Aranan Huzur


Akşamları çok severim. Kırlangıçların havadaki bir manav tezgahındaki satıcılar gibi bağırış çağırışlarını, yivsiz bir namludan çıkan kurşun gibi bir sağa bir sola zik zak çizerek uçuşmalarını seyretmeye doyamam. Güneş artık iyice kaybolmuş battığı yerdeki tatlı kızıllığı, insana hem hüzün, hem de tarifsiz bir sevinç verir. Ezanlar okunurken güneşin doğduğu yerden doğacak olan ayın koyu saman sarısı parlaklığını da seyretmeye doyamam. Akşam olmuştur; abdest alıp, akşam namazını kılmanın vaktidir artık...

Bugün yine huzursuzum. Ben ne kadar “Gölge etme başka ihsan istemem”  dedikçe, hep birilerinin gölgesi altındayım. İnsanların sığamadığı kaldırımlarda yürürken bile elimden geldiğince kurallara riayet ederim. Her zaman kaldırımın sağından yürür, karşımdan gelen yaşlı ve bayanlara hep yol veririm. Karşılaştığım her olay karşısında hemen birden barutlanmam, sabır gösteririrm.  Düşenin elinden tutar; eşe, dosta ve akrabaya yardım ederim.

Bugün de akşam oldu artık, bulamadığım huzuru bir başka akşam da aramak üzere hayırlı akşamlar dilerim. 

Recep Altun

Blog Sayfam


Merhabalar.

Bir mektup tutturdum gidiyordum, hem de değirmenden... Paylaştığım konulara baktım, bir de kendime baktım ve artık blog sayfamda paylaşacağım mektupların konusunu değiştirmeye karar verdim. Kendi dünyamdan, kendim ya da çevremdekilerle ilgili paylaşacak bir şey bulursam paylaşacağım, yoksa eskisi gibi güncel ve gündem konularla birlikte İslam'i bilgilere de yer vermeyeceğim. Bu kararı hiçbir etki, tesir ve baskı altında kalmadan sadece biraz düşünerek kendi kendime aldım ve şimdilik böyle bir yol izlememin daha  uygun olacağı kanaatine vardım.

Kendimi ya da çevremi ne kadar iyi anlatabilirim bilemiyorum. Belki bunları edebiyat dünyamızın anı, hikaye, şiir ya da deneme türlerinden birini kullanarak da yapabilirim. Bu bağlamda artık blog sayfamı eskisi kadar öyle sık ve güncel tutmamın pek mümkün olmayacağını söyleyebilirim.

Neden "değirmenden mektup" diye soracak olursanız, üç yıl öncesinde oluşan bu düşüncemi şu anda tam  ifade edebileceğimi sanmıyorum. Ancak, Alphonse Daudet'in "Değirmenimden Mektuplar" isimli kitabının sadece isminden etkilenerek ben de blog sayfama "Değirmenden Mektup Var" ismini verdiğimi hatırlıyorum.

Blog sayfamın ismi her ne kadar "Değirmenden Mektup Var" ise de paylaştığım konuların hiçbir zaman bir mektup formatında olmadığını söyleyebilirim. Bundan sonraki paylaşımlarımın içinde belki bazı ilginç ve bir o kadar da güzel mektuplara yer verir, ya da paylaşacağım konuları mektup formatında paylaşabilirim. 

Tüm blogger arkadaşlarıma hayırlı günler ve hayırlı paylaşımlar dilerim. 

Recep Altun

Din ve Dünya İşleri


İslam literatüründe ve kültüründe din ve dünya ilimleri ile din ve dünya işleri ayrımı yapılmıştır, ama bu yanlıştır. Her iş dünyada yapılır, zaman ve mekan bakımından bu dünya işidir. Bu dünyada yapılan her işin ahirette karşılığı vardır. Bu da dinin dünya işlerine getirdiği yaptırım müeyyidelerinden biridir. Burada din ve dünya işi şeklinde bir ayrım yoktur. Mesela namaz din, hasta muayene etmek dünya işidir, demek tamamen yanlıştır. Yerine göre namaz kılmak günah ve laboratuvarda deney yapmak ibadet sayılabilir. Bu, insanın niyetine bağhdır. Ancak her iş, bir mesleğe ve bilgi türüne aittir. O bilgiyi bilen, o işi en iyi yapan bir kimse en iyi müslüman olur. Bu bilgi türleri, meslekler, sanatlar ayrı ayrıdır. Namaz kılmak insanı dürüstlüğe, mesleğini en iyi şekilde yapmaya, herkese âdil davranmaya sevk etmiyorsa, o namazda hayır yoktur. Bu şekilde namaz kılmakla insanları aldatmasın ve insanlarda her namaz kılana aldanmasın. Namaz üzerinde çok iyi değerlendirme yapmak gerekir. Çünkü namaz, dinin en çok görünen şekli olduğu için iki büyük yanlış yapılmaktadır. Bu yanlışlardan biri, dinin namazdan ibaret sanılması, diğeri de namazın aldatıcı, yanıltıcı olmasıdır. Oysa, namazın, dinin yaklaşık seksen emrinden sadece bir tanesi olduğu bilinerek, namaz kılanın geri kalan yetmiş dokuz emri yerine getirip getirmediği sorgulanabilir. Böylece namaz kılan doğru yola getirilebilir.

Prof. Dr. Hüseyin Atay
Kur'an'a Göre Araştırmalar-II

Hürriyetin Adımı


Kim ne yaparsa yapsın, biz bu bayramı kutlamaya devam edeceğiz!

Sessiz Türkiye



Burası Filistin , Irak , Suriye veya başka bir yer değil. Burası TÜRKİYE. Bu yaşanan olaylar Hatay'da oluyor. Peki İstanbul'da olsa ne olurdu? Veya Ankara'da ? Veya İzmir'de? Sanırım Türkiye ayağa kalkardı. Peki Hatay? Orası da Türkiye'nin bir parçası değil mi , orada da Türk vatandaşları yok mu? NEDEN BU KADAR SESSİZSİN TÜRKİYE? YOKSA AĞZINIZA AMPUL MÜ TIKADILAR?..


Anneler Günü

Tüm Annelerimizin, Anneler Gününü Kutlarım!
                                                                                                           Recep Altun

Bismillahirrahmanirrahim
Biz insana, anne ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve onu zahmetle doğurdu. Onun taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet o yiğitlik yaşına gelip de kırk yaşına eriştiği zaman: “Yâ Rabbi! Gerek bana, gerek anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi, razı olacağın iyi işler yapmamı bana ilham et. Neslimi de benim için ıslah et. Şüphesiz ben, tevbe edip sana yöneldim ve hakikat ben,  teslim olanlardanım.” der. (Ahkaf:15)

Azim olan Allah ne güzel ne doğru söyledi. 


Bekaret


Kur'an'da zina sorunu bu kadar açık çözülmüşken İslam toplumlarında, hele Türkiye'nin bazı yörelerinde, bir şüpheden, iftiradan ya da babanın izni olmadan kaçıp meşru şekilde evlenen, yahut zifaf gecesi kansız olmasından dolayı dinî açıdan masum olan kızların babaları tarafından töre gereği ölüme mahkum edilip öldürülmeleri devam etmektedir. İslam dini açısından bu büyük bir rezalet ve cinayettir.  Laikçiler ve laikler dinin yanlış ve doğru hükümlerine karşı savaş verirken saçma ve insanlık dışı törelere de laikliği niçin uygulamıyorlar? Nerede kaldı laik kanunlar? Bu cinayeti işleten töre tapıcılığı, toplumun tümüne aittir. Burada katiller, konuşmaya başlayan iki yaşındaki çocuktan ölünceye kadar yaşayan kadın ve erkeklerdir. Çünkü, onlar bu töreyi yaşatıyor ve ne yapalım, töremiz böyle diyorlar. Töre onlara göre, Allah'tan daha büyük, daha önemli ve daha etkilidir. Din adamları da, bu töre tapıcılarına katılmakta ve onlar da töreye tapmaktadırlar. Diyanet İşleri Teşkilatı da bu suça ortaktır. Dinin gerçek hükmünü yerleştirene kadar her fırsatta açıklaması, toplumu uyarması ve doğruya yönlendirmesi gerekir. Fıkıh kitaplarında olduğu gibi, bugün tıp doktorları da, cinsî ilişkiye hiç girmemiş bir kızın bekaretinin çeşitli biyolojik sebeplerden olmayabileceğini veya bozulabileceğini açıklamaktadırlar.

Zifaf gecesi sabahı bekaret kanını gösterme geleneği de İslam'a aykırıdır. Bunun hem erkek hem de kadına zararı vardır. Erkek, o gece çok heyecanlı olup iktidarsız bir durumda olabilir. Artık, erkeğin erkekliği olmadığının dillerde dolaşması, ahlâkî açıdan, kişiliği aşağılaması açısından yanlıştır. Kızın da o anda kızlık zarı yerinde olduğu hâlde kan gösterilmediği için kıza itham ve suçlamalarda bulunulmaktadır. Kızdan kan akmaması da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda, en iyisi ve İslam ahlâkına uygun olanı kanın gösterilmemesidir. Fakihlerin görüşüne göre, böyle bir durumla karşılaşan erkeğin, karısını itham edip dünyaya rezil etme hakkı asla yoktur. Karısını boşamak isterse bile, başka sebep ortaya atması gerekir. Kız çıkmadı diye karısını babasının evine göndermesi ne kadar katilce ve ahlâksızca bir durum olur. Evet, zalimce, ahlâksızca, insan haklarına aykırı töreler kaldırılmalıdır. İslam'a uygun olan ve her müslümana yakışanın bu olduğunu anlamalı, toplumun bütün bireylerini katil ve cani olmaktan kurtarmalıdır. Çünkü, bu töreler olmazsa, babalar kızlarını, kardeşler kız kardeşlerini öldürmeyecek ve katil olmayacaklardır. Diyanet, namaz, oruç ve hacdan başka bir İslamiyeti niçin anlatmıyor? Toplumun huzuru ve ahlakı, cinayetlerin önlenmesi daha önemli değil midir? Kızını öldüren baba veya kardeşi namaz kılmakla katilliklerini ve cinayetlerini affettirebilecekler mi? Asıl katil toplumdur, toplumun baskısıdır.

Prof. Dr. Hüseyin Atay
Kur'an'a Göre Araştırmalar -VI

Gecelerin Mesajı




12/YÛSUF-33: 
(Yusuf A.S) şöyle dedi: “Rabbim, zindan bana, beni ona davet ettikleri şeyden daha sevimli.” Onların (kadınların) tuzaklarından beni uzaklaştırmazsan (uzaklaştırman hariç) onlara meylederim ve cahillerden olurum.
12/YÛSUF-34: 
O zaman Rabbi ona icabet etti. Böylece onların hilesini ondan uzaklaştırdı. Muhakkkak ki O, en iyi işiten ve en iyi bilendir.
12/YÛSUF-35: 
Daha sonra delilleri gördükten sonra, belli bir süreye kadar onu mutlaka zindana atmaları, onlara uygun göründü.
12/YÛSUF-36: 
Ve onunla beraber iki genç erkek (de) zindana girdi. İkisinden biri şöyle dedi: “Muhakkak ki; ben kendimi (rüyamda) üzüm sıkarken görüyorum.” Ve diğeri (de) şöyle dedi: “Gerçekten ben (de) kendimi başımın üstünde ekmek taşırken görüyorum. Kuşlar ondan yiyorlar. Bize onun (onların) tevîlini (yorumunu) haber ver (anlat). Muhakkak ki; biz seni muhsinlerden görüyoruz."
12/YÛSUF-37: 
Yusuf (A.S) şöyle dedi: “Size, rızıklandırılacağınız bir yemek gelmez ki; o, size gelmeden önce ben, size onun tevîlini (yorumunu) yapmış, size haber vermiş olmayayım. İşte bu ikisi, Rabbimin öğrettiklerindendir. Gerçekten ben, Allah'a îmân etmeyen ve ahiretlerini (Allah'a ruhlarını ulaştırmayı) inkâr eden bir kavmin dînini terkettim.”
12/YÛSUF-38: 
Ve ben, atalarım İbrâhîm (A.S), İshak (A.S) ve Yâkub (A.S)'ın dînine tâbî oldum. Bizim, Allah'a bir şey ile şirk koşmamız olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve insanlara fazlındandır. Fakat insanların çoğu, şükretmezler.
12/YÛSUF-39: 
Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı Rab'ler mi daha hayırlı yoksa Vahid (tek) olan, Kahhar (kahredici, hâkim ve gâlip) olan Allah mı?
12/YÛSUF-40: 
Sizin ondan başka taptıklarınız, Allah'ın kendilerine bir delil indirmediği, sadece siz ve babalarınızın onu isimlendirdiğiniz (putlardan) başka bir şey değildir. Hüküm ise ancak Allah'a aittir. Sizin O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte bu kayyum (Âdem A.S)'tan kıyâmete kadar devam edecek olan) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.
12/YÛSUF-41: 
Ey zindan arkadaşlarım! Bu durumda sizin ikinizden biri, bundan sonra efendisine şarap sunacak (sakiliğe devam edecek) fakat diğeri asılacak. Böylece kuşlar onun başından yiyecek. Hakkında ikinizin de tabirini (fetvasını) istediğiniz iş kesinleşmiştir (kaza edilmiştir).
12/YÛSUF-42: 
Ve ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye: “Efendinin yanında beni an (zikret)." dedi. Fakat şeytan ona, efendisine onu anmayı unutturdu. Böylece birkaç sene zindanda kaldı.