31 Aralık 2021 Cuma

 

Merhabalar.

Bugün, 2021 yılının son günü; bir başka deyişle 31 Aralık 2021 Cuma. Hava açık,  güneşli, sıcak ve çok güzel bir gündü. 2021 yılının bana en güzel son hediyesi, işte bu güzel gün oldu. Güzelliğiyle bana güzel bir hediye olan bugün; kim bilir, kimlerin çok kötü bir günü olmuştur. Yaşadığımız her gün kimilerimize çok güzel bir gün olduğu kadar, kimilerimize de çok kötü bir gün olabiliyor.  

65 yaş üstü serbest kartımla tüm otobüs, banliyö ve metro tren hatlarında yolculuk yapabiliyorum. Trenlerin içini de fotoğraflamak istiyorum ancak, trenlerin içinde yolcular olduğu için, insan çekiniyor ve fotoğraf çekemiyor. Aslında yasak herhalde. Çünkü, metro tren hattının bir istasyonunda tren beklerken fotoğraf çekmek istediğim de "fotoğraf çekemezsiniz" diye güvenlikler beni uyarmışlardı. 

Ankara Yenişehir istasyonundan trene biniyorum ve Sincan merkezdeki tren istasyonunda iniyorum. Sincan merkezden de tekrar 509 ve 516 nolu otobüslere binerek evime gidebiliyorum. Daha önce Keçiörenli iken, artık ben bir Sincanlı oldum. İşte 2021 yılının bana en kötü hediyesi de bu oldu. Keçiören'de iken, Sincan'a gelmek bir terfi değildir, bir ayrıcalık hiç değildir; adeta bir sürgündür. Bunu ancak yaşayan bilir. Bir başka deyişle "damdan düşen bilir" Allah hiçbir kulunu damdan düşürmesin, çünkü damdan düşmeyi her zaman öyle hafif kırıklarla savuşturamazsınız, hayati tehlikesi de vardır... 

Selam ve saygılarımla.

Yaşamaya Değer

Merhabalar.

Her ne kadar derin sorgulama çoğu kez insanı anlamsızlığa götürüyor olsa da, benim kafamda hep böyle derin sorgulamalar oluşmaya devam ediyor. İşte yine öyle sorulardan birini sizlerle paylaşmak ihtiyacını duydum. 

Hayat ve hayatınız; bir anlamı olduğu için mi, yoksa bir anlamı olmadığı için mi yaşamaya değerdir?..

Selam ve saygılarımla.

Yine Bir Şeyler Oluyor


Merhabalar.

Blogger her gün yeni bir sürpriz yapıyor. Şimdi de yorumlara kafayı taktı. Birkaç arkadaşıımızın yazılarına yorum yaptım. Yorum ayarlarında ki "Okuyucu yorumu captcha testi" "Yorum yapan okuyuculara kelime doğrulaması gösterin" testiyle karşılaştım. En son Deep'in son paylaşımına  yazdığım yorumu yayınla komutuyla gönderdiğim de, yorumla ilgili ne işlemin yapıldığını hiç anlamış değilim. Yayınla komutu sonrası hızlı bir şekilde yorum penceresinin boşaldığını gördüm, ancak  akabinde hiçbir şekilde bir bildiri mesajı bana geri dönmedi. 

Biraz garip olacak ama, hemen aklıma Blogger'in yine bir şeyler karıştırdığını düşündüm ve bu yazıyı hazırlayarak sizlerle paylaşmak istedim. Bu konuda acele mi ettim, yoksa doğru mu yaptım bilemiyorum. Artık bunu zaman gösterecek. 

Selam ve saygılarımla.

NOT: Değerli Blogdaşlarımızdan gelen yorumlara göre herhangi bir sorunun vuku bulunmadığı anlaşılmıştır. Gereksiz yere sizleri telaşlandırdığım için özür dilerim. 

Hanya'yı Konya'yı Görmek

Merhabalar. 

Çok değerli ve saygın bir blogdaşımız olan Bücürükveben rumuzlu arkadaşımızın bir paylaşımına yorum yazarken "Hanya'yı Konya'yı görmek" deyimini kullandıktan sonra bu deyimin aslı astarı nedir diye merak ettim ve internette yaptığım araştırma neticesinde aşağıdaki bilgilere ulaştım ve benim gibi merak edenlerin de olabileceğini düşünerek bu deyimin mahiyetini burada sizlerle paylaşmak istedim.

Hanya’yı Konya’yı görmek deyiminin anlamı ve sözün doğrusu nedir? Hanya nerededir? Deyimde geçen Konya sözünün doğrusu nedir? Hanya’yı Konya’yı görmek deyimi neden kullanılır? Bu sorulardan sonra başladım araştırmaya.

Günümüz dünyasında “Hanya’yı Konya’yı görmek” deyiminin anlamından başlayalım... Türk Dil Kurumu’na göre: "Bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, görmek, anlamak ve akıllanmaktır." Anlam böyle ama deyimdeki mekanlar nerede dersiniz? Konya’ya bağlı olarak Hanya’yı da ülkemiz sınırları içerisinde bir yer olarak düşünüyoruz çoğunlukla. Ancak işin aslı öyle değilmiş! Gelin hep birlikte Hanya’yı Konya’yı görelim, doğrusunu öğrenelim. 

Hanya nerede? Hanya, Ege Denizi’nin en büyük adası olan Girit’te. Birçok medeniyetin üs olarak gördüğü tarihi bir adreste. Osmanlılar Girit adasını fethederken, batı yönünden “Hanya” tarafından Girit’e giriyorlar. Bu bölge içinde ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise ‘gönye-köşe’ anlamına gelen Gonya, Hanya’ya 15-20 dakika uzaklıkta ve Gonya’dan geçmeden Hanya’ya ulaşmak mümkün değil. Yani sözün doğrusu Hanya'yı Gonya'yı görmek... Ama, nasıl oluyorsa Gonya, günümüzde Konya olarak kullanılır hale geliyor... Sözle ilgili yorumlara bakarsak; Batı kesiminden Hanya’ya varmak için önce Gonya’nın görülmesi gerektiği şeklindeki gerçek anlam. Bir diğer görüş; güç merkezi haline gelen ve birçok savaş gören Girit'te katliamlar arasında kaybolup gitme, gününü görme anlamında kullanılması... Son olarak da Osmanlı egemenliğinde olan adaya o dönemde insan göndermenin “sürgün” anlamı taşıması.

Ülkemizin içinde bulunduğu durumun vehametini görmek ve anlamak için illa Hanya'yı Gonya'yı görmek mi gerekiyor? Görünen köy kılavuz istemez, diyen ve bizlere bıraktığı emanetlerine sahip çıkamadığımız ecdadımın ellerinden öpüyor ve onları rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum. 

Tema ve Gadgetler

Merhabalar.

ARTIK SAYFANIZA XML KODLARI İLE TEMA YÜKLEYEBİLİYORSUNUZ!

SORUN KALKTI!..

Paylaşıma Ara Veriyorum

Merhabalar.

Bazı özel nedenlerimden dolayı bir müddet paylaşıma ara vermem gerekiyor. En kısa zamanda tekrar paylaşımlarda beraber olmak dileğimle birlikte hoşça kalın.

Selam ve saygılarımla. 

Buranın Nesini Seviyorsunuz?




Merhabalar.

Vizontele filmini seyretmeyenimiz yoktur. Bu filmde izleyicisine çok güzel mesajlar verilmektedir. Benim en çok ilgimi çeken mesajlarından birini burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Beldelerine devlet tarafından gönderilen televizyon vericisini karşılamak üzere toplanan ahaliye bir konuşma yapan belediye başkanı konuşmasında, beldelerine gelen yabancıların belediye başkanına "Siz burada nasıl yaşıyorsunuz?.. Buranın nesini seviyorsunuz?.." diye sorarlarmış. Belediye başkanı da bu soruya karşılık konuşmasına şöyle devam ediyor: 

"...İnsan memleketini niye sever?  Başka çaresi yoktur da ondan... Biz biliriz ki, bir yerde mutlu ve mesut olmanın ilk şartı, orayı sevmektir! Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir. Amma dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir...

Belediye başkanının verdiği mesaj gerçekten anlamlıdır. Her şeyin başı sevgidir. Sevginin olduğu her yerde, işte o özlemini duyduğumuz huzur vardır. 

Selam ve saygılarımla.

Gerisini Artık Siz Düşünün

Merhabalar.

Ben ta küçüklüğümden beri hep Hürriyet gazetesi alırdım ve bu gazeteyi okurdum. Bu gazetenin yazarlarından Yılmaz Özdil, iktidarı çok eleştirdiği için Hürriyet gazetesi köşe yazarlığından ayrılmak zorunda kalmıştı. Gazetenin diğer köşe yazarları da iktidarın eğrilerini, doğrularını eleştirirlerdi. Ancak sonradan ne oldu da, Hürriyet gazetesinin de diğer gazeteler gibi iktidarın kalemi olduğu konusunda sizlerle paylaşabileceğim bir malumatım yoktur. 

Seyredecek nasıl tarafsız bir televizyon kanalı kalmadıysa, okunacak tarafsız gazete de kalmadı diyebilirim. Çünkü öyle bir iktidarın yönetimindeyiz ki; televizyon kanalları ve gazeteler gibi, vatandaşlar da bir tarafta olmak zorunda kaldılar. Şu anda her şeyin ve herkesin bir tarafı var. Yani toplumu her şeyiyle böldüler, ayrıştırdılar ve taraf olmaya zorladılar.

Eskiden de bu ülkenin vatandaşları kendi aralarında tartışıp münakaşa ederlerdi, ama kimse kimseye sopayla, bıçakla, silahla saldırmazdı. Bir kaç münferit olayın dışında ölümle sonuçlanan tartışmalar olmuyordu. İnsanların psikolojileri bozuldu. Şu anda her tartışma ve münakaşanın sonunda kan dökülüyor. 

Ben burada en çok, tarafsız ve ilkeli yayın yapması gereken televizyon kanalları ile gazeteleri kınıyorum ama; iktidara zehir zemberek muhalefetlik yapan MHP gibi bir parti bile tüm değerlerini hiçe sayıp, iktidar partisinin her yanlış ve doğru olmayan uygulamasının ve kararının içinde olmak suretiyle tarafgirliğin en alasını yaptıktan sonra, diğer tarafgirlere ne diyebiliriz ki?..

İktidar, bir kuru inat uğruna ülkenin ekonomisini çökertmiştir. Millet geçim derdine düşmüştür. Şimdi de kendilerini, düştükleri bu bataklıktan çekip çıkaracak dünya devletleri arasından ekonomik rol model arayışına girmek suretiyle, kendilerine halkı sefalet içinde yaşayan; dinsiz, imansız ve komünizmle yönetilen Çin'i rol model seçmişlerdir. Türkiye'nin de Çin gibi malı ucuza üretip, bunu Avrupa'ya satmak suretiyle bu üretimden dolar girdisi sağlanarak, eğer vatandaş dayanabilirse, ülkeyi 6 ay içinde  refaha çıkarmayı planlamışlar.

Eski maliye bakanı Lütfi Elvan, alınan bazı kararları, yapılan bazı uygulamaları doğru bulmadığı için görevden affını talep etmiş. Şimdi de bir önceki bakanın doğru bulmadığı uygulamaların başına bu uygulamaları yerine getirecek bir başka davul taşıyıcısı olan Nebati'yi ekonominin başına getirdiler. Cenab-ı Hakk, hakkımızda hayırlısını versin ve Yüce Türk milletinin yar ve yardımcısı olsun. Ben bu kadar söyler, bu kadar derim. Gerisini de artık siz düşünün...

Selam ve saygılarımla.

Umuda Yolculuk

Umuda Yolculuk Anıtı İstanbul-Kadıköy-2021

Federal Almanya, 2'nci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan işgücü açığını birçok ülkeden işçi alarak kapatma çabasına giriştiğin de takvimler 1955 yılını gösteriyordu. İtalya, Yunanistan ve Portekiz'den işçi aldıktan sonra, 30 Ekim 1961'de Türkiye ile işgücü göçü anlaşması imzaladı. Bundan tam 60 yıl önce, 27 Kasım 1961'de 55 kişilik ilk işçi kafilesi Sirkeci garından yola çıkarak 3 günlük tren yolculuğunun sonunda Düsseldorf'a vardı. Almanya'nın göçmen işgücü alımını durdurduğu 1973 yılına kadarsa, yaklaşık 800 bin kişi Türkiye'den Almanya'ya göç etti. Davulla zurnayla Türkiye'den yola çıkan ilk işçi kafilesi, Almanya'da bandoyla karşılanmıştı. O yıllarda bulunduğu Alman toplumuna yabancı olan gurbetçiler, oldukça zor şartlar altında geçimlerini sağlamak zorunda kalmıştılar. Almanların yapmak istemediği işleri yapıp, onların yaşamadığı koşullarda yaşadılar. Bazen her iki ülkede de kabul görmediler. Almanya'da önce "misafir işçi", sonra "yabancı", Türkiye'de "Almancı " oldular. İlk gidenlerin niyeti para biriktirip memleketlerine dönmekti. Ama bugün iki kültür arasında beşinci kuşak yetişiyor.

Runken Fabrikasının Dikim Atölyesinden Bir Görünüm

Babamla birlikte ben de bu "misafir işçi" göçünün bir parçasıyız. Rahmetlik babam da 08 Nisan 1966 tarihinde Almanya'ya misafir işçi olarak gitti. Almanya'nın Aşağı Saksonya (Niedersachsen-Hannover) eyaletinin Verden ilçesine bağlı Achim nahiyesinde faaliyet gösteren Runken isimli bir tekstil fabrikasında 13 Nisan 1966 tarihinde terzi olarak çalışmaya başladı. Babamın da niyeti ilk iki yıl izne gelmeden para biriktirip temelli Türkiye'ye dönmekti. Ve nitekim de öyle oldu. 1968 yılının Temmuz ayında Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Biriktirdiği parayla memlekette bir bakkal dükkanı açtı. Esnaflığı ve ticareti asla beceremeyen ve esnaflıkta istidatı olmayan babam sermayeyi kaybetti ve akabinde iflas etti. Tekrar Almanya'ya gitmenin yollarını aradı. Eski çalıştığı Runken tekstil fabrikasına tekrar fabrikada çalışmak istediğine dair bir mektup gönderdi. Fabrika babamın bu isteğini reddetmeyerek babama bir davetiye gönderdi. Ve babam 1970 yılında tekrar  Almanya'ya gitti. 

Babam ve Arkadaşları Lojmanın Bahçesinde

İkamet Ettiğimiz Fabrikanın Lojman Binası

Babam ve İş Arkadaşları Fabrikada

Aynı fabrikada 08.09.1971 tarihinden itibaren ben de çalıştım. 1975 yılının Haziran ayında babamla birlikte Türkiye'ye temelli dönüş yaptık. Ben vatani görevimi yapmak üzere askere gittim. Babam da yine kaybedeceği yeni bir bakkal dükkanını daha açtı.

Kapatılan Son Bakkal Dükkanımız;Kardeşim Gürbüz

Kalıcı Yaz Saati

Merhabalar.

Gündüzleri bizleri oyalayacak uğraşlarımız olduğu için vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Benim için geceleri de aynı oldu. Kış mevsiminde olmamız nedeniyle kısa olan gündüzler, uğraşlarımıza yetmiyor ve bir kısım uğraşlarımız akşamın karanlığına kalıyor. Bir de şu anlamsız yaz/kış saati uygulaması yok mu, insanı temelli çileden çıkarıyor. Yoksa siz farkında olmuyor musunuz? Alıştınız mı? Bize bakmayın, bir yerlerde çalışan ve artık torunlarını da  okullarına götürüp getiren ebe/dede sürecini de atlattığımız için yaz/kış saat uygulamasının yaşamımıza yüklediği olumsuzluklardan etkilenmiyoruz. Ancak, hayat sadece bizden ibaret değil. Sabahın köründe uykusunu alamadığı için gözlerini ovuşturarak ve bir taraftan da esneye esneye yollara dökülen çalışanlarımız ve öğrencilerimiz de bizim insanlarımız. Onların bu anlamsız 2016 yılında başlayan ve 2018 yılından itibaren kalıcı hale getirilen yaz saat uygulamasından dolayı ne kadar sıkıntı çektiklerinin farkındayız. 

İktidar hala inatla kalıcı hale getirdiği yaz saatini kışın da uygulamaya devam ediyor. Peki hiç düşündünüz mü, iktidar neden inatla yaz saati uygulamasını kışın da hala devam ettiriyor? Ben bu konuda herhangi bir araştırma yapmadım ama benim tahmin ettiğim bir nedenim var. Yaz/kış saat uygulaması ile bir alakası olmamakla birlikte sadece inatçı tutumlarına örnek teşkil edecek, sigara ve alkol satış fiyatlarına uygulanan yanlışlığa da değinmek istiyorum. 

Sigara ve alkol tüketimine ben de karşı olmakla birlikte bu iki zararlı tüketim maddesinin tiryakisi olmuş, bırakmak isteyip de bırakamayan insanlara da haksızlık etmemek gerekir diye düşünüyorum ve kendileri sigara ve alkol tüketmedikleri için olanca güçleri ile bu iki illete uyguladıkları fahiş fiyatlara karşı çıkıyorum. Siz IV Murat değilsiniz, devir o devir değil. Bu iki illeti tüketen insanları bundan vazgeçirmek için mutat yolları deneyin. Bu iki illete bağımlı hale gelen insanlar, çoluğunun çocuğunun rızkını sizin de fiyatlarına yüklendiğiniz bu iki illete yatırmaktan kendini alıkoyamıyorsa, onların aile fertlerinin kabahati nedir? Siz böyle yapmakla bu iki illeti kullananı değil, onların ailesini cezalandırıyorsunuz. Kısaca bu iki illetin tüketimini azaltmak istiyorsanız, geçerli olan mutat yolları uygulamak zorundasınız. Şimdi tekrar yaz/kış saati konusuna dönebiliriz. 

Müslümanın göbeğine güneş düşmez! Yani Müslüman sabahın köründe kalkar, sabah namazına hazırlık yapmak üzere güzelce abdestini alır ve akabinde isteyen evinde, isteyen camiye giderek sabah namazını eda eder. Bana göre bütün mesele bu. Yani sabah namazı vaktinde insanları ayağa kaldırmak, ezanı dinlettirmek ve milleti sabah namazını kılmaya teşvik etmekle birlikte, kılanların ve kılmak isteyenlerin işini kolaylaştırmak. Benim ilk etapta aklıma gelen budur. Belki bu uygulamanın başka cinlikleri de olabilir, aklına gelen ve bu konuda bildiği olan yorumlarında belirtirlerse bizler de öğrenmiş oluruz.

Kalıcı yaz saati uygulaması bir işkenceye dönüşmüş durumda. Yurttaşlar karanlığa uyanıyor, karanlıkta işlerine gidiyor ve yine hava karardığında evlerine dönüyor. Çocuklar karanlıkta okula gidip geliyor. Gün ışığından faydalanmanın güç hale geldiği bu uygulamaya tepkiler her geçen gün yükseliyor. Karanlıkla başlayan günlük koşuşturma yine karanlıkla sona eriyor. Sabah okula giden öğrenciler ile mesaiye başlayan çalışanlar karanlığa uyandıklarında evlerinden çıkana kadar ister istemez birkaç saat aydınlanma için daha fazla elektrik kullanıyor. Hal böyle olunca insan, bu işin tasarrufu nerede kaldı diye sormaktan kendini alıkoyamıyor. 

Selam ve saygılarımla.

Öğretmenler Günü


Tüm öğretmenlerimizin, Öğretmenler Günü'nü Kutlarım. 

"Tüm Öğretmenlerimize İthaf Olunur."

ÖĞRETMENİM
 
Ne horozlu şekerim 
Ne de paslı çemberim 
Defterim, kalemim 
O benim öğretmenim 

Alfabemde hece hece 
Rüyalarımda her gece
Her gün bizlere imece 
Sever bizi öğretmence 

Çarpan yüreklerimize 
Kanayan dizlerimize 
Dönmeyen dillerimize 
Sevgi katar sevgimize
 
Onun adı öğretmendir 
Her derdimize çaredir 
O kanatlı bir melektir 
Yeri gelir, bir annedir  

Ona, Allah sabır vermiş 
Gönlüne merhamet vermiş 
Çocukları sevsin diye 
Kocaman bir yürek vermiş. 

Recep Altun 

Blog Listesi Gadgeti


Merhabalar.

Blogger'in son zamanlarda yaptığı yenilik çalışmaları çerçevesinde gadgetlerimizden "Blog Listesi" ve "İzleyiciler" gadgetlerinin eskisi gibi sağlıklı çalışmadığı hepimizce malumdur. Şu anda blog sayfalarında bir değişiklik yapmayanların "Blog Listesi" gadgeti eski gadget olduğu için sağlıklı çalışıyordur. Ancak, bu blog listesi gadgetini sayfanızdan kaldırıp, tekrar gadgeti yüklediğiniz de o sağlıklı çalışan gadgete tekrar ulaşamayacaksınız. Çünkü ben bu deneyimi, bizzat böyle yaparak yaşadım. Sayfalarında hala eski blog listesi gadgetini kullananlar varsa, sakın kaldırmasınlar, ya da yeni gadgeti sayfalarına yüklemesinler. Ne zaman Blogger eski gadgetlerin çalışmasını sona erdirirse, o zaman yapacak bir şey yok artık.
Söz konusu blog listesi gadgeti bir bakıyorsunuz çalışıyor, bir bakıyorsunuz çalışmıyor. Ben yeni gadgetin daha önce çalıştığına şahit oldum, ama şimdi çalışmıyor. Çalışmayan blog listesi gadgetini çalıştırabilmek için bir çözüm buldum. Bulduğum bu çözümü gadgete tatbik ettiğim de gadgetin çalıştığını gördüm. Sayfamdaki Blog Listesi gadgetine bakın, söz konusu gadgetin çalıştığını görebilirsiniz. 

Yeni blog listesi gadgetine takip etmek istediğiniz blogcuları ilave ettiğiniz de blogcunun sosyal medya ismi ile birlikte blog sayfasının URL link adresi gadgete yerleşiyor. URL link adresinin son komutu olan "com" un sonuna boşluk vermeden bir sılaş "/" atıyorsunuz ve yine sılaşdan itibaren yine boşluk vermeden "feeds/posts/default" komutlarını yazıp kaydediyorsunuz. Sayfanızı çalıştırdığınız da blog listesinde takip ettiğiniz arkadaşlarınızın son paylaşımlarının yer aldığını göreceksiniz. 

İzleyiciler eklentisine müdahale edemediğimiz için, bu gadgetle ilgili bir şey yapamıyoruz. Bu gadgetin şimdilik tek çözümü ise; herkes kendi sayfasının da takipçisi olacak. Sonuç olarak, kendi ismi de takip ettiği blog listesinde yer alacağından dolayı, bizi takip etmek üzere izleyiciler eklentisinden yeni üye olan blogcuya böylece ulaşmamız mümkün olacaktır. 

Selam ve saygılarımla.

Mimlendim



1) Yaptığınız paylaşımla ilgili yorum alış verişine önem verenlerden misiniz? 
Evet. Yorumlar, paylaşımlarımızın olmazsa olmazlarıdır. 

2) Yorum geldiğinde iade-i ziyaret yapar mısınız? 
Aslında ben de bazen yorum geldiğinde iade-i ziyaret yapıyorum. Ancak, takip ettiğimiz blog sayfasına yapacağımız ziyaretler, sayfamıza yazılan yorum akabinde değil de, yeni bir paylaşımı yayına girdiğinde yapılırsa, daha makul olur diye düşünüyorum. 

3) Okunmadan yorum bırakıldığını, ya da hızlıca göz gezdirildiğini hissettiniz olur mu? 
Olmaz olur mu? Paylaşımın konusu ile yazılan yorum arasında bir bağlantı olmadığı zaman, anlıyoruz ki, paylaşımın tamamı okunup anlamadan yorum yazılmış. Bu konuda benim bir önerim olacak. Blog paylaşımlarımızın uzunluğu makul seviyelerde olmalı, okuyucuyu bıktırmamalı. Belki o zaman paylaşımların tamamı okunur ve yazılan yorumlar da amacına ulaşır. 

4) Önünüzdeki yazıyı okuduktan sonra o yazıya gelen diğer yorumları da okur musunuz? 
Diğer yorumlara bakmadan önce paylaşımı okurum. Yine hiçbir yoruma bakmadan yorumumu yazarım ve belki yorumumu gönderdikten sonra ilgimi çeken yorumları okurum. 

5) Yazınıza gelen yorumları cevaplar mısınız? 
Mutlaka, her yorumu cevaplarım. Hem de; her yorumu, kopyalama yapıştırma tekniğini kullanmadan ve erinmeden, her yorumuma mektup gibi aynı girişleri yaparak yorumları cevaplarım. 

6) Yorumları biriktirip hepsini aynı anda mı açarsınız? Neden? 
Yeter ki haberim olsun, yorumları asla biriktirmem. Yorumu onaylar ve hemen cevab-i yorumumu da yazarım. 

7) Yazıyı okuduğunuz halde, yorum bırakmadan ayrıldığınız olur mu? 
Asla! Paylaşımı okur ve hemen yorumumu yazarım. Ancak, bazı paylaşımlara yorum yazabilmek için araştırma yapmam gereken konular olursa, o zaman yorumu yazmam biraz gecikir. Bunun dışında mutlaka yorumu anında yazarım.

8) En az ve en fazla yorum alan paylaşımlarınız hangileri hatırlıyor musunuz? 
Bunu hatırlamam mümkün değil. Bu soruya cevap verebilmem için tüm paylaşımları tek tek incelemem gerekecek. 

9) Hiç yorum almayan yazınız oldu mu? 
Evet oldu. 

10) Daha önce hiçbir etkileşimde bulunmadan, tesadüfen tek bir yorumunu okuyup beğenerek takibe aldığınız biri oldu mu? 
Olduğunu sanıyorum. Ancak, bunun kim olduğunu, şu anda hatırlamam mümkün değil. 

11) Size göre yorum bırakmada, en iyi ve en sürekli olan bloglar hangileri? (En az üç isim veriniz.)
Böyle bir soru ile karşılaşmamak isterdim. Buna cevap vermek çok zor. Bu kadar yorum yapan arasından insan seçim yapamıyor. Momentos, Zeugma, Duygu Emanet, Deeptone, Yıldız, Bücürükveben, Hüseyin Güzel, Mehtap, Makbule Abalı. 

Mimi hazırlayan ve mime davet eden YILDIZ blogger arkadaşımıza çok teşekkür ederim.

Mutluluk Süreci

 

 

Evliya Çelebi (1611-1682)

İlim ve erdem sahibi ol!
 *
Kötüye yoldaş olma!
 *
Bir şey koymadığın yere el uzatma!


Mutluluk Süreci 

İlim ve erdem sahibi olanlar, her insanın ve her yaratığın hak ve hukukuna riayet ederler. 

Hak ve hukuka riayet edenlerden oluşan toplumlar, top yekûn kalkınır ve tüm bireyleriyle mutlu olurlar. 

Mutluluk, kötüye yoldaş olmadan erdemlilerle beraber ilimde çağdaşlaşma çabasıyla elde edilebilir. 

Bu gerçekleri bilip de uygulamayanlar dünya ve ahirette daima huzursuz olacaklardır. 

       Sabahattin Gencal, 1943- ?

Ara Vermek Zorundayım.

Merhabalar.

Beni takip eden ve takip ettiğim değerli blogcu arkadaşlarıma bir duyuruda bulunmak istiyorum. Kışı geçirmek üzere yerleştiğim Ankara'da ki ikametgahıma yeni bir internet bağlantısı yapılana kadar paylaşıma ve blog ziyaretlerime üzülerek ara vermek zorunda kaldığımı bildiririm. 

Selam ve saygılarımla.

Cumhuriyet


Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!

Altı yüz yıllık teokratik monarşi ve on yıllık meşruti monarşiden sonra cumhuriyet sayesinde egemenlik "saraydan" alınıp asıl sahibine, yani "millete" verildi. Cumhuriyetten önce toprak padişahın mülkü, halk sarayın kulu, egemenlik hanedanın hakkıydı. Cumhuriyetle birlikte toprak milletin vatanı, halk hukuk önünde eşit yurttaş, egemenlik de kayıtsız şartsız milletin oldu. Atatürk tarafından gerçekleştirilen bu mucize devrimin adı Cumhuriyettir. Bu vesileyle Cumhuriyet Bayramını kutluyor; emeği geçenleri saygı, sevgi, minnet ve rahmetle anıyoruz. 

Önyargılarımız

 BU BİR PAYLAŞIM DEĞİLDİR. ESKİ BİR PAYLAŞIMI YENİDEN YAYINA ALMAK VE OKUMA LİSTESİNE DÜŞÜP DÜŞMEDİĞİNİ KONTROL ETMEK İÇİN BİR UYGULAMADIR. 

Dış görünüş değil miydi her şeyin suçlusu? Hep o kahrolasıca önyargılar...

Çocukları olmayan evli bir çift, her gün olduğu gibi yine tarlaya çalışmaya giderler. Tarlada çalışırlarken bir yılan ile gelinciğin kavgasını izlerler. Anne gelincik, yavrusunu yemesin diye kendini yılana yem eder ve yılan çekip gider. Yavru gelincik tek başına kalır ortada. Kadın: “Bey yazıktır evimize götürelim besleyelim” der ve eve götürürler. Aradan zaman geçer, bu çiftin çocukları olur ve tabi gelincik de büyümüş ve evin bir ferdi olmuştur artık.

Bir gün bu çiftin acil tarlaya gitmeleri gerekir, ama bebekleri evde uyumaktadır. Erkek: “Bir şey olmaz beş dakikaya geliriz” der ve sırtlanırlar küreklerini giderler tarlaya. Eve döndüklerinde kapıyı açarlar bir de ne görsünler! Gelincik ağzı kan revan içinde ve evin içinde dolaşıyor! Bunu gören adamın kan beynine sıçrar ve elindeki kürekle vura vura gelinciği öldürür. Sonra bebeğin odasına girerler ve bir bakarlar ki, bebek odasında mışıl mışıl uyuyor. Bebeğin diğer yanına baktıkların da ise, ölü bir yılan görürler ve anlaşılır ki, gelincik bebeği korumak için yılanı öldürmüştür.

Adam dizleri üzerine çöker ve “Aman Yarabbi ben ne yaptım? Nasıl böyle bir yanlış yaptım?” diye yıllarca kendini yer bitirir...

İşte ÖNYARGI böyle felaket bir şeydir. Lütfen sonucu görmeden yargılama yapmayalım.

Yorumlarımız

Merhabalar.

Karşılıklı paylaşımlarımızı okuyup yorumlar yazarak, hem paylaşımlarımıza katkı ve destek sağlıyoruz, hem de paylaşımlarımızı taçlandırıyoruz. Ne var ki, son zamanlarda yazdığımız yorumlarımızda kayıplar görülmektedir. Söz konusu kayıplarının sebebi ise, Blogger'in yeni yapılandırma çalışmalarına bağlanmaktadır. 

Sorunu çözüp çözmeyeceğini bilmemekle birlikte yorum kayıplarının önüne geçebilmek için, blog sayfamda yorum denetleme ayarını "Hiçbir Zaman"  seçeneğine alarak yorumların doğrudan yayına girmesini sağladım. 

Blogger aynı zamanda gadget-widget (eklenti) yazılımlarında da değişiklik yaparak güya biz bloggerler için daha kullanışlı hale getirdiğini sanıyor. Ancak takipçiler, etiketlerblog listesi, metin gibi eklentilerin kullanılabilirliğini adeta yok ettiği için eski halini arar hale geldik. Çünkü eski halleriyle bu eklentiler daha kullanışlıydı ve çok da memnunduk. 

Söz konusu aksaklıkları eskiden Blogger'e daha kolay ulaştırabiliyordum. Emin olun ben şimdi bu aksaklıkların Blogger'e nasıl ulaştırılacağını bilmiyorum. Bilenler varsa, ortak sorunumuz olan bu aksaklıkların giderilmesi için Blogger'e ulaştırmasını, ya da nasıl ulaştırıldığını bir yorum marifetiyle burada paylaşmalarını istirham edeceğim. 

Selam ve saygılarımla.

Emeklisi En Yoksul Ülke Türkiye


Merhabalar.

Ülkemizdeki emeklilerin dünyanın en yoksul kesimi arasında yer aldığı, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) sosyal güvenlik raporuyla tescillendi. Ülkemizde nüfusun yüzde 79.8'i en az bir sosyal güvenlik koruması altında bulunurken, geriye kalan yüzde 20.2'si hiçbir güvenceye sahip değil ve korunaksız. ILO'nun raporu, Türkiye'de emeklilerin yoksulluk göstergesi olarak belirlenen yüzde 50'lik sınırın çok altında olduğunu ortaya koydu. 

Uganda'da emeklilik aylığı, ülkenin yoksulluk sınırının yüzde 43.5'ine denk geliyor. Bu oran Mısır'da yüzde 91.2'sine, Endonezya'da yüzde 56.1'ne, Azerbaycan'da yüzde 46.6'sına, Mozambik'te yüzde 32.7'sine ve Türkiye'de yüzde 21.7'sine denk geliyor. Türk-İş'in araştırmasına göre yoksulluk sınırı 9 bin 533 lira, açlık sınırı ise, 2 bin 926 liradır.  

Ülkemizdeki 13 milyonu aşkın emekli, dul yetimin yarıdan fazlası eline geçen 1.500 ile 2.500 lira arasındaki aylıkla geçinmeye çalışıyor. Asgari ücretin net 2 bin 825 lira, açlık sınırının ise, 3 bin liraya yaklaştığı günümüzde aşırı hayat pahalılığı karşısında son derece düşük aylıkla geçinmek zorunda kalan emeklilerimizin durumu içler acısıdır. Ülkeyi yönetenler ellerini vicdanlarına koyarak, yüksek enflasyon karşısında ezilen ve alım gücü yüzde 40 düşen emeklilerimizin maaşlarını insan onuruna yakışan bir şekilde iyileştirsinler.

Selam ve saygılarımla.

Dolunay


Merhabalar.

Malumunuz olduğu üzere 07 Eylül 2021 Salı günü yeniayın ilk hilalini görmek için bir maraton başlatmış,  tüm çabalara rağmen, maalesef yeniayın ilk hilalini bir türlü görememiştik. Daha önce de ayın gökteki hareketlerini ve evrelerini takip etmeyi çok sevdiğimi sizlerle paylaşmakla birlikte astroloji ile yakından ve uzaktan ilgilenmediğimi de hatırlatmak isterim. Ancak dolunayın, 21 Eylül Salı günü saat 02:54'te balık burcunda gerçekleşecek olması üzerine; dolunayın burçlara olan etkisinden söz etmeden geçmenin astrolojiyle ilgisi olanlar açısından onlara haksızlık olur düşüncesiyle bir parağraf da olsa, dolunayın burçlara olan etkisinden bahsetmeden geçmek olmaz.   

Güneş'in Başak, Ay'ın Balık burcunda olduğu ve yükseleni Aslan olan bu dolunay, Başak-Balık aksında, haritanın 3. ve 9. evlerinde gerçekleşiyor. Bu aks bizim için arınmayı, hizmeti, sağlığı ifade ediyor. Balık dolunaylarında merhamet ve vicdan duyguları yükselişe geçer. Bu dönemlerde yaratıcılık artar, akıl ve mantık yerine duygular ve sezgiler baş köşeye oturur. Bu nedenle bu dolunayda daha fazla yalnız kalmak isteyebiliriz; daha hassas olabilir ve derinleşebiliriz. 21 Eylül Balık burcu dolunayının genel etkileri ve diğer burçlara olan etkileri konusunda daha fazla bilgi edinmek isteyenler internetten araştırma yaparak öğrenebilirler. 

Tüm maddeler enerjiden meydana geldiği için sürekli olarak titreşimler yayarlar. Ay’dan yayılan frekanslar; bedenimiz ve iç dünyamız üzerinde hemen algılanamayan, ince bir etki yapar. Daha açık olmak gerekirse, Ay’dan yayılan frekanslar bilinçaltımıza olumlu etkiler yaparak bastırdığımız düşüncelerin yüzeye çıkmasına yardımcı olur. Böylelikle kendimizle yüzleşmemiz daha kolay olur ve farkındalığımız artar. Bilinçaltımız temel kişiliğimizi oluşturan en önemli etkenlerden biriyken, çoğu zaman derinliklerindeki düşüncelerin farkında olmayız. İşte bu noktada Ay’ın enerjisi bizden yana olur.

Yeni Aydan 14 gün sonra, bizleri Dolunay karşılıyor. Astrolojik düzlemde Dolunay’ın meydana gelmesini şu şekilde tarif edebiliriz: Ay ve Güneş zıt burçların alanına girer ve Güneş ışınları Ay’ı tam olarak aydınlatır. Dolunay, tüm çabalarınızın karşılığını alacağınız ve çalışmalarınızın meyvelerini toplayabileceğiniz anlara ön ayak olur. Projeler sonuç verir, bazı dönemler kapanır ve her şey final halini alır. Bu anlamda Dolunay, hayatımızda sadeleşmeye gitmemiz için yeni yollar açar ve kapanmayan meseleleri kapatır. Ay’ın çekim alanı, bahsetmiş olduğumuz gibi içsel ve duygusal konulara etki eder. Bu dönemde gergin, üzgün ya da kızgın olmamızın normal olduğunu da hatırlatmak gerekir. Burç fark etmeksizin gerçekleşen bu etkiler bir yana, Dolunay’ın tarihine en yakın doğum tarihine sahip olanlar Dolunay’dan en çok etkilenenler olur.

Selam ve saygılarımla.

Yazmak Zor İştir

Merhabalar.

Yazmak o kadar zor bir iştir ki; şu anda klavyenin başında henüz ne yazacağım konusunda bir karara bile varmamışken, birden aklıma düştü ve yazımızın en küçük birimi harf ve hecelerden sonra gelen kelimeler ve onlara yazılarımızda yer verirken, eşi ve benzeri olmayan değişik klişe ve terimler oluşturabilmek için beynimiz, kalbimiz ve kalemimiz arasında bir köprü oluşturmamız; hatta kelimelerin anlamlarının nüanslarını bile araştırmamız gerektiği düşüncesinden hareketle bu yazıyı kaleme aldım.

Bu blogda önceden hazırlayarak paylaştığım her yazıyı; kelimeler, klişeler, tamlamalar, terimler, cümleler ve noktalama işaretleri açısından kaç kez kontrol ettiğimin sayısını hatırlayamam. Bir de kelime, terim ve tamlamaların doğru yazılışına kadar dikkat ederim. Örneğin: "hiçbir" birleşik, "her bir" ayrı yazılır gibi. Şofben gibi yabancı kökenli bir kelimeden bahsederken doğru yazılışı ile dilimize hangi ülkeden geldiği ve nasıl bir değişikliğe uğrayarak dilimize uygun bir hale getirildiği konusunu en ince ayrıntısına kadar incelerim. Bu inceleme ve araştırma bana ne kazandırıyor? Bir daha bu kelime veya bu kelimeden oluşturulmuş her türünden bahsederken, hafızamda kaldığı kadarıyla,  doğru bir şekilde kullanmama yardımcı oluyor.

Yazımın başında ne yazacağıma karar veremediğimden bahsetmiştim. Aslında yazılacak o kadar çok önemli hayati, siyasi, dini ve içtimai konular var ki, bu konular üzerinde ön yargılı ve taraf olmamak adına pek fazla paylaşımlarda bulunmak istemiyorum. Çünkü bu konudaki paylaşımların pek fazla rağbet görmediğini ve okunmadığını fark ettim. Ancak, bıçak kemiğe dayanmışsa; konusu ve alanı ne olursa olsun, o konuda yazmaktan da kendimi alıkoyamıyorum. 

Selam ve saygılarımla.

Yarım Kaldı


Merhabalar. 

Artık bir şey yazamamanın ne kadar zor olduğunu, daha önce benim gibi yazıp da yazamayanlar bilir. Geçen sene, 24 Kasım 2020 Öğretmenler Günü'nde 67 yaşında iken, Korona’dan kaybettiğimiz halamın oğlu, emekli öğretmen Arap Salih KARAGÖZ için bir ilham geldi ve başladım bir şiir yazmaya, ama bir türlü sonunu getiremedim. Yazdığım ilk dörtlüğe bir dörtlük daha ilave edebilseydim mutlu olacaktım, ama yazamadım işte! Getiremedim bir türlü şiirin sonunu ve bağlayamadım ilk dörtlüğe bir dörtlük daha!  Merhumun hayalleri gibi, şiiri de yarım kaldı.

nar-ı hicranı nadanlar yakmış 
mürg-i dil öter viran bağlarda 
ölümü sana Allah yakıştırmış
kaldık öyle çaresiz, yollarda...

Nar-ı hicran    : Ayrılık ateşi
Nadan             : Bilgisiz, cahil, kötü kaba
Mürg-i dil       : Gönül kuşu
Viran              : Yıkık,yıkılmış,harap


Selam ve Saygılarımla.


Yeniay


Merhabalar.

Sizi bilmiyorum ama, ben dünyamızın uydusu ayın tüm gök hareketlerinden çıplak gözle görülebildiği kadarını izlerim. Yeniayın birinci günü incecik hilalini, güneşin battığı yerdeki ufukta görmeyi öyle çok istiyorum ki; ama bu zamana kadar onu görmek, bir türlü nasip olmadı. 

Yaptığım araştırmalar neticesinde: Ay üzerindeki kraterlerin sebep olduğu pürüzlü yüzey, güneşten eğik gelen ışınları yuttuğundan, ayın içtimadan ayrılma açısı yaklaşık 7 derece olana dek güneş ışınlarının dünyaya ulaşamadığını, Danjon tarafından 1932 yılında tespit edilen bu olguya göre, ru'yetin gerçekleşmesi için, hilalin ufuk çizgisinden ayrılma açısının 7 dereceden büyük olmasının şart olduğunu, ayrıca yapılan gözlemlerin; hilalin dürbün, teleskop gibi yardımcı bir aletle görülebilmesi için ufuk çizgisine göre en az 8 derecelik bir açının, çıplak gözle görülebilmesi için ise, 10-11 derecelik bir açının gerekli olduğunu öğrenmiş oldum. 

Antalya'da 09 Aralık 2018 tarihinde akşam saatlerinde Beydağları manzarasıyla beliren hilal, renkli görüntüler oluşturdu. İnce bir çizgi görünümünde oluşan hilalin bir ucunun Beydağları Ziyaret Tepesi'ne denk gelmesi ve havanın hafif bulutlu oluşu, objektife böyle yansıdı. (Fotoğraf, Mynet İnternet Sitesinden Alıntıdır.)

Yeniay konusuna neden girdiğime ve sizinle bu konuyu neden paylaştığıma gelince: Sayfalarını takip ettiğim her blogcu arkadaşım, ülkemizin değişik bölgelerinde ikamet etmektedir.  Bu konuya ilgi duyan ve konuyu merak eden arkadaşlarımdan 07 Eylül 2021 Salı akşamı, güneş battıktan sonra güneşin batış noktasındaki ufuk çizgisini takip ederek yeniayı görüp göeremeyeceklerini takip etmelerini, görenlerin ise burada bir yorum marifetiyle haber vermesini istirham edeceğim. Çünkü yaplan hesaplara göre yeniay, 07 Eylül Salı akşamı güneş battıktan sonra, akşam ezanı okunurken ve akşam namaz vakti süresince görülebilecekmiş. 

Yeniay konusunu neden paylaştığımın ikinci nedeni ise, astrolojidir. Fallara inanmamakla birlikte falsız da kalmayalım söylem noktasından hareketle konuyu incelemeye devam edelim. Eylül ayının 7'sinde 14 derece Başak burcunda meydana gelecek yeniaya, Boğa burcunda seyahat eden Üranüs'tün  güzel bir desteği olmakla birlikte Coxa sabit yıldızı da bu dönemde etkin olacakmış.

Yeniay Başak'ta olacağı için astrologlar, burcun temsil ettiği konuların gündemimize geleceğini söylemektedirler. Yani düzen getirme, hizmet etme, temizlik, detay gerektiren ince işlerle ilgilenme, sağlık, zaman zaman eleştiri, mükemmele yakın işler, mantıklı yaklaşımlar, analiz etme, kuruntu ve endişeler...

Hayatımızda düzene ihtiyacı olan alanlar varsa, kolları sıvayabiliriz. Bir şekilde işleri düzene sokabilmek için harekete geçebileceğiz. Bu düzenleme esnasında son bir bahar temizliğine de girişerek kışa hazırlık yapabiliriz. Başak Yeniayı, çürümüş ve işe yaramayan her şeyin temizliğidir aslında.. Toparlamak ve görev bilinciyle mükemmel olana yakın harekette bulunmaktır. Geniş pencereden bakarsak, mesele sadece kendimize değil etrafımıza, ailemize, eşimize, dostumuza, çevremize de faydalı olabiliriz.

Bağımlılıklardan kurtulmak, yeme içme alışkanlıklarını düzenlemek, bedene ve ruha yatırım yapmak için güzel bir dönem. Fazlalıklardan kurtulmaya bakın mesela, giysi dolabınızı düzenleyin, kullanmadıklarınızı ayrıştırın, yük gelen ilişkilere de veda edin.

Astroloji benim işim değil, ilgi alanım hiç değil. Ancak, yeniay konusuna girince ister istemez bir ucu da astrolojiye dokununca internetten inceleyip paylaşmaya değer gördüğüm konuları bir defaya mahsus sizlerle paylaşmak istedim. İnşAllah sizleri yormamışımdır. Okuma nezaketinde bulunduğunuz için ayrıca teşekkür ederim.

Selam ve saygılarımla.

Paylaşmak

Merhabalar.

Paylaşmak denilince hepimizin aklına önce,  insanın elinde bulunanlar ile fazlalıklarının ihtiyaç sahiplerine verilmesi  şeklinde gelir. Oysa paylaşmanın kapsama alanı o kadar çok büyüktür ki, paylaşmak uçsuz bucaksız bir kavramdır. Maddiyatın dışında saygı, sevgi, sevinç, kıvanç, adalet, yaşam, hak ve hukuk da paylaşılmalı. Paylaşmayı bilen, yaşamayı da biliyor demektir. Paylaşmayı bilmeyen, yaşamayı da bilmiyor demektir. 

Paylaşmak seni mutlu ediyorsa, yaşamak da seni mutlu ediyor demektir. Tüm dinlerin amacı nedir? İnsanı, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmaktır. O halde aldığın değil, verdiğin ve paylaştığın senindir. Paylaşacağın her şey, paylaştıkça çoğalır ve bereketlenir. Cimrilik yaptığın ne varsa, onun da bereketi kaçar ve azalır. 

Acı, keder, tasa, kaygı ve üzüntülerimizin de üzerimizdeki yükünü hafifletmek babından eş ve dostlarımızla paylaşmalıyız.  

Tüm bu açıklamalara göre, şu üç günlük dünyada kazançlı çıkmak istiyorsak, neyimiz varsa paylaşalım;  azalır da bize yetmez korkusuyla paylaşmaktan çekinmeyelim. Bu dünya herkese yeter...

Selam ve saygılarımla.

Saygı Dengesi

 

Merhabalar. 

Her mevsimi yaşanır kılan ve her mevsimin bizlere sunduğu güzelliklere güzellikler katan; birlikte yaşamaya doyamadığımız, yıllardır bizi bir ana gibi kucaklayan ve bağrına basan; taş, kerpiç ahşap malzemelerden yapılı emektar evimize duyduğum özlemi nasıl dile getireceğimi bilemiyorum. Nereden başlayıp nasıl anlatsam diye günlerdir gayret ediyorum. Çocukluk ve gençlik yıllarımızın en güzel günlerini geçirdiğimiz bu evin artık yerinde yeller esmektedir. Diğer bir deyişle emektar evimiz, 1986 yılında kamu yararına istimlâk edilerek elimizden alınmıştır.

Kendi ellerimizle evimizi yıkmaya mahkum edildiğimiz, kanunun cebri yaptırım gücüne saygı duymakla birlikte, bizi buna mecbur eden yerel yönetimin aldıkları yanlı ve vicdansız istimlâk kararını haksız bulduğumuzu söylemek durumundayım.  

Evimiz bu zamana kadar ayakta kalmış olsaydı, bu sefer de kentsel dönüşüm projesi kapsamında yine elimizden alınacakmış. Yani emektar evimizin kaderinde öyle de böyle de yıkılarak yok olmak varmış. Oysa emektar evimizin akranlarından yıkılmadan ayakta kalarak hala sahiplerini barındırmaya devam edenleri var. Bu evlerin sahiplerini uyarıyor, çok yaşlı olmalarına rağmen hala ayakta kalmayı başarabilmiş bu evlerin kadrini ve kıymetini bilsinler istiyorum.

O günleri güzel kılan şeylerin ne olduğu ile şu anda yaşamakta olduğumuz günleri çirkin kılan şeylerin de, ne olduğunu merak etmiyor değilim. Güzel günleri çirkin kılan şeylerin sebebini kısaca, saygı dengesi bozulmuş dünya düzenine bağlayabiliriz. 

Bilgisayarınızda sevdiğiniz bir filmi izlerken, beğendiğiniz sahnelere nasıl geri dönüp aynı sahneleri tekrar tekrar izleme ihtiyacı duyuyorsanız, işte ben de çocukluk ve gençlik yıllarımı geçirdiğimiz evimizin yukarıdaki fotoğraf karesine yansıyan o güzelim günlerini tekrar tekrar yaşamak istemekten kendimi alıkoyamıyorum. 

Allah Rıza’sının yalnızca namazda, oruçta, hacda değil; kul hakkında, gönül almada ve bir yardımda arayan insanlarla karşılaşabileceğim ümidim hala devam etmekle birlikte, son nefesimi vereceğim ana kadar da bu ümidimi muhafaza edeceğimden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Haksızlıkların yok edilmesi ve çirkinliklerin giderilmesiyle toplumda bir saygı dengesi yaratılacağı kuşkusuzdur. Çevremizdeki çirkinlikleri ve haksızlıkları ortadan kaldırarak, onları değiştirip düzelterek, dünyayı tekrar dost hale getirebiliriz. Bu nedenledir ki; dünyayı tekrar dost hale getirmek için eli kalem tutan her insan, diğer insanlardan daha ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu bağlamda söz konusu yüklendiğimiz sorumluluklarımızın bilincinde olarak onları yerine getirmek için, daha fazla zaman kaybetmeden, bir an önce harekete geçmenin vakti geldi de geçiyor bile.

Selam ve saygılarımla.

Blog Listesi Eklentisi


Çok önceden blog sayfamda uygulamada bulunan  ve sorunsuz çalışan "BLOG LİSTESİ" eklentisini sayfamdan kaldırdım ve tekrar yükledim, ama maalesef bu eklenti eskiden çalıştığı gibi çalışmadı. Yani takibime aldığım blogların bir listesini oluşturamadım. Takip ettiğim her bir bloggeri  ayrı ayrı eklentiye eklemek zorunda kaldım. Bu aksaklıktan haberiniz var mı? Bu zamana kadar benim yaptığım gibi eklentiyi kaldırıp yeniden yükleyen oldu mu? Olduysa, söz konusu eklenti, eskisi gibi çalıştı mı?

Şayet benim gibi böyle bir işlem yapmadıysanız, sakın yapmayın, çünkü eski blog listesini sayfanızda oluşturamazsınız. Ya da ben mi beceremedim acaba?

Konuyla ilgili deneyimi olan açıklama yaparsa memnun olurum. Şayet böyle bir aksaklık varsa, yarın birgün bu sizin başınıza da gelebilir, benim gibi bocalamamanız için tüm blogcuları haberdar edersek isabetli bir iş yapmış oluruz diye düşündüğüm için bu aksaklığı duyurmak istedim. 

Yazma Öğretimi ve Sanatı

 Merhabalar.

Emin Özdemir ve Adnan Binyazar tarafından hazırlanan "Yazma Öğretimi ve Yazma Sanatı" isimli kitabın incelemesini tamamladım. Kitap genel olarak; yazma gereksinimi, konu ve konu türlerine göre yazmanın öğelerini, anlatım biçimlerini, öyküleme (hikaye etme), anlatımı etkili kılma ve okuma-yazma ilişkisini kapsamaktadır. Konuyu örneklendirmek için de yerli yazarlarımızın eserlerinden alıntılar yapılmıştır.

Bu kitapta: Yazımızın anlatım gücünü geliştirmek, daha etkili bir duruma getirmek için onu paragraf ve cümle açısından  değerlendirmemiz gerektiği gibi, sözcükler yönünden de değerlendirmemiz gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü paragrafın bir düşünce, cümlenin bir yargı ve sözcüğün de bir kavram birimi olduğu vurgulanarak, yazıda da önemli olan, bu birimler arasındaki dengeyi kurmanın önemi işlenmektedir.

Bu kitap, dil ve yazın öğretimine dönük hem bir yöntem bilgisi; hem de yazmanın kurallarını ve yöntemlerini öğreten kılavuz bir kitaptır.

Bu tür kaynak kitapları araştırmak ve incelemek için yazın sanatına ilgi duymak gerekiyor. Aksi halde, bu tür kitaplar okuyucuyu sıkar. Ancak kitap içinde örneklenen, keyifli ve okuyucuya zevk veren alıntıları okuyabilirsiniz.

İlgilendiğiniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Unutamam Seni




Unutamadıklarımızın anısına...


Unutamam Seni (Makam: Uşşak, Usûl: Düyek, Güfte & Beste: Şekip Ayhan Özışık)

Yazmak Üzerine

 

Merhabalar.

Biraz da kendimi geliştirmek, eksikliklerimi tamamlamak ve sonuç olarak daha iyi yazmak adına, yukarıdaki fotoğraf karesinde yer alan kitapları incelemeye başladım. 

Asuman Kafaoğlu-Büke tarafından kaleme alınan "Yazma Sanatı" isimli deneme kategorisindeki kitap; Can Yayınları tarafından 2011 yılında yayınlanmış olup, 229 sayfadır. 

William Zinsser tarafından kaleme alınan "İyi Yazmak Üzerine" isimli kaynak kitap; Alltıkırkbeş Yayınevi tarafından 2014 yılında yayınlanmış olup, 317 sayfadır.

Ray Bradbury tarafından kaleme alınan "Yaratıcı Yazarlık" isimli kaynak kitap; Altıkırkbeş Yayınevi tarafından 2015 yılında yayınlanmış olup, 151 sayfadır.

Murat Gülsoy tarafından kaleme alınan Büyübozumu:Yaratıcı Yazarlık" isimli inceleme kitap; Can Sanat Yayınları tarafından 2014 yılında yayınlanmış olup,  326 sayfadır.

Emin Özdemir-Adnan Binyazar tarafından kaleme alınan "Yazma Öğretimi-Yazma Sanatı" isimli eğitim dizisi kitap; Papirüs Yayınları tarafından 2002 yılında yayınlanmış olup, 160 sayfadır.

Sizleri usandırmamak adına kitapların içeriğiyle ilgili özetleri paylaşıma almadım. Beğendiğiniz ya da ilginizi çeken kitaplar için yorumlarında bilgi talebinde bulunan blogcu arkadaşlarıma, ben de cevab-i yorum içinde bilgi verebilirim. 

Ziyaretiniz ve ilginiz için teşekkür ederim. 

Mülteci Çöplüğü Türkiye

ABD'nin Afganistan'dan çekilme kararının ardından ülkeden Batı yönlü çok sayıda mülteci çıkışı olduğunu, Avrupa Birliği (AB) tarafından yakından ve endişeyle izlendiğini, Türkiye'deki Suriyeliler için yeni bir mali destek sağlama aşamasında olan AB Komisyonunun, Türkiye'yi bir kez daha mülteci krizi bağlamında odağa yerleştirme potansiyeli olan bu olası dalga için kullanılmak üzere kaynak yaratma çabası içinde olduğunu basılı ve görsel haberlerden öğrenmiş bulunmaktayız.

Yine sosyal medya paylaşımlarında yer alan haberlere göre: "...Hükumet kanadından birileri hala dünya lideri olduğumuzu ve Almanya’nın bizi kıskandığını söyleye dursun; Türkiye, Avrupa Birliği’nin (AB) gözünde mülteci çöplüğüdür. Önce Almanya Şansölyesi Merkel’in sonra Avusturya Başbakanının açıklamalarından da anlaşılacağı üzere AB’nin ülkemize bakış açısı: “parasıyla değil mi kardeşim atarız önünüze 3-5 milyar Euro, siz de tıpış tıpış kabul edersiniz. Üstelik iktidarınız dünden razı, ayrıca mülteci kabul edeceğiniz ülkelere kültürel olarak da yakınsınız daha ne olsun” çizgisinde..." olduğunu anlıyoruz.

Ülkemizin en az yarısına yakın bir kısmı modern Batı dünyasının bir parçası olmak ve Cumhuriyet, demokrasi ve seküler yaşam açısından o tarafta yer almak istemekle birlikte başka ülkelerden mülteci ve göçmen kabulüne de karşı çıkarken, AB'nin bu tavrı kabul edilebilir değil. Hele hele bu kesim, bu kadar göç ve mülteci konusunda endişe yaşarken, kör göze parmak misali Akp'nin bu politikalarına içeriden çeşitli unsurlarla destek vermek nasıl bir akıl tutulmasıdır anlaşılır gibi değil. 

Türkiye'de değişik ülkelerden göç eden insan sayısının kimliği, kişiliği tam olarak bilinmemekle birlikte, 11 milyon civarından olduğu söyleniyor. Yunanistan'ın nüfusunun 10.7,  İsviçre'nin nüfusunun 8.5 milyon olduğu nazara alındığında, bir ülke nüfusundan daha fazla göçmeni, Türkiye'nin değil, hiçbir ülkenin kabul etmeyeceği ve kaldıramayacağı açıktır.  

Bu tehlikeli göçü önlemek adına görüş açıklayan ya da aynı görüşü paylaşan, aynı şekilde düşünen kişileri ve halkı korku ve endişeye sevk ederek susmalarını sağlamak için, “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek, ırkçı söylemlerde bulunmak” gibi hayali ve ağır bir suçlamayla karşı karşıya kalacağımızı bilmekle birlikte; hiçbir ülkeden mülteci ve göçmen kabulünü onaylamadığımızı ve şiddetle karşı çıktığımızın bilinmesini istiyor ve haksızlık karşısında susan dilin şeytan olduğunu bilen ve söyleyen herkesten de aynı hareket ve desteği bekliyoruz.

Akbelen

 

Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli'den cep telefonlarımıza gönderilen bayram mesajı metni aynen şöyledir: "Yeşile hasretimiz biterken, özenimiz bitmesin. Ormanlar nefesimiz. Yeşil vatanı koruyalım, kollayalım. Hayırlı bayramlar."

Eee sayın Orman Bakanı, "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" Siz bir bakan olarak ormanlarımızı böyle mi koruyorsunuz? 

Limak Holding ve IC İçtaş’ın sahibi olduğu YK Enerji, işlettiği Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinde kullanılacak linyit için Akbelen Ormanı’nı maden ocağına dönüştürmek istiyordu. YK Enerji, linyit ocaklarını ruhsat sahibi olduğu ormanlara doğru genişletmek için Orman Genel Müdürlüğü’nden izin aldı. Ancak İkizköylüler verilen orman izninin iptali için dava açtı. Davada henüz karar çıkmadan ağaç kesimlerine başlanmasını önlemek isteyen İkizköylüler, 22 Nisan’da Akbelen Ormanı’nda nöbet başlattı.


Muğla'da İkizköylülerin koruduğu Akbelen Ormanı'na orman kesim ekipleri girerek ağaç kıyımına başladı. Ormana yönelik katliam girişimine karşı aylardır mücadele veren İkizköylüler yürütmeyi durdurma istemiyle dava açarken karar beklenmeden ağaç kesimi başladı. AKP iktidarı ormanları katletmeye devam ediyor. Amaç 5'li çeteye yeni rant alanları yaratmak.

Akıl var, mantık var. Termik santrali yüzünden ağaçlara kıyılır mı? Dünyanın neresinde böyle bir uygulama var, Allah aşkına..?