31 Aralık 2020
Dolma Kalem
Yazmayı seviyorum ya, usandım bu pilot ve tükenmez kalemlerden. Bir şişe mürekkebim, bir de dolma kalemim var. Geçenlerde sakladığım yerden çıkarttığım dolma kalemimi soğuk suyla yıkadım, mürekkebi çektim ve başladım yazmaya... Ne kadar heyecanlandığımı ve mutlu olduğumu anlatamam. Ancak dolma kalemin ayrı mı, birleşik mi? Nasıl yazıldığını unuttuğum için; internetten araştırdım ve dolma kalemin birleşik değil, ayrı yazıldığını da tekrar öğrenmiş oldum.
Benim masamda bir de akıl defterim var; önemli gördüğüm ve unutmamam gereken tüm notlarımı bu akıl defterine yazarım. Tabi yazarken en sevdiğim ve beni motive eden dolma kalemimle yazıyorum. Bir tutku işte!.. Daha benim divitim, divit uçları ve devrildiği zaman içindeki mürekkebi dökülmeyen hokkam bile duruyor.
En çok üzüldüğüm şey, ortaokuldaki ders kitaplarımdan bir tanesi bile kalmadı. Onları muhafaza edemedim. Ama, ilk ve ortaokul öğrenci karnelerim ve lise diplomam hala yerli yerlerinde duruyorlar. Bir de neler duruyor, biliyor musunuz? Devlet memurluğum esnasında bana verilen ve hiçbir faydasını göremediğim teşekkür ve takdirname belgelerim. Hiçbir liyakati ve ehliyeti olmayanlara aylıkla ödüllenme verdiler, bana da bir sürü teşekkür ve takdir belgeleri verdiler.
Memurluğum esnasında müdürlüğe boş bir şef kadrosu tahsis edilmişti. Şube müdürümüz, "bu kadroya seni atamak istiyoruz" demişti. Ben de aynı bölümde çalıştığım ve sevdiğim diğer bir arkadaşımın şef kadrosuna atanmasını istemiştim. İlçe müdürü ve şube müdürleri, "bu şef kadrosuna seni atayacağız" dediler ve nitekim beni atamışlardı. Şimdi bir daireye böyle bir şef kadrosu ihdas edilecek ve o dairede çalışan memurlar, bu kadro için birbirlerini teklif edecekler... Bu zamanda böyle bir şef kadrosuna atanmak için memurlar arasında savaş çıkar.
Nereden nereye geldik. Sürç-ü lisan ettimse affola. Yine başınızı ağrıttıysam, hakkınızı helal ediniz.
Selam ve muhabbetlerimle.
Pencerem
Güneş de girsin, meraklı gözler de
Ne ateşte yanacak günahkar tenim
Ne de gizli saklı sırlarım var benim.
Perdeye ihtiyacı yok penceremin
Gelen geçen seyretsin gönlünce
Engellemesin ışığını güneşimin
Gönlüm şenlenir, güneşi görünce.
İşte böyle garip bir adamım ben
Pencere perdesine takacak kadar…
Başka işim gücüm yoktur benim
Böyle şiirleri kaleme alacak kadar…
Son Sesleniş
Bir Kuş Kadar
Bal Kabağı
Sahte Dinciler
Malumunuz olduğu üzere onuru: Hem insanın itibar ve şerefini, kendisine duyduğu öz saygıyı, hem de başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değeri ifade eden bir kavram olarak kabul ederiz. Bu tanıma göre insan, onur sahibi bir varlıktır. Onur, insana sonradan bahşedilmiş bir değer olmayıp, fıtraten verilmiş bir değer olmakla birlikte, onurlu bir varlık olarak kalabilmek için de, kişisel özen ve gayretin gösterilmesi gerekmektedir.
Mümini, her şeyden önce teslimiyet ve sadakat sahibi biri olarak tanımlarız. Ayrıca mümin hayatı boyunca İbrahimi bir duruş sergiler ve vakarını korur. İmanından ve değerlerinden asla taviz vermez. Kur'an-ı Kerim'in ve sünnet-i seniyyenin rehberliğini terk etmez, sırat-ı müstakimden yüz çevirmez.
Onurlu bir mümini de kısaca, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu bir kişi olarak tanımlarız. Mümin aldatmaktan ve aldanmaktan Allah'a sığınır. Müminin dilinden kötü ve yalan sözler, onur kırıcı ve gönül yaralayıcı ifadeler dökülmez. Mümin ötekileştirici değil, birleştiricidir; her bir sözünün ve işinin bir gün mutlaka hesabını vereceğinin idraki ve bilincindedir.
Bu kadar tanımlamalardan sonra gelelim günümüz gerçeklerine. Ne yazık ki geçmişte ve günümüzde zaman zaman din, birey ve toplum üzerindeki belirleyici ve yönlendirici gücü sebebiyle; siyasal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve belli bir sosyal projeyi meşrulaştırmak için etkili bir istismar aracı olarak kullanılmıştır ve kullanılmaya da devam edilmektedir.
İslam, alışverişte dürüst olmayı, komşu hakkına riayet etmeyi, çevreyi kirletmemeyi, işini hakkıyla yapmayı, toplumsal sorunlara duyarlı olmayı bekler. Ahlakın olmadığı bir yerde hiç bir şeyden bahsedilemez. Bugün Müslüman toplumlar ciddi bir ahlak kriziyle karşı karşıyadır. Bir ahlaki prensibin toplumda hayat bulabilmesi, önce bireyler üzerinde hayat bulmasıyla mümkündür.
Güçsüzün, incitilmeksizin hakkını alamadığı bir toplum yücelmez! Gün geçmiyor ki, çevremizde haksızlığa uğrayan bir insana rastlamayalım. Beşer gaddardır zulmeder, mekkardır gasp eder. Bu doğru! Ancak Allah'ın Adil isminin bir parıltısı olan adliye saraylarında da çoğu kez adaletin tecelli etmediği bir vakıadır.
Her şeyin sahtesi olan dünyamızda, dinin sahtesi yok mu? Olmaz olur mu! İsterseniz konumuzla alakalı olduğu için biraz dinin sahtesinden bahsederek yazımızı sonuçlandıralım. Dinin sahtesi, siyasete karışmış olanıdır. Din duygularının ve dince kutsal kavramların siyaset adına kullanılmasıyla din, din olmaktan çıkar siyasetin aracı olur. Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din her ikisine alet edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez! Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi her türlü paranın milyarderidir. Bir kolumuz siyasette, bir kolumuz ticarette, ayaklarımız tarikatlardadır.
Ticaret, siyaset ve tarikat üçgenini oluşturan bu sahte dindarlar; yoksul Müslüman yurttaşın kan emicileri ve inanç sömürücüleridirler. Ne yazık ki, hala bu gerçeği göremeyen ve sahte dindarlara adeta tapan ve alet olan yoksul Müslümanların hali içler acısıdır. Kandırıldığını inatla görmemekle birlikte, gösterenleri de din düşmanlığıyla suçlarlar. Gayret bizden, tevfik ve hidayet Allah'tandır.
Eski Yorumlardan
Recep Altun; dedi ki...
Merhabalar Deliler Teknesi,
29 Temmuz 2011 18:58

Tandır Damı
Keçiören belediyesi, doğal ürün tandır ekmeği üretilmesini teşvik amacıyla köylere tandır damı yapmayı planlamış ve Kösrelik köyünde inşaatı devam eden tandır damı ile ilgili görsellere sitesinde yer vermiş. Ben de tesadüfen Keçiören belediyesinin internet sayfasını incelerken görmüştüm bu haberi. Tandır damının inşaatında kullanılan malzemeler ve inşat tekniği ilgimi çektiği için siteden aldığım fotoğrafları burada sizlerle paylaşmak istedim.
Su basmanı dediğimiz temel yapı taşla örülmüş, yapının duvarlarında ise hatıl, kolon ve kiriş işlevini görmek üzere ahşap kalaslar ve duvarlarında ise kerpiç kullanılmış. İşte bu yapı tarzında benim ilgi alanıma giren tarafı, duvarların kerpiç ile örülmesidir.
Kerpiç, blok tuğla ya da briket dediğimiz duvar örme malzemesinin bir benzeri olmakla birlikte, toprak ve samanla karışım sonucu elde edilen çamurun ahşap kalıplara dökülmek suretiyle elde edilir. Güneşte kurumaya bırakılır ve yeterince kuruma sağlandığında da duvar örme işinde kullanılır.
Nihayet
Bitmeyen Altyapı Sorunu
Kaman'dan Ankara'ya ADSL internet aboneliğimin naklini talep ettim. Altyapı yetersizliği nedeniyle naklimi gerçekleştirmediler. Şimdilik ADSL internet hattımın aboneliğini dondurdular. 180 gün bekleyeceğim, altyapı sorunu çözülmezse, ceza-i müeyyideye tabi olmadan tek taraflı aboneliğimi iptal ettirebileceğim.
Artık evimde bir internet bağlantım olmayacağı için, bir müddet sizlerden uzak kalacağımı bildirmek istedim. En kısa zamanda tekrar bloglarda ve paylaşımlarda buluşmak arzu ve ümidiyle, hoşçakalın.
Güz Mevsimi
![]() |
Fotoğraf Karesi, Kaman İlçesi Cuma Mah. Mezarlığındaki Bir Akasya Ağacına Aittir. |
Zor Günler
Benim sağlığım yerinde olabilir, benim karnım tok olabilir, barınacağım sıcak bir evim olabilir; ancak, tüm bu saydığım şeylerden yoksun olan insanları düşününce, sahip olduğum sağlığım da, tok olan karnım da, sıcak bir evim de beni mutlu etmeye yetmiyor. Ben de herkes gibi, ancak mutlu bir çevreyle mutlu olabiliyorum.
Bizleri mutlu etmek için ellerinden geleni yaptıklarını söylemekle birlikte, kesintiye uğrayan hizmetleri için de günah keçileri hazırdır. Onların asla bir kabahati yoktur. Ve bu böyle devam eder gider... Nereden nereye geldik diye resmedilen tabloya bakınca; gördüğüm şeyler karşısında keşke daha güzel şeylerden bahsedebilseydim, inanın ben de herkes gibi çok mutlu olacaktım diyor ve sizlere sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
Selam ve saygılarımla.
Bentderesi
Bisiklet
Üzerinden hiç inmediğim bisikletimle memleketimi en ücra köşelerine kadar keşfetmeye çalışıyorum. Her sabah kabristana gider mevtaları ziyaret ederim. Öğleden sonra da sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy dolaşırım. Gezdiğim yerlerde paylaşmaya değer pek fazla bir şey bulamıyorum. Paylaşmaya değer şeyler bulduğum da, fotoğraf ya da videoları ile mutlaka burada paylaşmaya gayret edeceğim.
Bisikletle seyir halindeyken, en büyük korkum "deve çökerten" isminde bir dikendir. Çünkü lastiğe saplandı mı mutlaka tekeri patlatıyor. Kendisi küçücük de bir şey ama ayakkabılarımızın altına saplandı mı, bırakın deveyi bizleri bile çökertiyor, lastiği nasıl patlatmasın!..
Zafer Bayramı
Kuantum
"...Annemin iki çocuğu ölü doğmuş, birini de düşük yapmış. O zamanlar biz Moda Bahariye'de kirada oturuyoruz. Ev sahibimiz İstefo, karısı Andromaki ve kızı Fofi (benim arkadaşım). Ayla'nın kaçırıldığı zamanlar (Ekim 1961). O zamanlarda İstanbul'da ve Kadıköy'de yaşayanların çok iyi bildiği bir olaydı bu.
Ayla hala bulunamadı ama ailesi ona bir anıt mezar yaptırmış. Sonraları bir gün anıt mezarı, çok sevdiğim, hayatımın amacını gerçekleştiren kişinin makamını ziyaret etmek için gittiğimde görüyorum.
Annem her hamileliğinin sonunda, yani dokuz ay on gün sonra annesini manada görüyor. Annesi rüyasında eline bir saksı alıp içindeki bir çiçeği koparıp geri gömüyor ve böylece o çocuğun da öleceğini biliyor.
Kadıköy'e taşındıklarında bir komşusu bu duruma çok üzülüyor ve onu Yeşilköy'de bir hocaya götürüyor. O zamanlar Yeşilköy'e, önce trene, sonra atlı arabaya binilerek varılıyor. Hocanın adı Cennet Hoca ve anneme diyorki; "şimdi sana bir su vereceğim, üç gece bu suyu iç ve gördüğün rüyayı bana anlat."
Annem üç gece bu suyu içince rüyasında koşan yağız atlar görüyor ve bunu Cennet Hoca'yla paylaşıyor. Cennet Hoca, "Senin bir çocuğun olacak" diyor. (Daha annem hamile değil.) "Lehimsiz gümüş bir halka yaptırın, bu çocuk doğarken çocuğu içinden geçirin" diyor. (Doktor olan Mehmet amcam bunu gerçekleştirmiş.) "Bu bebek için gerekli harcamaları 40 gün 40 Mehmet'ten dilenerek karşılayın, bir de size muska vereceğim, bunu o çocuğun etrafında bir yere koyun, zamanı gelince o bunu bulacak" diyor.
Annem bu şartları gerçekleştiriyor ve 30 Ağustos 1954 tarihinde selli yağmurlu bir günde beni dünyaya getiriyor ve ben bir gün o muskayı gerçekten buluyorum. Lehimsiz gümüş halka, 40 Mehmet ve diğer her şeyin şu anda kuantum alanındaki bir gerçeklik olduğunu biliyorum. O zamanlar hacı hoca işiyken, sonraları bunun bir fiziksel bilim olduğunu öğreneceğim..."
Rengin SAKAOĞLU
"Güneş Bazen Mavi Doğar" Kitabından alıntıdır.
Ben bu alıntıyı yorumsuz sizlerle paylaşıyorum. Bu yazıyı okuduktan sonra bu konuda mutlaka söyleyeceğiniz şeyler olacaktır. Düşüncelerini paylaşacak okuyuculara şimdiden teşekkürlerimi sunarım.
Hayatı Hak Etmeliyiz

Kaman Cevizi
Eğer evin küçük de olsa bir bahçesi varsa, mutlaka o bahçede bir tane de olsa, bir ceviz ağacı olurdu. Yıllardır Kaman ve çevresindeki köylerin bahçelerinde ceviz ağaçları olurdu ve mevcut ceviz ağaçlarından alınan ürün ancak ev sahibinin kendine yeterdi. Sonradan sonraya 1990 yılı itibariyle Kaman'da ceviz bahçeleri o kadar çoğaldı ki, sayısını hatırlamıyorum ama bu bahçelerle de ilgili ceviz bahçelerini tanıtan bir blog sayfası oluşturmak istiyorum.
Geçmişe Duyulan Özlem
Geçmişe yönelik özlem duygularımı depreştiren bir fotoğraf karesini sizlerle paylaşmayı arzuladım. Fotoğraf karesinde benimle birlikte yer alanları sizlere tanıtmak istiyorum. Arka tarafta Nazmiye ablam ve Hasan ağabeyim yer almakta, küçük kardeşim Gürbüz ile ben de ön taraftayım. Fotoğraf karesinin arka planında ise, 1954 yılında bahçeli bir arsa üzerine inşa edilmiş, iki katlı kerpiç yapı evimizin doğuya bakan duvarı ile birlikte bir elma ağacı yer almaktadır.
Ne Yuvası?
Yol arkadaşıma sordum o da bu yuvanın hangi canlıya ait olduğunu bilemedi, ancak bıldırcın veya keklik yuvası olabileceği üzerinde tahminler yürütebildi. Doğa ile engin tecrübeleri olan Blogger arkadaşlarımdan bu konuda yardım istemek üzere bu paylaşımı yayınladım. Söz konusu yuvanın hangi canlıya ait olabileceği üzerinde bilgi ve tecrübesi olan Blogger arkadaşlarımın yapacakları yorum içerisinde yuva ile ilgili bilgi verirlerse memnun olurum. Ben bu zamana kadar yerde böyle bir yuva ile hiç karşılaşmadım.
NOT: Fotoğraf ve açıklamalar alıntıdır.
Blogger Hataları
Tekrar eski Blogger'e geçtiğim de bu iletiyi almıyorum ve okuma listesinden çok rahat bir şekilde takip ettiğim blogların paylaşımlarına ulaşabiliyorum.
Blogger kullanıcıları olarak yeniliklere açığız. Ancak, "İzleyciler eklentisi" gibi olmamak şartıyla. Siz de biliyorsunuz ki; önceki izleyiciler eklentisindeki bir profil resmine tıklayınca, kişinin blog sayfasının adı ve URL link adresi yer alıyordu. Şu anda kullanılan izleyiciler eklentisinde yer alan profil bilgilerinde bu ayrıntı olmamakla birlikte çok lazımmış gibi, kullanıcının takip ettiği blog sayfalarının URL link adresleri yer alıyor.
İnşAllah Blogger, bu yeni uygulamalarındaki hataları biran önce giderir. Blogger'in her yeni uygulaması bize kolaylık sağlayacağı yerde, hep zorluklarla karşılaştığımı hatırlıyorum. Ve her zaman eski Blogger'i, geçerlilik süresinin sonuna kadar inatla kullanmaya devam ediyorum.
Seyahat İzin Belgesi
Ankara'da 34 daireli bir apartmanda ikamet ediyorduk. Asansör ve ortak giriş ve çıkış kapılarını her kullandığımızda ellerimizi yıkamaktan ellerimizde çatlaklar oluşmuştu. Şimdi burada kullandığımız her şey sadece ikimize ait olduğu için, sadece hijyen ve temizlik amacıyla ellerimizi yıkıyoruz. Bahçemize çıkıp ağaçlarla, çiçeklerle, asmalarla toprakla uğraşıyoruz. Çok rahatladık. Ankara'da ki gibi dört duvar arasında günlerimiz geçmiyor artık. Bahçeye sebze fideleri diktik, onların bakımları ile uğraşıyoruz ve Ankara'da geçmeyen vakti burada çok güzel bir şekilde geçiriyoruz. Darısı şehir esaretindeki kısıtlamalardan kurtulmak isteyenlerin başına. Selam ve muhabbetlerimle Allah'a emanet olun.
NOT: Muhtar tarafından gönderilen belge ile seyahat izin belgesinin fotoğrafını özel olduğu için burada paylaşamıyorum.
Temizlik Koronadanmış
Kendi kendime bu sabah düşündüm ve koronanın hayatımıza bulaştığı günden beri uyguladığımız hijyen ve temizlik uygulamalarımıza bakınca, demek ki temizlik imandan değil, koronadamış diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
Türk Telekom
2019 yılı Haziran ayında Türk Telekom internet aboneliğimi, Ankara'dan memleketime (Kaman) naklettirdim. Altı ay kadar Kaman'da kaldıktan sonra, tekrar Kasım ayında Ankara'ya geldim ve internet aboneliğimin bu sefer de Kaman'dan Ankara'ya nakil isteğinde bulundum.
Türk Telekom, altyapı yetersizliği sebebiyle naklimi gerçekleştiremedi. İki yıl taahhütlü internet aboneliğimin tek taraflı iptal talebim üzerine hiç bir ceza-i işleme tabi olmadan Türk Telekom tarafından aboneliğim iptal edildi.
Bütçeme uygun bir internet hizmeti sağlayacak kurum buluyorum, altyapı yetersizliği nedeniyle internet aboneliği tesis edilemiyor. Altyapı sorunu olmayan internet hizmeti veren firmaların da fiyatları çok yüksek olduğu için ben alamıyorum. Sizin anlayacağınız Kasım 2019 ayından bu tarafa sabit ev internet bağlantım yok. Ben de artık başka türlü bir çözüm yolu buldum ve GSM hattı üzerinden küçük internet paketleri satın alarak acil internet ihtiyaçlarımı karşılıyorum.
Bu nedenle Uzun bir süre blog sayfamda paylaşma yapamadığım gibi, Blogger arkadaşlarımın da paylaşımlarını takip edemedim. İnşAllah en kısa zamanda altyapı sorunu olmayan bana uygun bir ev internet aboneliği hizmeti veren platform bulurum da blog paylaşımlarıma ve takiplerime devam edebilirim. Bu arada blogsuz geçen zaman içinde paylaşmaya değer güzel şeyler yaşamakla birlikte elbette kötü şeyler de yaşadım.
Tüm dünyayı kırmızı alarm seviyesine geçiren Covid-19 can almaya devam ederken bizler de virüsten korunmak için evlerimize kapanmak zorunda kaldık. Ben zaten yaşım (65) itibariyle risk grubundayım. Uzmanlar, önümüzdeki iki haftanın çok kritik olduğunu söylüyorlar. Bizler de Bilim Kurulunun ve Hükumetin aldığı kararlara uyuyoruz. İnşAllah en kısa zamanda bu virüs felaketinden de kurtulur, bir an önce eski sağlıklı günlerimize döneriz.
Selam ve dualarımla birlikte sağlıklı günler dilerim.