Kısa Bir Mola

Arada sırada bilgisayar ekranına mola vermek iyi geliyor. Geçmişte de böyle molalarım olmuştu. İşte, şimdi yine bir mola vermenin zamanı gelmiştir. Bu bilgilendirmeyi neden yaptığım ise, hepimizce malumdur. Blog arkadaşlığı, diğer dostluk ve arkadaşlıklara benzemez! Buradaki dostluğumuz daha samimi, daha içten ve her şeyden önemlisi karşılıksız ve  pazarlıksızdır. Bu bağlamda, yayından çekilen ve hiçbir paylaşım yapmayan, blog ziyaretlerinde bulunmayan; kısacası sesi soluğu çıkmayan arkadaşlarımızı merak edip, bu sessizliğinin nedenini hep öğrenmek istemişizdir. 

İşte, arkadaşlarımızı yersiz yere endişelendirmemek için, bu tür mola bilgilendirmelerini paylaşıyoruz. Tekrar görüşünceye kadar; sizlere sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim. Her şey gönlünüzce olsun. Esen kalın, hoşça kalın... 

Bir Kalem Çizdi Yüreğimi



Bir kalem çizdi yüreğimi
İçin için kanıyor...
En kötüsü kim bilir;
Beni kim sanıyor?

Hep elimi uzattım,
Elini uzatana.
Hala akıllanmadım,
Bu çizik az bile bana!

Kader mi, desem, yazgı mı? 
Bu yakışmaz bana!
'Emrine çok şükür, derim;
Yakışanı budur bana...


Recep Altun
13/01/2013-Ankara

Pembekol

1940'lı Yıllarda Niğde Polis Karakolundan Bir Fotoğraf Karesi.
İnternetten Alıntıdır.

Sakın beni bilgiçlik taslayan biri olarak addetmeyin. Ben sadece araştırarak öğrendiğim bir alan üzerinde karşılaştığım ilginç konuları bazen olduğu gibi, bazen de soru-cevaplı bir tarzda paylaşıyorum. İşte, aşağıda yine öyle ilginç bir konu var; okumaya ve cevaplamaya ne dersiniz?

TRT 80’li yıllarda, bir polis komiserinin çalıştığı karakolu pembeye boyattığını ve komiserin “Bundan sonra vatandaş karakolda dayak yemeyecek. Biz bu yüzden “Karakol”u “Pembekol” yaptık” beyanını haber röportaj olarak yayımlamıştı. 

İnsancıl komiser bu sözleri ile karakol kelimesindeki kara’yı renk olarak “kara, siyah” şeklinde anladığını belirtmişti. Acaba karakol kelimesinin kara bölümü, “toprak, su olmayan yer” veya “kara, siyah” anlamında isim cinsinden bir kelime midir?

Çaresi Yoktur!


"...Buraya gelen yabancılar bize hep şunu soruyor; yav siz burada nasıl yaşıyorsunuz? Buranın nesini seviyorsunuz? Çok zor buna cevap vermek...

Bir insan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan... Ama biz biliriz ki, bir yerde mutlu ve mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir. Ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir... "

İşte herkes, başka çaresi olmadığı için bulunduğu yeri sevmek zorunda kalıyor. Ben de başka çaresi olmadığı için, bulunduğu yeri sevmek zorunda kalanlardanım... 

Öğretmenlerimiz



Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutlarız.

Yaralar



Yaralar vardır, hayatta yaralar... 
Sahte uykulara gece, 
O yorgun izlere yüz olmuş; 
Gönülleri yakıp, yıkan yaralar... 

Merhemi, kimin heybesinde bilinmez. 
Her gönle, sarılı yara açılmaz. 
Er meydanı değil, kaderden kaçılmaz!
Yaramın, yarasını kanatan yaralar... 


Recep Altun
22 Kasım 2024, Sincan/Ankara

Bir Oğlumuz Daha oldu!

Merhabalar.

16 Kasım 2024 Cumartesi günü sabah kalktıktan sonra, başımda bir sersemlik hissettim ve ayakta durmakta zorlanıyordum. Aklımıza hemen tansiyon geldi ve evdeki dijital tansiyon ölçme aletimiz ile tansiyonumu ölçtüm 158/95 mmHg olduğunu gördüm. Ara ara ölçtüm düşer mi diye, ne düşmesi sürekli yükseliyordu ve nihayet 199/101 mmHg'e kadar çıktı. Baş ağrısı yok, baş dönmesi yok, mide bulantısı ve kusma da yok, sadece sersemlik hissediyorum. Bu arada (Kapril 25 mg. tablet) bir dil altı aldım, faydası olmadı, eşimin (Fludex 1,5 mg. tablet) tansiyon hapından yuttum ama tansiyon hala yükseklerde seyrediyordu. Bu aralar içme suyuma limon dilimleyip koyuyorum limonlu su tüketiyorum, ılık suda sıkılmış limon suyu içiyorum. Derken, baktık bizim çözeceğimiz bir durum değil, 112'yi aradık ve bir ambulans geldi. Gelen ekip, yüksekliği sebebiyle tansiyonumu tam ölçemedi ve sadece çok yüksek dedi ve beni en yakın hastanenin aciline götürmeye karar verdiler. Ambulansın içinde bana bir tane daha dil altı hapı verdiler. Hastanenin aciline beni teslim ettiler. Acil beni müşahede altına aldı. Bir serum bağladılar tansiyonumu ölçtüler, ambulansta verilen ikinci dil altı tableti tansiyonumu (128/78 mmHg) normal seviyesine getirmiş. Kan aldılar, idrar aldılar ve bir de beyin tomografisi aldılar. İstenen tetkiklerin tüm değerleri normal çıktı. Tansiyonu da normale düşürdüler ve 18 Kasım 2024 Pazartesi günü dahiliye ya da kardiyoloji pol.de muayene olmak üzere beni taburcu ettiler. 

Ben eve geldim, tansiyon yeniden 168/101 gibi zıplamaya devam etti, sabaha kadar hep yükseklerde gezdi. 17 Kasım 2024 Pazar günü kahvaltıdan sonra saat, 11:00 sularında eşimin tansiyon hapından bir tane daha içtikten sonra tansiyonum yavaş yavaş normal değerine inmeye başladı. En son ölçtüğüm de 103/73 mmHg (milimetre civa) Ben düşük tansiyonlu biriydim. 69 yaşıma kadar hiç tansiyon sorunu yaşamamıştım. 16 Kasım 2024 Cumartesi sabahı başlayıp, 17 Kasım 2024 Pazar öğle vaktine kadar süren bu tansiyon rahatsızlığının altında yatan sebebi de anlayamadım. 

18 Kasım 2024 Pazartesi günü Ankara Bilkent Şehir hastanesine gittim ve Kardiyoloji pol.ne sıra alıp muayene oldum. Muayene olurken Cumartesi ve Pazar günü yaşadıklarımı bir rapor halinde doktora sundum. Tabi muayene sonucu doktor benden elektrokardiyografi, kan, ekokardiyografi testlerini istedi ve tüm tetkiklerin kontrolü sonucu bana bir (Coversyl Plus 1.25 mg.) tansiyon hapı reçete etti. Bir hafta sonra da bana tansiyon holter cihazı bağlanacak ve bu cihaz bir günlük benim kan basıncı değerlerimi ölçüp bir hafızaya kaydedecek. Doktor bana reçete ettiği ilacın, kan basıncı üzerindeki etkilerini görecek ve yüksek tansiyon tedavisini bu değerlere göre yeniden belirleyecek. 

Eşim ve ben böyle sürprizlerden bahsederken, "bir oğlumuz daha oldu!" deriz. Merak edecekler için, niye "bir kızımız daha oldu!" değil de, "bir oğlumuz daha oldu!" söyleminin esprisi ise bizde kalsın. Herkese sağlıklı günler dilerim. Unutmayalım, her şeyin başı sağlık.

Selam ve saygılarımla.

NOT: Bu yazımı, sizleri yormamak adına yorumlara kapalı olarak paylaşıyorum.

Bir Turnayı Vurdular



Ölüme kanatlandı bozkırın vefa kuşu
Kopardılar sesini mor delisi yayladan
Hüzün gölünde akşam sazların kıyamı var
Sevda ayininde semaha duran
Bir turnayı vurdular

Kızıl bir yağmura durdu bulutlar
Eğilip geçerken güneş akşamın kapısından
Günün son demiyle devrildi yandı sular
Katarın en önünde gümüşü parıldayan
Bir turnayı vurdular 

Önce kana batan sureti düştü göle
Nefesini çaldılar kül renkli bir atlastan
Selamlar kesildi hoyrat bir ses ile yar
Yorgun kanatlarıyla akşamı arşınlayan
Bir turnayı vurdular 

Gümüşten tellerini gökten usandırdılar
Sarhoş barıdır artık çektiği halay
Ağlar cemresine ölüm karışan bahar
Göç yolunda haramiyi unutan
Bir turnayı vurdular

Bölündü sadakatin o en beyaz uçuşu
Vurulan soylu kuşun eşi geride kalan
Ömrün son çizgisinde dönmeye başlar intihar
Yüreğinde karanfiller taşıyan
Bir turnayı vurdular 

İmdat Avşar- Eğitimci, Yazar.

İmdat Avşar, 05/05/1967 yılında Kırşehir’e bağlı Kaman’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kaman’da tamamladı. 1989 yılında Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Yüksekokulundan mezun olarak öğretmenliğe başladı. Malatya ve Erzurum illerinde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1993-1997 yılları arasında tekrar tahsil hayatına döndü. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Yöneticiliği ve Deneticiliği anabilim dalından mezun olduktan sonra 1999 yılında Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisansını tamamladı ve aynı yıl Iğdır iline maarif müfettişi olarak atandı. 2000 Yılında Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktora öğrenimine başladı ancak değişik sebeplerle doktora öğrenimine devam edemedi. 2014 yılından bu yana Kırşehir’de maarif müfettişi olarak görev yapmaktadır.



Teşrin-i Sani


Kırşehir-Kaman Yukarıçiftlik Köyünde Ceviz Bahçesi

Mevsim hazandır, aylardan teşrin-i sani;
Hava kapalı ama, beklenen yağmur hani?
Sokaklar soğuk, sırtını dönmüş güneşe;
Ağaçların dalları yaprak ağlıyor sanki.

Bir günün yorgunluğuydu, akşama kalan.
Ayrılıktır, hicrandır benim içimi yakan.
Beni uyandıran neydi, sabah uykusundan?
Ayrılık ve hüzündür, çünkü mevsim hazan. 

Recep Altun, 11 Kasım 2024 Sincan/Ankara
NOT: Teşrin-i Sani: Kasım Ayı 

Atatürk'ü Anma

Cumhuriyet'imizin Kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü Saygıyla, Sevgiyle, Minnetle ve Rahmetle Anıyoruz. 

Taş Kafasına



"...Taş kafasına öyle hızla ve sert bir şekilde indi ki bir an sanki kendi kafama inmiş gibi irkildim, acıdım hatta..."

(Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı, s.30)

Cümlede "taş" sözcüğünden sonra virgül konmalıydı; çünkü bu sözcük, kendisinden sonra gelen adla bir tamlama kurma eğiliminde. "Taş kafasına" tamlamasını düşündürmenin, başka yolu yok.

Cümledeki "acıdım" yükleminden önce "ona" tümlecinin kullanılmaması da tümleç eksikliğine bir örnektir. 

Cümlenin doğrusu şöyle olmalıydı: "Taş, kafasına öyle hızla ve sert bir şekilde indi ki bir an sanki kendi kafama inmiş gibi irkildim, ona acıdım hatta..."

Sinema ve Kitap

Görüntünün imkan ve kabiliyetleri ile metnin imkan ve kabiliyetleri birbirinden oldukça farklı olduğu gerçeğinden yola çıkarak, sinemanın anlatma gücüyle kitabın anlatma gücünü karşılaştıralım mı, ne dersiniz?

Çelişen Sözcükler


Merhabalar.
Anlatım bozuklukları paylaşımlarına devam etmek üzere, bu bölümde de çelişen sözcüklerden bir örnek vermek istiyorum. 

"...Ay yıldızlı bayrağımızın hiç bu kadar kitleselleştiğini, hiç bu kadar birleştirici rol oynadığını pek anımsamıyorum..."

(Hasan Cemal, 2.7.2002)

Yazar hiç mi anımsamıyor, pek mi anımsamıyor, belli değil. "Hiç",  kesinlik; "pek" ise olasılık anlamı katmış cümleye. Sonuçta da anlam, çelişkiye düşmüş. Kesinlik bildirilmek isteniyorsa "pek",  olasılık bildirilmek isteniyorsa "hiç" cümleden atılmalıydı.
Selam ve saygılarımla.

Cumhuriyet

"Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."

Türk milletinin yapısına en uygun idare şekli olan cumhuriyet rejimine sahip çıkmak ve onu yaşatmak, hepimizin başlıca vatandaşlık görevidir.

Cumhuriyet'imizin 101. Yıldönümü Kutlu olsun!
Not: Bu Yazı Yorumlara Kapalıdır.

Erişim Engeli


Merhabalar Blogger Arkadaşlarım.

22 Ekim 2024 Salı gecesinden itibaren ne kendi blog sayrfama, ne de takip ettiğim blog sayfalarına giremedim. TFF tarafından Blogspot.com'a yapılan erişim engelini ertesi günü öğrendim. Bu engeli sizler de yaşadınız mı? Bu engeli fark edebildiniz mi? 

Türkiye Futbol Federasyonu, neden bu engeli koydu bilmiyorum. Ancak, anladığım kadarıyla TFF, bir ya da birkaç blog sayfası yayını yüzünden bu engelin uygulanmasını istemiştir diye düşündüm. Ancak, şunu anlamakta zorlandım. Neden o bir kaç sayfaya erişim engeli konulmadı da, tüm blogspot.com uzantılı sayfaların erişimine bu engel konuldu?

Konuyu enine boyuna internet üzerinden araştırmayı, vaktim olmadığı için yapamadım. Erişim engeli konusunda bilgisi olanlar varsa, bir yorum marifetiyle paylaşırlarsa memnun olurum. 

Selam ve saygılarımla.

Bu Blog Takip Edilemedi




Merhabalar.

Blog sayfamı ziyaret ederek, izleyiciler eklentisine yeni üye olan takipçi blog arkadaşlarımın sayfalarını zityaret ettikten sonra, ben de onların sayfalarındaki izleyiciler eklentisi üzerinden takip etmek üzere "Takip Et" butonuna bastığım da : "Bu Blog Takip Edilemedi" şeklinde bir uyarı mesajı alıyorum ve sayfayı takibime alamıyorum. Okuyucular listesine girerek bizzat oradan takipçi olmak istedim okuyucu listesinden herhangi bir uyarı almadım, ama yine üye olamadım. Okuma listesinin sol üst tarafında küçük puntolu bir yazı gördüm "En Fazla 200 Blog Takip Edebilirsiniz." ve hemen anladım ki, takibimdeki blog sayısı istihkakımı doldurmuşum. Blog sayfasını güncel tutmayan birkaç blog sayfası takibini kaldırdıktan sonra, okuma listesindeki takipli blog sayfası sayısını 197'ye düşürdüm ve artık herhangi bir blog sayfasını takip etmek üzere üye olabildim. 

Bu durumu bilen, bilmeyen, ya da aynen benim durumda olan blog arkadaşlarıma söylemek isterim ki; eğer, takipçisi olduğunuz blog sayfa sayısı iki yüzü geçtiyse, yeni bir blog sayfasını takibinize alamazsınız. Hal böyle olunca, takipçisi olduğunuz eski blog sayfalarından ihtiyacınız kadar, güncel olmayan blog sayfası üyeliğinizi kaldırmanız gerekiyor. Aksi halde, yeni bir sayfanın takipçisi olamıyorsunuz.

Selam ve saygılarımla.

Virgülün Önemi





"Sunay Ka'nın şiirini yazdığını görünce kağıtlarla dolu çalışma masasından kalktı, tebrik etti, topallayarak yaklaştı. "

(Orhan Pamuk, Kar, s. 199)

Cümledeki Sunay ve Ka, ayrı kişiler. "Sunay" adı, cümlenin öznesi. Masasından kalkan, tebrik eden, yaklaşan, "Sunay". Bu durumda "Sunay" adı, virgülle ayrılmalıydı. Ayrılmaması, özne belirsizliğine yol açmış. Masasından kalkan, tebrik eden, yaklaşan, Sunay mı; bir başkası mı belli değil. Göreceğiniz gibi, cümlede tümleç eksiklikleri de var. Bunları da ekleyip cümleyi düzeltelim: "Sunay, Ka'nın, şiirini yazdığını görünce kağıtlarla dolu çalışma masasından kalktı, (onu) tebrik etti, topallayarak (ona) yaklaştı."

Silinen Paylaşımlar

Merhabalar.

Blogdaşlarımızın yeni paylaşımlarını, okuma listesinden takip ederim. Okuma listesinde gördüğüm yeni paylaşıma erişmek için, ya blog sahibinin isim linkine,  ya da paylaşıma verilmiş başlık linkine tıklarım. Bazen de bir sürprizle karşılaşır ve söz konusu paylaşılan yazının yerine "Bu Yazı Maalesef Silinmiş" şeklinde bir bilgi mesajı ile karşılaşırım. İşte o an, blog sahibine değil de, Blogger'e kızarım. Kaldırılan ya da silinen paylaşımı, sen ne demeye hala okuma listesinde tutuyorsun ki? Çünkü ben,  okunmadan kaldırılan yazıları hep merak ederim. Ama ne yazıldığından, ne de yayından kaldırıldığından haberim olmamış olsa, sorun yok! Okunup, yorumlar yazıldıktan sonra kaldırılan yazılar da sorun değil.  

İşte bu aralar canım çok sıkılıyor ve ne paylaşacağımı bilmez bir haldeyken, aklıma birden bu konu geldi ve paylaşmak istedim. Belki paylaşmaya hiç değmeyecek bir konu; ama ne yapayım artık eskisi gibi şiir bile yazamıyorum. İlham kaynağım da kurudu iyice... Sürekli hep aynı konularda paylaşım yapmanın okuyucuyu sıkacağını bildiğim için, ben de artık bu konuya bir el atayım dedim. 

Eğer bu yazımı sabır göstererek okuyabildiyseniz, sizlerin bu konuda ne düşündüğünü gerçekten bilmek isterim. Blogger'in silinmiş yazılar konusundaki bu uygulaması mantıklı da olabilir. Çünkü biz işin hemen kolayına kaçarak beğenmediğimiz bir uygulamayı eleştiri yağmuruna tutarız. Blogger'in beğenmediğimiz uygulamalarını yersiz yere eleştirerek, Blogger'e haksızlık yapmamak adına; bu konudaki görüşlerinizi bir yorum marifetiyle iletmenizi bekliyorum.

Selam ve saygılarımla.

Mahzun Prenses Süreyya

Prenses Süreyya ve Eski Başbakan Adnan Menderes

"...İran Şahı'na bebek doğuramadığı için boşanmak zorunda kalan mahzun Prenses Süreyya'nın ve eski Başbakan Adnan Menderes'in asılmadan önce çekilmiş son fotoğraflarına bakıyordu..."

(Orhan Pamuk, Kar, s.216)

İran Şahı'na bebek doğuramadığı için boşanmak zorunda kalanlar, Prenses Süreyya ve Adnan Menderes mi? Prenses Süreyya da mı asılmış? Bilmece gibi bir cümle. Bu karışıklığın nedeni, sözcüklerin yanlış yerde kullanılması ve tümleç eksikliği. Bilmece cümleyi çözmeye çalışalım: 

"Eski Başbakan Adnan Menderes'in asılmadan önceki ve İran Şahı'na bebek doğuramadığı için (ondan) boşanmak zorunda kalan mahzun Prenses Süreyya'nın çekilmiş son fotoğraflarına bakıyordu."

Söz konusu anlatım bozukluğu içeren cümlenin doğrusu bir üstte düzenlendiği gibi olmalıydı.  

Fotokopi Yaptılar


 "...Yıllarca annemle bir kırtasiyeci dükkanı işletti, fotokopi yaptılar..." (Orhan Pamuk, Kar, s.117)

Fotokopi yapılmaz, çekilir. "Yapmak" sözcüğü, yanlış anlamda kullanılmıştır. Onun yerine, "görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerinde tespit etmek" anlamıyla "çekmek" sözcüğü kullanılmalıydı.

                                                        ***

Bazı eylemler olumlu durumlarda, bazıları olumsuz durumlarda kullanılır. Olumluluk ifade eden sözcükler olumsuz durumlar için; olumsuzluk ifade edenler ise olumlu durumlar için kullanılmamalıdır. 

“Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu.”

cümlesindeki “neden olmak” eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse “neden oldu” sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Cümlenin doğru şekli: “Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmemi sağladı.” şeklinde olmalıydı.

Yayın ve Yayım




Anlamca ya da sesçe birbirine yakın olan sözcüklerden biri yerine, yanlışlıkla diğerinin kullanılmasından kaynaklanan bozukluklara "sözcüğün yanlış anlamda kullanılması" diyoruz. Bu bozukluğu aşağıdaki örnek cümlelerimizde görelim:

"...Türkiye ve kendi cemaatleri için yaptıkları, Türkçe ve Ermenice yayınlanan bu fotoğraflı kitapta toplanmıştı."

(Doğan Hızlan, 6.2.2002) 

"Yayın" sözcüğü, "kitap, dergi, gazete, radyo veya televizyon aracılığıyla halka duyurulan, iletilen haberler, bilgiler anlamındadır. Sözcüğün Arapça karşılığı "neşriyat"tır. "Yayım" ise kitap, gazete gibi okunacak şeylerin basılıp dağıtılması demektir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da "neşir" dir. Sesçe yakın olduklarından birbirleriyle sık karıştırılan bu iki sözcükten "yayınlanan" sözcüğü yukarıdaki örnek cümlede yanlış anlamda kullanılmıştır. Basılan bir kitaptan söz edildiğine göre, "yayımlanan" denmesi gerekirdi. 

Yayım sözcüğünün üç anlamı var:

1. Yaymak edimi. 
2. Kitap, gazete vb.nin basılıp dağıtılması, neşir. 
3. Herhangi bir eserin radyo, televizyon vb. aracılığıyla dinleyiciye, izleyiciye ulaştırılması, neşir. 

Örnek: Kitabın yayımı sırasında yaşanan aksaklıklardan yayınevi sorumlu. (Bu cümle, yayım sözcüğünün ikinci anlamını örneklemektedir.) 

Yayın sözcüğünün iki anlamı var: 

1. Basılıp yayımlanan kitap, gazete, dergi vb. 
2. Televizyon, radyo, internet vb.nde çeşitli konularla ilgili gerçekleştirilen program. Örnek: İnternet yaygınlaştıkça basılı yayınlara rağbet azaldı. (Bu cümle, yayın sözcüğünün ilk anlamını örneklemektedir.) 

Dikkat edersek yayım sözcüğünün yayımlama sürecini anlattığını, yayın sözcüğünün ise bu sürece konu olan kitap, dergi, program gibi unsurlara işaret ettiğini görebiliriz. Bundan hareketle, yayın ve yayım sözcüklerinin şekil bakımından birbirlerine çok benzediklerini söylemek mümkün ama aralarında anlam farkı bulunduğunun altını çizmekte fayda var.

Türk Dil Kurumu'na gelince: Türk Dil Kurumu (TDK), “Yayınlamak diye bir sözcük yoktur, doğrusu ‘yayımlamak’tır” diyor.

Yayın, yayınlamak, yayım ve yayımlamak sözcükleri üzerinde yaptığım araştırmada "yayın" ve "yayım" sözcükleri ile ilgili birbirleri ile çelişen bilgi ve açıklamalarla karşılaştım. Bu konuda yaptığım çalışmayı burada özetlemem bile mümkün değil. Şimdilik bu kadarıyla yetinmemizin uygun olacağı kanaatindeyim.
 

Urfalı Şair Abdi


Şair Abdi, 1857 yılında Urfa'da doğmuştur. Mollamusalar’dan Hacıabdizade Emin Efendi'nin oğludur. Asıl adının ise Seyyid Mustafa olduğu söyleniyor. Abdi, Karahekim'lerden bir hanımla evlenmiş ve bu evlilikten Emin adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. 1870 yılında Dabakhane Medresesi'ne girmiş, 1872'de burayı terk ederek Rüşdiye'ye kaydolmuştur. Rüşdiye'yi birincilikle bitirmiş ve memuriyete başlamıştır. İlk görevi Urfa Tahrirat kalemi mübeyyizliğidir. Bu görevi dört yıl yapmış, terfien aynı kalemin müsevvidliğine atanmıştır. 

Bir aralık Hakkari Tahrirat müdürlüğü yapmış, Harran Tahrirat müdür vekilliğinde bulunmuş ve son olarak Maraş İdare Meclisi başkatipliği görevini yerine getirmiştir. Şair Abdi bu arada 1887 yılında Hicaz'a da gitmiştir. Süleyman Nazif'in babası Sait Paşa tarafından Urfa' dan alınarak Halep’e götürüldüğünü, orada valilik kaleminde ve vali vekilliğinde bulunduğu belirtiliyor. 

1893 ile 1894 yıllarında Halep’te, Halep Vilayet Gazetesi'ni idare etmiştir. Oğlu Emin Harbiye'den mezun olmuş, üsteğmen rütbesindeyken bir gezinti veya keşif sırasında attan düşerek vefat etmiştir. 1911'de oğlunun ölüm acısıyla emekli olarak Urfa'ya gelmiştir. Bu ölüm Abdi'ye çok dokunmuş, hafif bir titreme felci geçirmiş ve şifa bulamamıştır. 

Onu tanıyanlar, çok zeki olduğunu ve iyi dama oynadığını söylerler. Şair Abdi 1941 vefat etmiştir. Mezarı Harrankapı Mezarlığı'ndadır. 1967 yılında Şair Abdi'nin adı bir ilkokula verilmiş olup, bu okul halen eğitim-öğretim hizmetlerine devam etmektedir. Bazı şiirleri bestelenmiş olup, çok sanatçı tarafından okunmuştur.



Hüsnün senin ey dilber-i nadide kamer mi? 
Huri misin ey afet-i can yoksa beşer mi? 

Gördükçe seni tazelenir sanki hayatım 
Sensiz bana bu can-ı cihan zerre değer mi? 

Nergiz mi acep didelerin, gül mü yanağın? 
Peymane-i kudret mi, lebin şir-ü şeker mi? 

Gülzar-ı cemalinde senin ey şuh dil-ara 
Abdi mi öten mürğ-i neva saz-ı seher mi?

Yanlış Yerdeki Hiç Sözcüğü


Merhabalar.

Yazarların dil konusunda topluma karşı sorumlu olduklarını biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız, size söyleyeyim. Yazarlarımız, dil konusunda topluma karşı sorumludurlar. Düşünceyi, duyguyu en etkili ve doğru biçimde yazıya dökmenin yolu, dili iyi bilmek ve kullanmaktan geçer. Ömer Asım Aksoy'un dediği gibi: "Güzel, ustaca yazı yazmak herkesten beklenemez. Ama doğru ve iyi yazmak belli bir eğitim görmüş herkesten beklenir."

Bu bölümde yazarlarımızın anlam ve biçimle ilgili cümle bozukluklarına değinerek Türkçemizin kirlenmesinin, yanlış kullanılmasının ve yanlışların yaygınlaşmasının önüne geçmek için elimden geleni yapmak istiyorum. 

Sözcüklerin cümle içinde yanlış yerde kullanılmaları, anlam bulanıklığına, farklı anlam yorumlamalarına yol açar. Özellikle niteleme ve pekiştirme görevindeki sözcüklerin cümledeki yerlerine özen göstermek gerekir. Şimdi örnek bir cümle ile bu bozukluğu hep beraber görelim. 

"Hiç bankacılığı sevmediğini yazsa da inanmayın." (Hurşit Güneş, 6.2.2002) Örnek cümlede de görüleceği üzere, "Hiç" sözcüğünün yeri yanlıştır. Bu sözcük "bankacılığı" değil; "sevmediğini" sözcüğünü belirtmeli ve bundan önce kullanılmalıydı. Cümle, "Bankacılığı hiç sevmediğini yazsa da (buna) inanmayın." biçiminde kurulmalıydı. Cümledeki "buna" tümlecinin eksikliği de tümleç yanlışlarına bir örnektir.

Selam ve saygılarımla. 

Sarı Nokta

 Sarı Nokta Hastalığı (Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu) nedir?

Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu2 hastalık

Makula keskin ve renkli görmeden sorumlu retina tabakasının ortasında bulunan küçük bir alandır. Bunun ortasındaki toplu iğne başı büyüklüğündeki bölgeye içerdiği özel pigment maddelerinden dolayı sarı nokta adı verilir. Tam karşıya baktığımızda kornea ve lens yardımıyla ışık makulada odaklanır. Görme, santral retinada daha keskin, kenarlara periferik retinaya doğru ise daha zayıftır. Yaşa bağlı makula dejeneresansında makula bölgesinde fotoreseptör hücre harabiyeti geliştiğinden dolayı ilerleyici görme kaybı ortaya çıkmaktadır. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu halk arasında sarı nokta hastalığı olarak bilinmektedir.

Sarı Nokta Hastalığının tipleri var mı?

Yaşa bağlı makula dejenerasyonun iki tipi vardır. Bunlar yaş, diğer adıyla eksüdatif tip ile kuru diğer adıyla atrofik tiptir. Hastaların yaklaşık %90'inde kuru (atrofik) tip bulunsa da, görme kaybından en çok yaş (eksüdatif) tip sorumludur. Kuru tip makula dejenerasyonunda görme kaybı yıllar içerisinde gelişir ve bulguların başlangıcından yıllar sonra görme onda bir seviyesine inebilir. Yaş tipte ise görme kaybı daha ani gelişir. Kuru tipte bazen retina içinde yeni damar oluşumları gelişir. Bu kuru tipin tehlikeli tipi olan yaş tipe döndüğünün işaretidir. Yaş tipte tehlike yeni oluşan damarların kırılgan ve geçirgen olmasına bağlı sızıntıya ve kanamaya sebep olmasıdır.

Sarı Nokta Hastalığının belirtileri nelerdir?

Yaşa bağlı maküla dejeneresansında makula yavaş yavaş yapısını kaybettiği için hastalar renkleri soluk, yazıları bulanık ve düzgün olan çizgileri eğri olarak görmeye başlarlar. Beraberinde bakılan cismin ortasında bulanık bir alan veya karanlık bir leke gibi görme problemleri yaşanır. Maküla dejeneresansı ilerlediğinde kişilerin görme alanlarının ortasında yoğun görme kayıpları oluşur. Bu problemler kişilerin önemli faaliyetleri yapmalarına engel olur ve hayatları kısıtlanır.

Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu1 hastalık

Sarı Nokta Hastalığı kimlerde daha çok görülüyor?

Yaşa bağlı makula dejenerasansında temel risk faktörü ilerleyen yaştır. Bunun yanı sıra aile öyküsü, açık renkli göz, hipertansiyon, kalp hastalığı, sigara öyküsü ve UV ışınları da diğer risk faktörlerdir. Kadınlar erkenlerden daha fazla risk altındadırlar.

Sarı Nokta Hastalığı açısından kimlere muayene olması önerilmektedir?

Pek çok kişi maküla probleminin olduğunu bulanık görme ortaya çıkana kadar fark etmez. Dolayısıyla genellikle başka bir nedenle yapılan göz muayenesinde tesadüfen teşhis edilir. Yaşa bağlı makula dejeneresansı açısından 50 yaş ve üzerindeki herkesin kontrol edilmesi gereklidir. Ailesinde ve yakın akrabalarında yaşa bağlı makula dejenerasyonu olanlar, aşırı kilolu ve kan kolesterol düzeyi yüksek bulunanlar, sigara alışkanlığı olanlar, hipertansiyon gibi kalp damar hastalığı bulunanlar hastalık açısından yüksek riskli olduklarından daha erken yaşlarda kontrol edilmelidirler. Öte yandan yaşa bağlı makula dejenerasyonu hastalığı olanlar yılda en az bir defa düzenli olarak retina muayenesinden geçmelidir. Bu hastalara hastalık seyirlerini kontrol etmeleri için “Amsler Grid” de denilen bir tür kareli kağıt testi verilir ve görme kalitelerini haftada en az birkaç kez kontrol etmeleri istenir.

Amsler Grid (Kareli Kâğıt) testi nasıl yapılır?

Amsler Grid denilen kareli kağıt testinde kişiler eğer kullanıyorlarsa okuma gözlüğünüzü takıp aydınlık bir ortamda 30 santimden teste bakmaları gerekir. Test her bir göz, diğer göz kapatılarak uygulanır. Açık olan göz test kağıdı üzerinde merkezde bulunan noktaya bakar. Ortaya bakarken çizelgedeki tüm çizgilerin düz olup olmadığına bakar. Diğer gözle de aynısını tekrarlar. Herhangi bir bölgede çizgilerde kırılma, çizelgede bulanık görme tespit ediyorsa göz doktoruna başvurması önerilir.

Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu3 hastalık

Sarı Nokta Hastalığı tanısı nasıl konur?

Hasta muayenede yaşa bağlı makula dejerasyonuna ait riskler açısından önce sorgulanır ve detaylı öyküsü alınır. Biyomikroskop ve çeşitli mercekler yardımıyla makula başta olmak üzere kapsamlı bir göz incelemesi yapılır. Muayeneyi takiben teşhisi doğrulamak, yapılacak tedavi şeklini belirlemek ve takipler için bazı tetkikler yapılmaktadır. Optik koherens tomografi (retina tomografisi), fundus floresein anjiografi (göz anjiyosu) ve optik koherens tomografi anjiyografi (ilaçsız göz anjiyosu) en sık kullanılan tetkikler olmaktadır.

Sarı Nokta Hastalığının tedavisi var mıdır?

Yaşa bağlı makula dejeneresansı genel olarak geri dönüşü olmayan bir hastalıktır. Kuru tip makula dejenerasansı için etkinliği gösterilmiş bir tedavi yöntemi henüz yoktur, ancak çeşitli vitamin, mineral takviyeleri ve lutein gibi bazı antioksidan özelliğe sahip olan ilaçlar kullanılmaktadır. Yaş tip yaşa bağlı makula dejeneransı erken safhada tespit edildiğinde görme mevcut seviyede korunabilir ve kayıpların ilerlemesi yavaşlatılabilir. Son yıllarda en çok uygulanan tedavi göz içine anti-VEGF (Vasküler Endotheliyal Büyüme Faktörü) ilaç enjeksiyonlarıdır. Bu ilaçlar kanamalara ve sıvı birikimlerine yol açan yeni damar oluşumlarını engellemektedir. Söz konusu tedaviden iyi sonuç alabilmek için hastaların tedaviye uyum sağlaması ve düzenli kontrole gelmesi önemlidir.

Kaynak:https://www.istanbulretina.com/sari-nokta-hastalik-belirtisi-tedavisi.php

Sarı nokta hastalığına neden yer verdiğimi merak edenler için söylemek durumundayım. Geçenlerde gözlüklerimi yenilemek için gittiğim göz muayenesinde doktor bende "Sarı Nokta" başlangıcı olduğunu söyledi. Şimdilik kuru sarı nokta olduğu için, devletin karşılamadığı bir vitamin hapını almak durumunda kaldım. Söz konusu hap 30 günlük olup, bedeli 600 TL. civarında ve bu hapı ölünceye dek her ay kullanmam gerekiyormuş.

19 Ağustos 2024

Merhabalar.

19 Ağustos 2024 Pzartesi günü saat 21:26'da Kova burcunda en zor dolunaylardan birinin gerçekleşeceğini öğrenmiş bulunmaktayım. Bu dolunayda sosyal çevremizde ya da toplumsal projelerde daha fazla rol üstlenmek, başkalarına ilham vermek isteyebiliriz. Diğer yandan beklenmedik finansal kayıplar, harcamalar bütçemizin dengesini bozabilir. Benim gibi gök yüzü olaylarına ilgi duyanlara duyurulur. Kova burcunun 27'nci derecesinde ve Üranüs'le kare açılı, Merkür retrosunun devam ettiği bir dolunay yaşayacağız. 

Kova burcu Zodyak'ın asi ruhudur; normları yıkmayı, kalıpların dışına çıkmayı sever. Belki de uzun süredir yapmak istediğiniz bir değişiklik vardır ama cesaret edememişsinizdir. İşte tam da şimdi bu değişimi gerçekleştirmek için harekete geçebiliriz.
 
Selam ve saygılarımla.

Pardus

 


 

Merhabalar.

PARDUS, Debian GNU/Linux sürekli, özgür ve açık kaynak kodlu bir işletim sistemidir. İnternet üzerinden ücretsiz olarak indirilebilmekte ve kurulabilmektedir. Kişisel veya kurumsal kullanımlar için Pardus’un rekabet edebilir ve sürdürülebilir bir işletim sistemi haline getirilmesi için TÜBİTAK ULAKBİM bünyesinde geliştirme ve idame çalışmaları devam ettirilmektedir. 
 
Windows işletim sistemi ile yaşadığım sorunlar yüzünden başka alternatif işletim sistemleri arayışı içine girdim ve Pardus'u keşfettim.  Pardus'u keşfettikten sonra bilgisayarıma kurdum ve şu anda Pardus işletim sistemini kullanıyorum.
 
Pardus’u tercih etmemin nedenlerine gelince, Pardus: Açık kaynak kodludur, özgürdür ve ücretsizdir. Hızlıdır, güvenlidir, kolay kullanılır, kurulmadan dahi çalışmaya başlayabilir, hızlı ve kolay kurulur. Bir çok paket program içerir; ücretsiz bir çok programa kolay erişim sağlar, özelleştirilebilir, şeffaftır. Yazılım dostu bir işletim sistemidir. Türkçe dışında pek çok dile desteği de vardır. 
 
Selam ve saygılarımla.

Plastiksiz Temmuz

Merhabalar.

Plastik 19. yüzyılın ikinci yarısından beri bizlerle olan bir polimer. 1869 yılında ilk sentetik plastik olan "selüloit" John Wesley Hyatt tarfından bilardo toplarının fildişinden yapılmasına karşın bir çözüm aranırken keşfedildi. Selüloit sayesinde fil ve kaplumbağa avcılığı da azalacaktı. Leo Baekeland da ilk tam sentetik plastik olan "bakalit"i elektrik yalıtkanı olarak kullanılan doğal madde yerine sentetik bir madde ararken 1907'de icat etti. Hem yalıtkan olup hem ısıya dayanıklı olması ile seri üretim için muazzam bir madde elde edilmiş oldu. 1960-1970 yılları arasında neden olduğu çevre sorunları nedeniyle eleştirilse de üretimi hızlanan bir ivmeyle sürüyor. 

Plastik gözle görünmediğinde tamamen kaybolmaz, giderek daha küçük parçalara ayrılır. Mikroplastik adı verilen bu parçaçcıklar solunum ve emilim yoluyla insan bedenine girip organlarda birikebilir. Yakın zamanda yapılan bir araştırmada, yeni doğan bebeklerin plasentalarında mikroplastik bulundu. İnsan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne boyutta olduğu tam olarak bilinmiyor. 

Plastik atıkların sadece yüzde 9'u geri dönüştürülüyor. Yüzde 15'i geri dönüşüm için toplansa da bunun yüzde 40'ı atık olarak bertaraf ediliyor. Kalan yüzde 19'u yakılıyor, yüzde 50'si çöplüklere gidiyor ve yüzde 22'si ise atık yönetim sistemlerinden kaçarak daha fakir ülkelerdeki kontrolsüz çöp sahalarına, açık ocaklarda yakılmaya ya da karasal ve sucul ortamlara gönderiliyor. 

Yarın "Plastiksiz Temmuz"  başlıyor. 2011 yılından beri küresel ölçekte farkındalık yaratmak için Temmuz ayı "Plastiksiz Temmuz" olarak adlandırılıyor. Rebecca Prince-Ruiz tarafından ortaya konan Avustralya çıkışlı bir çevre hareketi olan "Plastiksiz Temmuz" 177 ülkede 120 milyondan fazla katılımcının desteğiyle plastik farkındalığı konusunda etki yaratmaya devam ediyor. 

Ne sağlığımıza, ne cebimize, ne de çevreye bir yararı var. Plastikleri kullandıktan sonra sağa sola atanlar sadece çevre kirliliğine sebep olmakla kalmıyor, sağlığımıza da kast ediyor. Denizlere atılan plastikler, bu plastiklerle bir arada yaşayan canlılar derken işin içinden çıkmak imkansız oluyor. Sürekli su içmenin öneminden bahsediyor uzmanlar. Suyu cam şişede içerek daha da fayda sağlayabilirsiniz. Cam şişe satın alabilir ve yanınızda taşıyabilirsiniz. Böylece hem etrafı kirletmemiş olursunuz hem de sağlığınızı korumuş olursunuz.

Herkese, suların ve getirdiği yaşamın kıymetinin bilindiği, plastik farkındalığı yüksek, huzur dolu bir Temmuz ayı dilerim. 

Selam ve saygılarımla.

Dinler Tarihi

 


Merhabalar.
Belki sizler de benim gibi dinler tarihini merak etmişsinizdir. Dinler tarihini anlatan bu videoyu yıllar önce internetten indirmiştim. O gün bu gündür arşivimde yer alan bu videoyu sizlerle paylaşmak istedim. Videoda ses yok, sadece grafik görselle dinler tarihini anlatıyor. Sizi bilmem ama bana göre güzel bir kaynak. Eğer beğenirseniz kopyalayıp alabilirsiniz. Tarihlerde inşAllah bir yanlışlık yoktur. 

Söz konusu videoda görsel olarak sunulan dinler tarihinde bir yanlışlık, ya da bir noksanlık fark ederseniz, bir yorum marifetiyle bizlerle paylaşırsınız; sevinirim, memnun olurum.
Selam ve saygılarımla.

NOT: Lütfen Videoyu Tam Ekran seçeneğini tıklayın ve izleyin.

Yeniden Merhabalar

Merhabalar.

İnternet bağlantı sorunu çözüldü. Ancak, geçirdiğim son karın ve kasık fıtığı operasyonları sonucu bilgisayarın başına oturamıyorum. Aslında yazacak ve ele alacak o kadar çok konu olmasına rağmen, ne yazacağımı da bilemiyorum... 

İnşAllah bilgisayarın başına oturabilecek kadar iyileşir ve yazmaya devam edebilirim. Eski yazma şevk ve heyecanı da kalmadı... 

Sizlere sağlık, sıhhat, afiyetler; iyilik ve güzellikler dilerim. Sağlıcakla kalın ve Allah'a emanet olun. 

Selam ve saygılarımla.   

İnternet Sorunları

 


Merhabalar.

Aslında kişisel sorunlarımla blog arkadaşlarımı rahatsız etmek istemiyorum ama; ben kışları Ankara’da, yazları da Kırşehir’de geçiren biri olarak bireysel ev internet aboneliğimin Ankara-Kırşehir ve tekrar Kırşehir-Ankara nakilleri esnasında “boş port” ve “yetersiz altyapı” kaynaklı nedenlerle internet nakil sorunları yaşıyorum. Şu anda bu sorunum hala devam ediyor. Bu nedenle bu aralar ne paylaşım yapabiliyorum, ne de doğru dürüst arkadaşlarımın blog sayfalarını ziyaret ederek paylaşımlarını okuyabiliyorum.

Bu postu sorunlarımı paylaşmak için değil de; sadece sessizliğimin nedenini bilmeniz hasebiyle yoruma kapalı olarak paylaşıyorum. Anlayışınız için teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim.

Selam ve saygılarımla.

Sevemedim Kara Gözlüm

Uşşak makamındaki "Sevemedim Kara Gözlüm" şarkısını, ilk defa 1969 yılında Şükran Ay'dan dinlemiştim. Şarkının söz ve müziğinin Orhan Gencebay'a ait olduğu söylenmekte ise de, şarkı sözü yazarı Abdullah Nail Bayşu'nun varisleri söz konusu şarkının kendilerine ait olduğunu iddia ederek konuyu mahkemeye taşımışlar. Orhan Gencebay'ın, şarkının söz ve bestesinin kendisine ait olduğunu ve bunu mahkemede ispat ettiğini ancak, şarkının sözlerinin telif hakkını mahkemede A.Nail Baysu'ya hediye ettiğini beyan eden kayıtlarına internette rastlamak mümkündür. 

Bu şarkıyı Orhan Gencebay, Şükran Ay ve Belkıs Özener'den başka güzel icra eden ve yorumlayan sokak sanatçıları da var. İşte internette karşılaştığım bir grup sokak sanatçısından Sevemedim Kara Gözlüm şarkısını sizlerle paylaşmak istedim. 

Kara Gözlülerine kavuşamayanlara ithaf olunur. 

Deizm

Merhabalar.

Bu videoyu daha önce Bücürükveben sayfasında paylaşmıştı. Ancak söz konusu videoyu yayınlandığı yerlerden kaldırdılar. Ben bu videoyu yayında iken bir örneğini kendime indirmiştim. Konunun önemine ve hassasiyetine bağlı olarak sayfamda tekrar paylaşmaya karar verdim. 

Efendim ben, 9.5.1977 tarihinde Kaman İmam-Hatip Lisesinin katibi olarak göreve başladım. O günlerden İmam-Hatip okulunu, öğretmenleri ve öğrencileri iyi tanırım. Okulumuz orta kısmı da dahil 7 yıllık bir eğitim ve öğretim süresine tabiydi. Benim okulda görevli olduğum 13 yıl içinde öğrencilerimiz çok iyi ve başarılıydılar. İçlerinde üniversite sınavlarına girerek başka fakültelerde öğrenim hayatına devam edenler olduğu gibi, İmam-Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra imam ve müezzin olarak görev alanlar da oldu. 

Asıl konumuza dönecek olursak. Memleketimde aynı İmam-Hatip Lisesi, orta kısmıyla birlikte eğitim ve öğretime devam etmektedir. Ancak öğrencileri, hele de kız öğrencilerinin ele alınacak yanları yoktur. Bir erkek gibi küfrediyorlar, sigara içiyorlar ve yine erkekler gibi kavga ediyorlar. 

İşte size zahmet, videoyu tekrar izleyin ve İmam-Hatip Liseleri öğrencilerinin nereye geldiklerine bir bakın. Ben bu konuda daha fazla bir şeyler yazmadan paylaşımı sonlandırmak ve bu konuyu sizlerin takdirine bırakmak istiyorum.

Selam ve saygılarımla.

Halâ Ne Duruyoruz?

Merhabalar.

Özlemini çektiğim toprağın yeşiline kavuşmak için gün sayıyorum. Güzün bin bir umutla toprağa saçılan o buğday tanelerinin toprağın altında ne eziyetler çektiğini de merak etmiyor değilim. Bu sene doğru dürüst ne yağmur, ne de kar yağdı. Kardan yorganı olmadığı için, toprağa saçılan buğday taneleri kış boyu üşüdü. Ama toprağa saçılan o buğday taneleri, birileri gibi nankör olmadığı için, yine hasretle beklenen yeşil rengiyle kara toprağı boyadı. Aslında umutlarımızı yeşertti o taneler. Yarın büyüyüp boy atacak ve sam yelinin şarkısında tıpkı bir balerin gibi dans edecekler. Derken boy atan sapların en tepesinde başaklar çıkacak ve her birinde onlarca buğday taneleri dizilecek. Tıpkı bir kız çocuğunun saçlarından örülen belikler gibi. Taneleri görünce, bizlerin sevincine diyecek olmayacak. 

Ne Firavunun rüyasından, ne de Yusuf gibi bir peygamberin yorumundan kimse ders almadığına göre, halâ ne duruyoruz? Başımızın çaresine bakmanın zamanı gelmedi mi? Eğer gerçeklerle yüzleşecek gücümüz varsa, bundan kaçınmayalım. Çünkü o buğday tanesi, her seferinde serpildiği o kara topraktan çıkmayacaktır.

Selam ve muhabbetle.

Keşke

Önce keşke kelimesinin anlamına bakalım. Keşke: Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek "Ne Olurdu" anlamında "özlem veya pişmanlık" bildiren bir söz; bari, keşkem, keşkelerim, keşki. Keşke kelimesini sizlerle; açıklayıcı, betimleyici, tartışmalı ve öyküleyici anlatım biçimlerinin her birinden biraz katarak paylaşmayı planladım. Yazıma, teknik olarak kelimenin anlamı ve anlatım biçimlerine giriş yaparak başlamış olmam, herhalde sizleri sıkmamıştır. Ben, aynı zamanda her şeyi okumakla birlikte en iyi yazarak öğrenen ve yazarak öğrenmeyi de tercih edenlerden biriyim. 

Keşke kelimesini biraz daha sonuç açısından etkisini ele alarak, kelimeyi daha iyi tanıtmak istiyorum. Keşke, daha çok bir pişmanlığın ifadesidir. Yani gereksiz ve faydasız bir kelimedir. Ama her nedense sanki çok faydalı ve gerekli bir kelimeymiş gibi hayatımızda o kadar çok sık kullanma ihtiyacı duyuyoruz ki, pişmanlığın ötesinde neye faydası oluyor bir anlam vermek mümkün değil. Herhalde pişmanlık duyduğumuz ve geri dönülmesi mümkün olmayan işlerden dolayı kendimizi teselli etmek zorunda kaldığımız için bu kelimeye başvuruyoruz. İşte hiçbir yaptırım gücü ve faydası olmayan bu kelimeyi sırf kendimizi avutmak ve teselli etmek için kullanıyoruz.

Sizlerin de keşke kelimesini çok sık kullanmış olmaktan dolayı kendinizden şikayetçi olduğunuzu duyar gibiyim. Evet maalesef hepimiz; hem sonuç getirmeyen ve hem de geriye dönülmesi mümkün olmayan işlerden dolayı bu kelimeyi çok sık kullanıyoruz. 

Bir önceki dairemi, müteahhit ve ortaklarının apartman binasının yapı kullanma izin belgesini (iskan raporu) alacaklarına dair söz verip, sözlerini tutmayıp iskan raporunu almadıkları için sattım. Daireyi satın alandan üç ay müsaade istedim. O da bana bu kolaylığı tanıdı. Ben üç ay daire satın almak için koşturdum. Maalesef sattığım daire parasına, sattığım daire ayarında bile daire bulamadım ve "keşke satmasaydım." diyerek pişman oldum. 

Üç ayın sonunda biraz üzerine bankadan ihtiyaç kredisi çekerek bir daire alabildim. Bu dairenin de sorunları, sattığım dairenin sorunlarından daha ağır geldi. Sabrettim ve 7 yıl bu dairede ikamet ettim. Ancak, bıçak kemiğe dayandı ve bu daireyi de sattım. Yine daire aramaya başladım ama sattığım paraya daire almak ne mümkün! Ben yine "keşke satmasaydım." diyerek pişman oldum. Bu sefer ev arama iznim bir ay olduğu için çok sıkı bir çalışma sonucu yine biraz üzerine ilave ederek ancak, masraflı bir daire alabildim. 

Şimdi ikamet ettiğim daireden memnun muyum? Hayır yine memnun değilim. Buranın da diğer dairelere göre çok farklı sorunları var. Ama artık ev satıp, ev alma işi geçtiği için aklımı başıma aldım oturdum oturduğum yerde. Bu sefer de evi satmaya kalksam, sittin sene daha ev alamam ve ortalık yerde kalırım... 

İşte benim keşkelerimin hikayelerinden bazıları bunlar. Bende keşkelerin hikayeleri bitmez. Başınızı ağrıttım, bağışlayın. İçinde keşkeleri olmayan sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim. Her şey gönlünüzce olsun. 

Selam ve saygılarımla.