam-Hatip Lisesinin katibi olarak göreve başladım. O günlerden İmam-Hatip okulunu, öğretmenleri ve öğrencileri iyi tanırım. Okulumuz orta kısmı da dahil 7 yıllık bir eğitim ve öğretim süresine tabiydi. Benim okulda görevli olduğum 13 yıl içinde öğrencilerimiz çok iyi ve başarılıydılar. İçlerinde üniversite sınavlarına girerek başka fakültelerde öğrenim hayatına devam edenler olduğu gibi, İmam-Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra imam ve müezzin olarak görev alanlar da oldu. 

Asıl konumuza dönecek olursak. Memleketimde aynı İmam-Hatip Lisesi, orta kısmıyla birlikte eğitim ve öğretime devam etmektedir. Ancak öğrencileri, hele de kız öğrencilerinin ele alınacak yanları yoktur. Bir erkek gibi küfrediyorlar, sigara içiyorlar ve yine erkekler gibi kavga ediyorlar. 

İşte size zahmet, videoyu tekrar izleyin ve İmam-Hatip Liseleri öğrencilerinin nereye geldiklerine bir bakın. Ben bu konuda daha fazla bir şeyler yazmadan paylaşımı sonlandırmak ve bu konuyu sizlerin takdirine bırakmak istiyorum.

Selam ve saygılarımla.

Halâ Ne Duruyoruz?

Merhabalar.

Özlemini çektiğim toprağın yeşiline kavuşmak için gün sayıyorum. Güzün bin bir umutla toprağa saçılan o buğday tanelerinin toprağın altında ne eziyetler çektiğini de merak etmiyor değilim. Bu sene doğru dürüst ne yağmur, ne de kar yağdı. Kardan yorganı olmadığı için, toprağa saçılan buğday taneleri kış boyu üşüdü. Ama toprağa saçılan o buğday taneleri, birileri gibi nankör olmadığı için, yine hasretle beklenen yeşil rengiyle kara toprağı boyadı. Aslında umutlarımızı yeşertti o taneler. Yarın büyüyüp boy atacak ve sam yelinin şarkısında tıpkı bir balerin gibi dans edecekler. Derken boy atan sapların en tepesinde başaklar çıkacak ve her birinde onlarca buğday taneleri dizilecek. Tıpkı bir kız çocuğunun saçlarından örülen belikler gibi. Taneleri görünce, bizlerin sevincine diyecek olmayacak. 

Ne Firavunun rüyasından, ne de Yusuf gibi bir peygamberin yorumundan kimse ders almadığına göre, halâ ne duruyoruz? Başımızın çaresine bakmanın zamanı gelmedi mi? Eğer gerçeklerle yüzleşecek gücümüz varsa, bundan kaçınmayalım. Çünkü o buğday tanesi, her seferinde serpildiği o kara topraktan çıkmayacaktır.

Selam ve muhabbetle.

Keşke

Önce keşke kelimesinin anlamına bakalım. Keşke: Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek "Ne Olurdu" anlamında "özlem veya pişmanlık" bildiren bir söz; bari, keşkem, keşkelerim, keşki. Keşke kelimesini sizlerle; açıklayıcı, betimleyici, tartışmalı ve öyküleyici anlatım biçimlerinin her birinden biraz katarak paylaşmayı planladım. Yazıma, teknik olarak kelimenin anlamı ve anlatım biçimlerine giriş yaparak başlamış olmam, herhalde sizleri sıkmamıştır. Ben, aynı zamanda her şeyi okumakla birlikte en iyi yazarak öğrenen ve yazarak öğrenmeyi de tercih edenlerden biriyim. 

Keşke kelimesini biraz daha sonuç açısından etkisini ele alarak, kelimeyi daha iyi tanıtmak istiyorum. Keşke, daha çok bir pişmanlığın ifadesidir. Yani gereksiz ve faydasız bir kelimedir. Ama her nedense sanki çok faydalı ve gerekli bir kelimeymiş gibi hayatımızda o kadar çok sık kullanma ihtiyacı duyuyoruz ki, pişmanlığın ötesinde neye faydası oluyor bir anlam vermek mümkün değil. Herhalde pişmanlık duyduğumuz ve geri dönülmesi mümkün olmayan işlerden dolayı kendimizi teselli etmek zorunda kaldığımız için bu kelimeye başvuruyoruz. İşte hiçbir yaptırım gücü ve faydası olmayan bu kelimeyi sırf kendimizi avutmak ve teselli etmek için kullanıyoruz.

Sizlerin de keşke kelimesini çok sık kullanmış olmaktan dolayı kendinizden şikayetçi olduğunuzu duyar gibiyim. Evet maalesef hepimiz; hem sonuç getirmeyen ve hem de geriye dönülmesi mümkün olmayan işlerden dolayı bu kelimeyi çok sık kullanıyoruz. 

Bir önceki dairemi, müteahhit ve ortaklarının apartman binasının yapı kullanma izin belgesini (iskan raporu) alacaklarına dair söz verip, sözlerini tutmayıp iskan raporunu almadıkları için sattım. Daireyi satın alandan üç ay müsaade istedim. O da bana bu kolaylığı tanıdı. Ben üç ay daire satın almak için koşturdum. Maalesef sattığım daire parasına, sattığım daire ayarında bile daire bulamadım ve "keşke satmasaydım." diyerek pişman oldum. 

Üç ayın sonunda biraz üzerine bankadan ihtiyaç kredisi çekerek bir daire alabildim. Bu dairenin de sorunları, sattığım dairenin sorunlarından daha ağır geldi. Sabrettim ve 7 yıl bu dairede ikamet ettim. Ancak, bıçak kemiğe dayandı ve bu daireyi de sattım. Yine daire aramaya başladım ama sattığım paraya daire almak ne mümkün! Ben yine "keşke satmasaydım." diyerek pişman oldum. Bu sefer ev arama iznim bir ay olduğu için çok sıkı bir çalışma sonucu yine biraz üzerine ilave ederek ancak, masraflı bir daire alabildim. 

Şimdi ikamet ettiğim daireden memnun muyum? Hayır yine memnun değilim. Buranın da diğer dairelere göre çok farklı sorunları var. Ama artık ev satıp, ev alma işi geçtiği için aklımı başıma aldım oturdum oturduğum yerde. Bu sefer de evi satmaya kalksam, sittin sene daha ev alamam ve ortalık yerde kalırım... 

İşte benim keşkelerimin hikayelerinden bazıları bunlar. Bende keşkelerin hikayeleri bitmez. Başınızı ağrıttım, bağışlayın. İçinde keşkeleri olmayan sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim. Her şey gönlünüzce olsun. 

Selam ve saygılarımla.

Ahlak

Ahlak konusunda topluma öncülük etmesi gereken yöneticiler, toplumu besleyen ve diri tutan tüm ahlaki değerlerimizi planlı ve proğramlı bir şekilde yozlaştırdılar ve yozlaştırmaya devam ediyorlar. Öyle ki ahlaksızlığı kişisel ikballeri üzerinden meşrulaştırıp devlet katında kurumlaştırdılar. 

Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, vurdumduymazlığın arttığı bir ülkede bireyler önce toplum olma vasfını kaybederler; ardından çürüme ve yozlaşma toplumu bölüp parçalar ve bireylerin gelecek umudunu yok eder. Bugün gençlerimiz umudunu yurtdışında arıyorlarsa, temel nedenini burada aramak gerekir. 

Çürümeden ve topyekun çöküşten kurtulmak için sorunun kaynağına inmeli ve teşhisi doğru koymalıyız. Türkiye, bir an önce siyasetten başlamak üzere her alanda ahlaki bir yenilenmeyi, ahlaki bir rönesans'ı gerçekleştirmek zorundadır. Ahlaki yenilenmeyi sağlayabilmek için de siyasi etik ve yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarmak zorundadır. 

Türkiye, siyasete girenlerin mal varlıklarını kamuoyuna açıklamalarını zorunlu kılan yasayı çıkarmak zorundadır. Devlette liyakati önceleyen yasayı çıkarmak zorundadır. Sayıştay'ın Uluslararası Yüksek Denetim Kurulları Örgütünün kurallarına göre denetim yapmasını öngören yasal düzenlemeyi yapmak zorundadır. Böylece siyasetin finansmanından başlayarak siyaset kurumunu ahlak ekseninden yeniden ayağa kaldırmak zorundayız. 

Dostlar! Bu ahlak kavgası hiçbir kavgaya benzemez. Bu ekmek kavgası değildir. Bu koltuk kavgası değildir. Bu bir haysiyet kavgasıdır, varoluş kavgasıdır, bu bir vatan kavgasıdır. Bu kavgayı vermek zorundayız...

Kemal KILIÇDAROĞLU