26 Ağustos


26 Ağustos gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücüm marşı
Bu ölüm musikisi içinde yandı dağlar
Altüst oldu siperler, eridi çelik dağlar
Rüzgarlardan yeleli, yıldırımdan kanatlı
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı
Rüzgarlarla atbaşı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın... 


Şair Yusuf Ziya Bey

Ben Çoktan Hazırım



Seni tarih sahnesinden çekip almak istiyorlar
Ben buna hangi vicdanla razı olabilirim ki
Millietimi millet yapan değerleri bir bir siliyorlar
Ben buna hangi yürekle göz yumabilirim ki.

Tarihi şan ve şerefle dolu ey necip milletim!
Ben senin uğruna değil de,  ya ne için öleceğim?
Gelmişse zamanı,  tarihi nöbeti devralmanın
Ben çoktan hazırım, emret nerde öleceğim!

Recep Altun - Ankara 27 Ağs. 2012

Orta Doğu



Ülkemin içinde bulunduğu durumu, hem televizyon kanallarından hem de gazetelerden takip etmeye çalışıyorum. Ülkemizde tüm acımasızlığı ile PKK tarafından estirilen terör faaliyetleri ile komşu ülkelerde meydana gelen çatışmalar ve isyanlar huzurumuzu kaçırmakta ve yaşama sevincimizi azaltmaktadır. Asla karamsar bir tablo çizen ve felaket tellallığı yapan biri olarak bilinmek istemiyorum, ancak görünen köyün kılavuza ihtiyacı olmadığı da bir gerçektir.

Dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi”nin kendini gösterdiğini dile getiren köşe yazarı Kenan Akın’ın “Orta Doğu Yanarken!” başlıklı makalesini sizlerle paylaşmak ihtiyacı duydum.

“…Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.

Asırlardır;çıkan savaşlar, çatışmalar, isyanlar, istilalar ve ihtilaller günümüzün Orta Doğusu’nun adeta hamurunu oluşturuyor.

Bir yanda; ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası…

Diğer yanda İran’ın bir “ahtapot” gibi sardığı Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Irak’ta kökenini “mezhep”ten alan etkileri, girişimleri, gizli “silah” ve asker yardımları…

Öbür yanda; İran ve dostlarından, yıllardır gece gündüz demeden korkan, çekinen ve belki de, bu yüzden saldırgan, katı ve istilacı, ABD’nin himayesinde bir ülke İsrail…

Beri yanda; kime dost, kime düşman olacağına bir türlü karar veremeyen, çoğu kez ABD’nin dost saymadığı ülkelerle, başı derde sokulmak istenen “dengesiz” Türkiye…

Bir yanda da; İran’ın katı Şii baskısından, tehditlerinden bıkan hatta korkan başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Ülkeleri…

Bu arada; yaşadığı “Arap Baharı”nın yakıcı sıcağından halen kurtulamayan Mısır…

Taşların hala yerine oturmadığı, huzurun sağlanamadığı Libya…

Her an patlamak üzere beklenen Sudan’a kadar da uzanmak gerekiyor.

Bütün  “bu  fulü” yani belirsiz görüntüler, orta Doğu’nun yeni fotoğrafı sayılıyor.

İşte böylesine bir fırtınalar içine, Rusya ve Çin’in de girmesi mümkün olduğuna göre, fotoğrafın “netliğini” tartışmak ve endişe duymak icap ediyor. Aslında bütün gelişmeler, petrol daha doğrusu enerji ve yollarının güven altına alınmasının anlamı çıkıyor.

Dengelerin  her an değiştiği bir Orta Doğu’da, ABD’nin yıllar önce hazırladığı, sonra ülkelerin durumuna göre dizayn ettiği politikasının seyri önemli yer alıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, yavaş yavaş indifa eden bir yanardağı andıran Orta Doğu’da asıl iki gücün çarpışmak için fırsat kolladığı hemen seziliyor.

Her ne kadar;  bir İran-İsrail füzeler savaşı senaryosu ortada dolaşıyorsa da, asıl düşmanın ABD ile İran’ın olduğu da hafızalardan silinmiyor.

Aslında, ABD “bir taşla iki kuş değil birkaç baykuş vurma” pozisyonu yaşıyor ve yaşatıyor.

Zaten, “GBOP”nin temelinde, bir yanda (çok yanlış bir değerlendirmeyle) “ılımlı İslam” icadı, diğer yanda İsrail’in mevcudiyetini korumak ve kollamak bu arada Körfez ülkelerini, İran’ın şerrinden arındırmak ve bu arada da enerji ve yollarını güven altına alma gibi bir misyon yatıyor.        

Kenan Akın    

İlmi İrfana Dönüştürmek



İltifatın marifete tabi olduğu hepimizin malumu olsa da muhabbetin marifete tabiiyetini çoğumuz bilmez. Bilenin adı alim olurken, tanıyana arif yani marifet sahibi diyoruz. Ama bizden istenen, malumatı marifete çevirmek. İşte bilmekle tanımak arasındaki bu fark  Asr-ı Saadet döneminde Hz. Ebu Bekir’le müşrik Ebu Leheb’in Allah karşısındaki konumlarında ortaya çıkıyor.

İlim bilmek ise, irfan bunun hayata geçmesi; ilim ışıksa, irfan o ışıkla akıl ve kalbin aydınlanmasıdır. Cenab-ı Peygamber’in Allah’a sığındığı faydasız ilim,  irfana dönüşmemiş ilimdir.

Ne mutlu, Hakk’ı bulan, her şeyde Hakk’ı gören ve Hakk’a uygun yaşayan kutlu insanlara!

Recep Altun

Açık Mektup


İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin'e Açık Mektup 
Sayın Şahin,
PKK’nın Türk milletine karşı sürdürdüğü Maoist halk savaşı konseptinin başarısı “cephe ve cephe gerisi-üs bölgesi”nin birlikte varlığına bağlıdır. Eğer cephe gerisi-üs bölgesi yok ise, PKK türü örgütler başarılı olamaz. Bugün PKK’nın Hakkari’de başarılı olması ve Türkiye içinde eylemleri sürekli tırmandırmasının en önemli nedeni, Türkiye-Irak sınırının hemen ötesinde 5-25 kilometre derinlikteki Haftanin-Metina-Zap-Avaşin-Başyan-Hakurk kamp alanlarıdır. Türk Ordusu’nu Hakkari alanında bu kamp bölgelerini işgal etmeden PKK ile savaşmaya mahkum etmek, tarih, millet ve Allah önünde izah edilemez. Hakkari’de ve Türkiye’de terörle mücadelede başarı, Türk Ordusu’nun bu bölgeye girmesine ve kalmasına bağlıdır.

Senelerden buyana dünyada güvenlik ve terör konuları ile akademik anlamda ilgilenen, PKK terörü ile ilgili bir çok kitap yazan, 1400’den fazla yüksek rütbeli polise akademide hocalık yapan, Jandarma ve TSK mensubu bir çok subayın ders, konferans veya tez hocası olan bir akademisyen olarak, güvenlik güçlerinde bir moral motivasyon eksikliği olduğu konusunda bilgi akışı ile muhatabım. Bu durum, her şeyden daha büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Bu psikolojinin hızla aşılması, önümüzdeki süreçte atılacak hızlı, kararlı ve etkili adımlara bağlıdır.

Sayın Şahin,
Sizin PKK ile mücadeleden sorumlu olan Bakan olarak en ön safta olmanız, sadece Hakkari’de değil, Şemdinli, Yüksekova, Çukurca’da, 0 noktasında bulunmanız, Kazan Vadisi’nde bir gün geçirmeniz, karargahınızı Hakkari’ye taşımanız, askere ve polise yapılacak saldırılara, psikolojik harekata kendinizi siper etmeniz, güvenlik güçlerinin morallerini artıracak, “o, salaklara” gereken cevabı verecektir. Allah milletin birliği ve devletin dirliği konusunda atacağınız her adımda yardımcınız olsun.

(Tamamını Okumak İçin Aşağıdaki Linke Tıklayınız.)

Karşılıklılık İlkesi



Bir devletin devlet olmasının en önemli unsuru topraklarıdır, topraklar satılamaz, topraklar satıldığı takdirde ülkenin egemenlik hakları elinden alınabilir. Bu ülke içersinde toprak satın alan veyahut toprak satın alan yabancılar bir araya geldiklerinde; o ülkenin toprak satın alan ülke vatandaşlarıyla ve satın aldıkları ülkeyle siyasal sorunlar yaşanmasına neden olur.

AKP hükümetinin çıkarttığı Mütekabiliyet Kanunu ile Lozan’daki karşılıklılık ilkesi kaldırılmıştır. Karşılıklılık ilkesinin kaldırılması demek,  kapitülasyonu geri getirmek demek.

Türkiye topraklarının Malta adasından daha büyük bir kısmı yabancıların elindedir. Bu bir ülkenin hükümranlık hakkının elinden alınmak suretiyle kanla kazanılmış topraklarının yabancılara peşkeş çekilmesidir.

Yeni Mütekabiliyet Yasası ile daha önce 68 olan ülke sayısı 180’e çıkarılmıştır. Bu ülkeler arasından İsrail’e herhangi bir yaptırım yok, onlara zaten karşılıklılık ilkesi varken de yaptırım yoktu. Başta İsrailliler olmak üzere İngilizler, Almanlar ve İrlandalılar, ülkemizden en yoğun toprak satın alan milletlerdir.  Bu ülke vatandaşları  özellikle Alanya, Didim ve Kuşadası’ndan toprak talep etmektedirler.

Şu anda yurttaşlarımız Yunanistan’dan ya da başka bir ülkeden toprak satın alamıyor. Bizim böyle bir şansımız yok. Hatta vakıflarımızın bile malları geri iade edilmiyor. Biz ise, hem toprak satışlarını serbest bıraktık, hem de aynı şekilde vakıflarla ilgili olarak elinde herhangi bir vakıf senedi ya da başka bir belgesi olan gayri Müslimlere (azınlıklara) hemen onunla ilgili gayrimenkullerini geri iade ediyoruz.

Bu bağlamda, söz konusu kanunun yeniden gözden geçirilerek şehid kanları ile sulanmış bu mübarek toprakların yabancı ülke vatandaşlarına satılmak suretiyle peşkeş çekilmesinin önüne geçilmesinin gerekliliğine inanıyorum.



Recep Altun

Hükümet İstifa


PKK Milletvekili Kaçırdı
Foça'daki  Pusuyu Telin
Gaziantep'te Bombalı Saldırı
İçişleri Bakanı'na Hakkari'de Saldırı
BDP ve PKK Kucaklaşması
Hakkari Mayınlı Tuzak


Ülkemizdeki PKK terör örgütünün yakın zamandaki tüm faaliyetleri, İncirlik’teki ABD Konsolosluğu tarafından yürütülmektedir. PKK terör örgütü,  ABD tarafından korunmakta ve kollanmakta, hükümet te PKK’nın tüm bu kanlı eylemlerine “Terör yayılıyor” demekten başka bir şey yapamamaktadır.

PKK’yla yıllarca mücadele eden tecrübeli komutanlar Hasdal ve Silivri’deyken PKK’yla yapılan bu silahlı mücadeleden bir sonuç alınması da mümkün görülmemektedir.










Devamlı taktik değiştiren PKK’nın Türkiye’de kitle katliamı yaratmak amaçlı şok eylemlere girişeceği bilinmektedir. Bu nedenle herkesin her zamankinden daha dikkatli ve uyanık olması gerekmektedir.

Gaziantep’teki bardağı taşıran olay üzerine vatandaşların, “Terör yayılıyor” demekten başka bir şey yapamayan bir Başbakanın iktidarda olduğu hükümeti istifaya çağırmaktan başka bir seçeneği kalmamıştır.










Recep Altun

Fıtır Bayramı



İslami terminolojide bu bayramın adı, "Iyd'ul-Fıtır" yani Fıtır bayramı'dır. Kelimenin kök anlamları arasında her ne kadar, oruç açmak ve kahvaltı yapmak olsa da Fıtır bayramı, "fatr"la, fıtratla yani yaratılışla irtibatlıdır. Tıpkı, halk arasında "Fitre" tabir edilen "Fıtır Sadakası"nın kök anlamı gibi.

Var olduğumuza; yokluk karanlıklarından varlık alemine getirilişimize; varlık mertebeleri arasında da en üstünü olan insan mertebesine yükseltilişimize bir şükür olarak, nasıl "kişi başı" ayrı bir sadaka veriyorsak; işte bu bayramı tam da bunun için yapıyoruz. Haşa, Ramazan'dan ve açlık günlerinden "kurtulduğumuz" için değil.

Fıtır sadakası, yani fitre, nasıl bir yaratılış sadakası ise, Fıtır bayramı da insan olarak var kılındığımıza ve bin bir güzellikle donatıldığımıza şükretmenin bir şölenidir. Çünkü tüm yaratılmışlar gibi insanoğlunun yaratılması tam bir lütuftur.

Fıtır bayramı doğuş, bu âleme doğmakla alakalı olan bayram olup, halk arasında şeker ya da Ramazan bayramı olarak adlandırılır ki, bu bayramı şeker, Ramazan isimleriyle ifade etmek yanlıştır. Çünkü Ramazan oruç ayı olup, oruç aylık bir ibadettir. Nasıl ki günün beş vakti ile namaz kayıtlı ise, ömür vakti ile hac kayıtlı ise, yıl vakti ile zekât kayıtlı ise, Ramazan da oruçla kayıtlı bir aylık vakittir. Bu sebepten Ramazan, bayram değil, oruç ayıdır. 

Eğer bayram ay ismi ile ifade edilecekse, Şevval ismi ile ifade etmek icap eder. Velhasıl Fıtır bayramını hemen oruç ayının arkasından gelen ayın başında olmasından dolayı Ramazan bayramı, bayramlarda tatlı yenilmesinden dolayı şeker bayramı olarak ifade edilmesi çok ucuz, yüzeysel ve tefekkürden mahrum bir ifade olup, bayramların ledduni hikmetinden gaflet ve cahil olunmasının beyanı olduğu gibi, zahiri anlamı itibarı ile de tutarsızlıktır.

Şeriata göre Fıtır bayramı, fıtır sadakasını verdikten sonra kutlanılan bayram olduğu için, fıtır sadakası muhakkak bayram namazından önce verilmesi gerekir. Fıtır, doğuş yani bu aleme doğup ta hayatta olmakla alakalı ifade olduğundan, hayatta olup yaşayan bir kulun vücudunun sadakasıdır. Bundan dolayı bu yeryüzü alemine doğan bir günlük bebeğin dahi fıtır sadakası verilir. Yani fakir veya zengin, bu alemde hayatta olup yaşayan herkesin vermekle yükümlü olduğu vücudun sadakasıdır.

Bu itibarla fıtır sadakasının hesaplanması, zekattaki zenginlik hesabı gibi olmayıp, Cenabı Hakk’ın bir kimseye verdiği vücudunun hacmi ile eş değerdeki bir topraktan elde edilecek arpa, buğday veya üzüm hurma vb. mahsul ile ölçülerek yapılır. Mesela, bir insan bedeni kadar topraktan elde edilecek arpa buğday, o zamanın fiyatları ile kaç para ederse, o yılın fitre bedeli odur ki, bu hesaplamaya göre bir insan vücudu kadar topraktan yaklaşık 2,9 kg arpa, 1.5 kg buğday, 2.9 kg üzüm ve hurma elde edilebilir kabul edildiği için, bu miktarlardaki arpanın, buğdayın, üzümün, hurmanın vb. mahsulün o zamanın fiyatlarıyla kaç para ederse, arpaya buğdaya vb. mahsule göre verilecek o yılki fitre bedeli o’dur. Fakat her infakta olduğu gibi bu hesaplamalarla sınırlı kalınmayıp, istenilen oranda daha kıymetli mahsuller temel alınarak daha fazla da verilebilir. Yani fıtır sadakası yaşayan bir kulun vücut varlığının sadakası olup, zenginler tarafından fazla, fazla verilebildiği gibi, fakir muhtaç olan müminlerin de bir zeytin tanesi de olsa, bir bardak su da olsa fitre niyeti ile muhakkak vermeleri gereken sadakadır.

Yarın arefedir. Ramazan ayının son orucunu tutacağız ve ertesi günü Şevvalin birinci ve aynı zamanda Fıtır bayramının da birinci günüdür.

Bu bağlamda; güzellik, birlik ve beraberlik dolu, her zaman bir öncekinden daha güzel ve daha mutlu, tüm sevdiklerinizle birlikte bir Fıtır bayramı geçirmenizi can-ı gönülden diliyoruz. 

Recep Altun ve Ailesi

Kulak Verin!


Ne siyaset,  ne de Ortadoğu uzmanıyım Ancak,  ülkemin içinde bulunduğu bu zor durum karşısında,  her Türk vatandaşı gibi ben de son derece rahatsızlık duymaktayım. Her gün değişik bir gazete alarak tüm köşe yazarlarını okumaya ve ülkemin içinde bulunduğu durumu saptamaya çalışıyorum. Hiçbir gazetenin,  hiçbir köşe yazarı, ülkemizin içinde bulunduğu durumu ile ilgili hiç iyi bir tablo çizmiyor. İşte bugün okumak üzere aldığım Aydınlık Gazetesi’nin köşe yazarlarından Türker Ertürk’ün “Ana Hedef” başlıklı makalesinden altını çizdiğim bölümlerden alıntılar:

Suriye İran’a giden yolda bir ara hedeftir. ABD ve İsrail için bölgede çıbanbaşı gerçekte İran’dır. Suriye’nin İran desteği olmadan 1 ay bile dayanması mümkün değildir. Emperyalizmin bölgeye yönelik hegemonyasına direnen ve adına Şii Hilali de denen bu aksın yapıştırıcı gücü İran’dır. Nesnel olarak antiemperyalist olan bu hilalin dayanıklılığını Rusya ve Çin’e borçlu olduğunu söylemek de sanırım yerinde bir tespit olur.

Bölgedeki bu direncin kırılamaması Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesini ve onun önemli bir parçası olan kukla Kürt Devleti’nin kurulmasını geciktirmektedir. Kukla Kürt Devleti, ABD ve İsrail’in bölgedeki çıkarları için hatta Yunanistan ve AB’nin Türkiye ile çatışan menfaatlerine ulaşabilmesi için çok önemlidir.

Eğer başarabilirlerse kurulacak kukla Kürt Devleti ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da Araplara, Şiilere ve Türkiye’ye karşı en önemli işbirlikçisi, taşeronu ve savaşçısı olacaktır.

Yunanistan’a “Sus, otur ve bekle. Zaman içinde Ege dahil tüm hedeflerine ulaşacaksın” dediler. Ege’de, Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta ülkemizin çıkarları Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve onların içinde bulundukları AB ile örtüşmektedir. …”

“… Son günlerde Türkiye ve İran arasındaki tehlikeli tırmanmayı yakından izliyorsunuzdur umarım. Takdir edersiniz ki bu durum sizin tuttuğunuz takımın başarılı olup olmamasından çok daha önemli. Bu durum ülkemiz ve ailelerimiz için yaşamsal değerde öneme sahip. …”

“… Sevgili okurlar İran ana, Suriye ara hedeftir. Ben Suriye’ye savaşa kerhen de olsa varım ama İran’a karşı yokum derseniz kafanıza beyzbol sopasını yersiniz. Sanırım AKP hükümeti mesajı aldı ve İran ile gerginliği tırmandırmaya başladı. ...”

Selam ve dua ile.
Recep Altun                                   

Dost ve Müttefik Ülke ABD (!)


Sahtekar ABD Büyükelçisi
Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar
PKK sınırdan geliyor, Türkiye’yi vuruyor, çıkıyor; yine geliyor, yine vuruyor, yine çıkıyor; Türkiye ise sınırın ötesine geçemiyor.  PKK terörist, Türkiye ise ABD dostu bir devlet.  Ancak PKK’ya  ABD tarafından tanınan sınır ötesi operasyon özgürlüğü Türkiye’ye tanınmamış ve Türkiye bu acı duruma Şehit vererek katlanıyor. PKK, ABD’nin açık koruması altında … Ve AKP hükümeti bu ihaneti kabullenmiş durumda…

AKP hükümetine; şehit cenazesi kaldırmak, ABD nezdinde hak aramaktan daha kolay geliyor anlaşılan …

Recep Altun

Büyük Buluşma



Macaristan’ın Bugac kasabasında 12 Ağustos 2012 Pazar günü başlayan ve 3 gün sürecek olan  2. Dünya Türk-Turan Kurultayı’na 21 ülke katıldı. Dünya Türk-Turan Kurultayı’nın resmi açılışı Macaristan Parlamentosu Başkan Vekili Sandor Lezsak’ın konuşmasıyla başladı. Binlerce ziyaretçinin yer aldığı kurultayın ilk gününde eski Macar-Hun ve Türk kültürlerinin, ayrıca doğudaki bozkır atlı göçebe kültürlerinin tanıtım gösterileri sunuldu.

 
Macaristan Turan Birliği tarafından organize edilen kurultaya bu yıl rekor derecede katılımın olduğunu açıklayan organizasyon başkanı Türkolog ve antropolog Andras Biro, 2010 yılındaki kurultaya 18 ülke katılırken, bu yıl 21 ülkenin katıldığını ifade etti. Orta Asya Türk kökenli 200 otağın kurulduğu, 350 süvarinin savaş sanatlarını sergileyerek Türk kavimlerinin geleneksel özelliklerini tanıttığı kurultayda Türkiye’yi AKP Manisa Milletvekili, aynı zamanda Türk-Macar Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Eşbaşkanı olan Dr. Selçuk Özdağ ve AKP Kütahya Milletvekili Prof.Dr.Vural Kavuncu temsil etti.


Özdağ, Orta Asya Türk kavimlerinin Macaristan’da buluşarak birbirleriyle akraba ve kardeş ilişkisi kurmasının kendisini duygulandırdığını ifade etti. Türklere ve Türk kavimlerine gösterdiği yakın ilgiden dolayı Macar halkına teşekkür eden Özdağ, 21 ülke bayrakları arasında KKTC bayrağının da bulunmasının kendisini ayrıca memnun ettiğini kaydetti.

Bir yanda Avrasya, bir yanda güçlü bir Türk dünyası Hillary'nin işi zor!

Kaynak Haber: Yeniçağ Gazetesi (13.08.2012 Pazartesi)  


Can Sıkıntısı


Bugün ne yazacağıma bir türlü karar vermedim. Bir ara çimentonun hikayesini yazayım diye düşündüm, sonra çimento nere, blog ortamı nere, dedim ve tekrar vazgeçtim. Evden çıktım, çarşı pazar bir dolaştım, aklıma yazacak hiçbir şey gelmedi. Aslında yazacaklarım çok da bir türlü elim varmıyor. “Türk’üm” diyemiyorum, “Kahrolsun PKK” diyemiyorum, “Vatan, Millet, Sakarya” diyemiyorum. Bu günlerde sadece Müslümanım diyebiliyorum. Ona da Avrupa Birliği karşı çıkıyor ve çıktığı için de Cuma günü hutbede imam efendiye "Allah katında şüphesiz tek din İslamdır." ayetini okutturmuyor.

Hal böyle iken, bir ara “derkenar”a kafamı takmıştım. Baktım o da içi boş bir şey. İçi dolu bir şeyler arıyorum ama bir türlü bulamıyorum, ya da bulmak istemiyorum… Ben de artık can sıkıntısından ne yapacağımı bilemediğim için, oturdum blog sayfamın şablonunu değiştirdim. Nasıl güzel olmuş mu yeni blog sayfamın arayüzü arkadaşlar?

İşte, koca bir gün daha kendini tüketmek üzere, şurada akşama ne kaldı ki. Günler böyle geçip gidiyor işte. Küçükler büyüyor, bizler yaşlanıyoruz. Son olarak Cenab-ı Allah’a içimden şöyle yakarmak geldi: “Ey alemlerin Rabb’i, Rahman ve Rahim olan Allahım. Dönüş elbette Sana’dır. Bizler de Sana döndüğümüzde, bizi mensubu olduğumuz milliyetimizden değil, müslümanlığımızdan sorgulayacaksın. Bu bağlamda bizleri, Senin ipine sımsıkı sarılan ve İslam’ı da gereği gibi yaşayan ve yaşatan kullarından eyle. Amin!..

Recep Altun

Hakkari

"...Artık durumun aciliyetini anlamıyorsanız, bence duymanız gerekenleri duymama çabası içindesiniz demektir. Evet, yeni Vahdettinler, genç Osmanlılar aynı kendilerinden öncekiler gibi Türkiye'nin parçalanmasında ilk ve önemli adımı da atmış durumda. Üzüldüğüm nokta ise BU KADAR AZ SAYIDA İNSANIN ÜLKESİNİN GELECEĞİ KONUSUNDA ENDİŞE DUYUYOR OLMASI. Gerisi gününü gün ediyor? Aynı Pompei'nin son günleri gibi..."

Yukarıdaki pasaj; bugün okumak üzere aldığım Yeniçağ gazetesinin köşe yazarlarından Savaş Süzal'a aittir. Yazar, köşesindeki makalesine "Hakkari Parçalanmanın Başlangıcı" başlığını atmış. İlgimi çekti ve makalesini sonuna kadar okudum. Makalenin içindeki en can alıcı nokta olarak tespit ettiğim pasajı sizlerle paylaşmak istemekle birlikte bu konudaki görüş ve düşüncelerinizi de almak istiyorum. Bu konuda endişe duyanlara şimdiden teşekkür ederim.

Recep Altun

Heybeliada Ruhban Okulu

ALLAH KATINDA DİN, ŞÜPHESİZ İSLAM’DIR (Al-i İmran/19.Ayet)

Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler
ve ne de  Hıristiyanlar asla senden 
razı olmazlar. Eğer onların arzu ve 
keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, 
Allah’tan sana ne bir dost, ne bir 
yardımcı vardır. (Bakara/120. Ayet)

Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları 
dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin 
dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost 
edinirse kuşkusuz o da onlardandır. 
(Maide/51. Ayet)



Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret eden ABD’nin Avrupa ve Asya İşleri’nden sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı Philip H. Gordon,  “ABD olarak buranın açılmasını güçlü bir şekilde destekliyoruz.” demiştir.  Kendini eyalet valisi gibi gören Gordon daha da ileri giderek, Ruhban Okulu’nda “açın bakalım, bundan sonra geldiğimde kapalı görmeyeyim” gibi söylemlerde bulunmuştur. Gordon kim oluyor da bu tür söylemlerde bulunabiliyor.  Türkiye’yi ne zannediyorlar, burası Dingo’nun ahırı mı, yoksa muz cumhuriyeti mi? Türkiye’nin kendi kanunları var ve kendine tabi olan bir ülkedir. Ama, ABD’den emir alıyorsan, elbette Gordon gibi kendini bilmezin biri de gelir Ruhban Okulu’nun açılması ile ilgili Türkiye’ye böyle emirler yağdırır. 


Oysa, Ruhban Okulu zaten açıktır ve  her an faaliyetine başlayabilir.  Gordon’u okulda karşılayan papaz da Atatürk’ün “en hakiki mürşit ilimdir sözü var” diyerek işi nereden nereye götürüyor. Oysa, Atatürk’ün burada kastettiği ilim pozitif ilimdir. Ruhban Okulu’ndaki ilimle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.

Zurnanın son deliği olan bir adam geliyor ve Türkiye’ye böyle emirler yağdırıyor. İçine düştüğümüz durum bu. Bu bağlamda Türk dış politikasının başarılı olmadığını söylemekle birlikte Türkiye’nin dış politikada ağırlığının da kalmadığını söyleyebiliriz.

Hainler



ABD KUKLASI BARZANİ’NİN KANDİL’DE BESLEDİĞİ, AKP’NİN “AÇILIM”LA, MÜZAKEREYLE ŞIMARTTIĞI HAİNLER; ÇUKURCA’DA 3 KARAKOL VE BİR ÜSSE EŞ ZAMANLI SALDIRI DÜZENLEYEREK 6'SI ASKER, 2'Sİ GEÇİCİ KÖY KORUCUSU OLMAK ÜZERE 8 VATAN EVLADINI ŞEHİD ETTİLER...

ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YERİN VE VATANDAŞIN YÜREĞİ KAN AĞLIYOR...  ACABA BU ÜLKENİN BU HALE GELMESİNDE KATKISI OLANLARIN DA YÜREKLERİ KAN AĞLIYOR MUDUR Kİ?..

Yorulmayan Kadın



Gün daha ışımamıştı. beyaz renkli perdeleri olan pencereden içeri vuran tan yerinin aydınlığı sabahın olduğunu haber vermekteydi. Bütün gece öksürüklere boğulduğu için uyuyamamıştı. Gözlerini açtı, kafasını hareket ettirmeden göz hareketleri ile etrafına bakındı…  Benzi uçuktu. Saçları dağınıktı. Yatağından doğrulmak üzere kendini bir kez yokladı, başının dönmediğini hissetmesi üzerine  dirseklerine  dayanarak yavaşça doğruldu ve oturumuna geldi. Solgun ve bitkin görünen yüzüne bakmak üzere aynaya doğru gitmek istedi, ama ayağa kalkamadı. Üzerinde sanki ağır bir yük vardı ve zavallı bacakları bu yükün altında bir türlü doğrulamıyordu. Bir müddet yatağının üzerinde böyle kaldı. Nefes alış verişi normaldi. Nabzını da dinledi ve normal olduğunu hissetti. Bir an,  yatağa dayadığı ellerine baktı ve kendi kendine “Aman Allah’ım ellerimin rengi de uçuk” dedi ve daha sonra başını biraz daha aşağıya eğerek yere basan ayaklarına baktı, ayaklarının da rengi uçuktu. Bir an kansız olduğu aklına geldi ve kendi kendine “Herhalde kansız olduğum için böyle görünüyorlar” dedi. Ayağa kalkmayı yeniden denemek üzere yavaş yavaş bedenini önce sağ sonra sol tarafa ve yukarıya doğru hareket ettirerek doğrulmayı başardı. Acele etmedi, bir müddet böyle ayakta dikildi kaldı. Kendini kontrol etti, başı dönmüyordu ve öksürük te gelmiyordu. “İnşallah bugün bir aksilik yaşamam” diyerek önce sağ sonra sol adımlarını sürüyerek aynaya doğru yürümeye başladı. Aynanın önüne geldiğinde önce yüzüne baktı. “Aman Allah’ım ne kadar solgun ve bitkin görünüyorum” diyerek göz kapaklarını birkaç kez açıp kapatarak tekrar tekrar solgun ve bitkin yüzünü inceledi. Kendini biraz daha zorlayarak salona geçti. Karşılıklı üç kişilik iki kanape ile tek kişilik koltukları olan salona şöyle bir baktı ve hastalanmadan önceki halini hatırlayarak “Şu salonda at gibi koştururdum, ama şimdi ayaklarımı sürüyerek yürüyebiliyorum, buna da şükür…” dedi ve kendini yavaşça tekli koltuğun birinin kucağına bıraktı. Kafasını biraz daha geriye atarak, gözlerini yumdu, ellerini birbiri üzerine bağlayarak göğsüne koydu ve derin bir nefes alarak rahatladı.

Geçmişe duyulan özlemin etkisiyle hangi durakta ineceğini bilmediği geriye doğru bir yolculuk başlattı hayalinde. “…Güneşli bir bahar günü evlerinin bahçesindeydi. Hava ne terletecek kadar sıcak, ne de üşütecek kadar soğuktu. Yüksek tepelerin kuzey yamaçlarında hala parça parça bembeyaz kar toplulukları görülüyordu. Ağaçların dallarındaki tomurcuklar o kadar irileşmişti ki, nerde var nerde yok hemen hepsi patlayacaktı sanki. Yüksek tepelerden tam yönünü tayin edemediği  tatlı bir rüzgar esiyordu, bu nasıl bir rüzgardı ki,  bir ad bile veremedi. Saçlarını tarumar eden ve yüzünü yalayan bu rüzgardan aldığı huzuru ve mutluluğu tarif etmesi mümkün değildi. İçi kıpır kıpır oldu ve yerinde duramıyordu…”

Birden çalan telefonun sesiyle irkildi ve geriye doğru bıraktığı bedenini güçlükle doğrultarak cebindeki telefonu çıkartıp cevap verdi. Arayan oğluydu. Telefon konuşmasını fazla uzatmadan kendini iyi hissettiğini ve rahatsızlık veren emarelerinin azaldığını söyleyerek telefonu kapattı. Kendini şöyle bir dinledi ve iyi olduğunu hissetmesi üzerine oturduğu koltuktan yavaş hareketlerle doğrularak  ayağa kalktı ve biraz daha dinlenmek üzere yavaş yavaş yatak odasına doğru yöneldi.

Kendini yatağa yerleştirdikten sonra halsiz ve yorgun bedenine dayanamayan göz kapakları ağırlaştı ve uykuya daldı. Telefonun sesiyle bölünen hayalindeki aynı huzuru ve mutluluğu yakalamaya çalıştıysa da bu sefer de bedenindeki ıstıraplar; aynı huzuru yakalamasına ve mutlu olmasına engel oldu.  Keşke uyanık olsaydı da bulutlarla saklambaç oynayan o çok sevdiği dolunayı bütün ihtişamıyla pencereden seyredebilseydi...

Recep Altun 

Düşman Ülkeler



Başbakan Erdoğan, Hakkari’de 6 askerin ve 2 geçici köy korucusunun şehit olması dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e başsağlığı mesajı gönderdi. Başbakan Erdoğan mesajında, "Terör, er ya da geç kaybetmeye, yok olup gitmeye, milletin azim ve kararlılığı karşısında erimeye mahkumdur.  Türkiye Cumhuriyeti ve aziz millet, sadece terör örgütüne değil; terör örgütünün iplerini elinde tuttuğu canilere de, terör örgütünün iplerini elinde tutan düşman ülke ve çevrelere de haddini, hududunu bildirecek güçtedir" ifadelerine yer verdi.

"Hakkari’nin Geçimli Köyü’nde karakolumuza yapılan saldırı sonrasında çıkan çatışmada 6 askerimiz ile 2 köy korucumuzu kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyiz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyor; ailelerine, silah arkadaşlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensuplarına ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Ayrıca, çatışmada yaralanan asker ve korucularımıza da Rabbim’den acil şifalar temenni ediyorum."

"TERÖR, ER YA DA GEÇ KAYBETMEYE MAHKUMDUR"

Terör örgütü, Ramazan ayında böyle kalleşçe bir saldırı düzenleyerek, bir kez daha bu ülkenin ve aziz milletimizin milli ve manevi değerlerine düşmanlığını sergilemiştir. Terör, er ya da geç kaybetmeye, yok olup gitmeye, milletin azim ve kararlılığı karşısında erimeye mahkumdur. Bugün teröre destek veren, müsamaha gösteren, terörle birlikte kardeşliğimizi, birliğimizi, huzurumuzu hedef alan terör uzantıları da, terör örgütü gibi tarihte kara bir leke olmanın ötesine geçemeyecektir. Her türlü imkânımızla, gücümüzle, milletimizden aldığımız destekle, terörün üzerine kararlılıkla gitmeyi sürdüreceğiz."

 "HADDİNİ, HUDUDUNU BİLDİRECEK GÜÇTEYİZ"

"Türkiye Cumhuriyeti ve aziz millet, sadece terör örgütüne değil; terör örgütünün iplerini elinde tuttuğu canilere de, terör örgütünün iplerini elinde tutan düşman ülke ve çevrelere de haddini, hududunu bildirecek güçtedir. Mübarek Ramazan ayında, milletçe bir kez daha tüm güvenlik güçlerimize hayır dualarımızı iletiyoruz. Geçimli Köyü’nde şehit olan 6 asker ve 2 korucumuza bir kez daha Allah’tan rahmet temenni ediyor; yaralılarımıza acil şifalar diliyor; ülkemizin, milletimizin, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin başı sağolsun diyorum."

Beyzbol Sopası



Beyzbol Sopası

Beyzbol sopasının ne anlama
geldiğini diplomatlara sormanın
alemi yoktur, mesaj açıktır. 

İngilizce bilmeyenin…
Anladığı dildendir.
Durmak yok yola devam da…
El frenini çekip inersem.
Kafanı kırarım demektir!

Yılmaz Özdil-Hürriyet Gazetesi 04/08/2012


Şemdinli Neden Halep Olmaz?

“Arap baharı”nın
romantizmine kendini kaptırarak
ve gaza gelerek Şemdinli’den
Halep çıkarmaya çalışan PKK’nın,
Avucunu yalamak durumunda
Kalacağını söyleyebiliriz.
Hem de rahatlıkla…

Ahmet Hakan-Hürriyet Gazetesi 04/08/2012


Bölünme, Olmasına Olacak da;
Kanlı mı, Yoksa Kansız mı?   

Son günlerde, “Kürtçü” Türk gazetecilerin
Söylediği şudur: “Bölünmüşlükteki fiili
Durumun, yasal statüye kavuşturulması
Gerekir. Yeni anayasa bunu sağlamalıdır”.
Hayırlısı olsun. Demek ki üniter Cumhuriyet
ilelebet payidar olmayacakmış. Nasıl Osmanlı
Devleti, Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmüş ve
hayat devam etmişse, TC.’nin de ikili yapıya
dönüşmesinden sonra da hayat devam edecektir.
Mesele, dendiği gibi geri dönülmez kerteye
gelmişse, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”
diyen demokratik Türkiye, bu meseleyi Büyük
Millet Meclisi’nde “kansız” halledecektir.
Bugüne kadar az mı kan döküldü, bu nasıl kansız
çözüm? Diye bir soru akla gelebilir. Doğru;
Bugünlere kanla gelinmiştir. Ama adına çözüm
denen bölünmenin yaratabileceği sorunlar
hesaba katılmazsa, bundan sonra ortaya
çıkabilecek yeni sorunları çözerken akabilecek
kan geçmişe rahmet okutabilir.     

Ege Cansen-Hürriyet Gazetesi 04/08/2012
 

Straejik Rezalet!

Kıymeti kendinden menkul, “Stratejik derinlik” dehası Hariciye Nazırı Davutoğlu, Suriye’nin kuzeyine yerleşen PKK’yı destekleyen postal öpücüsü Barzani’yi Ankara’ya çağırıp haddini bildirmek yerine ayağına gidiyor.

TEPKİLER:

Oktay Vural MHP Grup Başkanvekili
Bir taraftan Suriye’deki muhalifleri silahlandıracaksın, Esad diktatördür diyeceksin, ondan sonra da kırmızı çizgimiz yok  diyeceksin. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Gürkut Acar CHP Antalya Milletvekili
Başbakan ve AKP hükümeti kendi varlık sebebi olarak gördükleri ABD’ye tam tabidir. Suriye’nin bütünlüğü bizim için kırmızı çizgidir, bundan ödün verilmez!

İnal Batu Emekli Büyükelçi
Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesini Irak’taki gibi kabullendik. “Kırmızı çizgilerimiz Irak’ın toprak bütünlüğü “ diyorduk onu unuttuk. Dış politikanın iflas manzarasıdır.

Onur Öymen  Emekli Büyükelçi
Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarının doğrudan doğruya ayağına gittiğiniz. Barzani yönlendiriyor. Bunu yaparken PKK benzeri kuruluşu da davet ediyor.

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi

Siyonizm

Yahudi’nin dünyaya hakim olma plan ve politikasına Siyonizm denir. Siyonizm’i bir timsaha benzetirsek, bu timsahın üst çenesi Komünizm, alt çenesi Kapitalizm’dir. Bütün hayvanların alt çenesi hareket ettiği halde, timsahın üst çenesi hareketli olduğu için onu misal veriyoruz. Bu iki çenenin (Komünizm ve Kapitalizm) çarpışır görünmeleri düşmanlıklarından değil, aralarına giren avlarını ezmek ve gövdeyi (Siyonizm’i) beslemek içindir.  

Bugün artık Komünizm tamamen iflas etmiş ve çökmüş. Kapitalizm de içinden çürümüş ve yakında çökmeye ve çözülmeye mahkum hale gelmiştir. Nato ve Varşova Paktları, İslam’a karşı yeni bir Haçlı orduları şeklinde birleşmiştir.

Dünyayı ezen sömürü canavarının kalbi Siyonizm, beyni Haçlı Avrupa, sağ kolu Amerika, sol kolu Rusya’dır.

Asrımızdaki zulümlerin baş sorumlusu olan Siyonizm ve küfür cephesi de gelişmiş ve güçlenmiştir. Gizli Dünya Devletini kurmuşlar ve yürütmektedirler.